Avrupa adımlarında tek engel asker mi?

AVRUPA hedefini öncelikli gündem maddesi haline getiren bu hükümetin karşısındaki en önemli engel herkesin zannettiği gibi sadece Türk Silahlı Kuvvetleri değil.

AKP kendi içindeki ‘‘muhafazakar’’ zihniyetin de baskısı altında.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemindeki yeni ceza kanunu tasarısında özellikle kadınları ilgilendiren düzenlemeleri inceledikçe bu zihniyet engeli net biçimde görülüyor.

Tecavüzü hafifletici birçok çareye başvurulmuş yeni tasarıda.

Oysa ‘‘tecavüz’’ özünde bir terör eylemidir. Bana göre, toprak bütünlüğüne, ülke güvenliğine ve toplumun istikrarına yönelik şiddetten hiçbir farkı yoktur. Bir insanın psikolojik bütünlüğüne, kişisel güvenliğine ve iç barışına yönelik terör eylemidir tecavüz.

Bu eylem esas olarak da kadın ve çocukları hedef aldığı için, bu konuda kadınların sesi dinlenmeli, taleplerine öncelik verilmeliydi.

Ama tasarıyı inceleyince, erkeklerin hakimiyetindeki siyaset platformundaki ‘‘muhafazakár’’ bakış açısının yorumlara hakim olduğu anlaşılıyor.

Aile içi ilişkileri tecavüz kapsamı dışında tutmak sadece kadınlar değil, çocuklar ve insan haklarına önem vermeyen zihniyetin müsamaha sınırına giriyor.

Evlenme ile cezanın ortadan kalkması anlayışı da aynı şey değil mi?

Tecavüzün tek eksiği ‘‘meşruiyet’’miş gibi?

Terörün ‘‘meşruiyeti’’ olabilir mi?

Hele, ergin kişilerin ırzına geçilmesinin şikayete bağlanması? Aile içinde korku ile susturulup intiharı seçen genç kızların tabularını kırmanın ne kadar zor olacağını gösteriyor bu tasarı.

* * *

‘‘CEZA yasası ile Avrupa Birliği arasında ne ilişki var?’’ demeyin. Avrupa hedefi, köklü bir değişim projesini hayata geçirme kararlılığı ise eğer, değişimin káğıt üzerinde kalmaması gerekmez mi?

Avrupa hedefi bir zihniyet değişimi demektir.

Zihniyet değişimini gerçekleştirmek durumunda olan bir toplumda kadına ve çocuğa bakış insan hakları bilincinin, azınlıklara karşı duyarlığın ilk adımı, zihniyet değişimini ateşleyecek ilk kıvılcımdır.

* * *

İTALYAN Başbakanı Berlusconi, Türkiye'nin 2007'de Avrupa Birliği'ne üye olabileceğini söyleyince, Avrupa Komisyonu Genişlemeden sorumlu komiseriVerheugen bu tarihi ‘‘idealist’’ buldu. O, 2011-12 tarihini öngörmüştü.

Berlusconi'nin verdiği tarihin, üye ülkelerden birinin başkanı olarak fazla bir önemi olmasa da değerli bir destek. Ama Berlusconi Türkiye ziyareti sırasında çok daha değerli bir söz verdi.

Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'ye bir türlü tanınmayan bir statünün kendi başkanlıkları sırasında verileceğini vaat etti.

Türkiye, Avrupa Birliği'nin yeni anayasasını ve geleceğini oluşturacak olan hükümetler arası konferansa gözlemci olarak davet edilecek.

Bu toplantıya üye ülkeler ve tam üyelik müzakerelerine başlamış olan ülkeler davet edildiği için Türkiye katılamıyordu.

Eğer Berlusconi sözünü tutarsa, Türkiye yeni Avrupa'nın oluşum sürecinde var olacak.

Dünyadaki son gelişmeler Türkiye için yeni olanaklar yaratıyor. Avrupa'nın kendi iç sorunlarına rağmen Avrupa birliğini bir biçimde koruma çabasında ve Türkiye bu yeni dönemde dikkat çekmeye başladı.

Bunun sonuç vermesi Türkiye'nin atacağı adımlara bağlı.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, haziran ayı sonuna yeni ulusal programı bitirme çalışmasına hız verdi. Bu arada altıncı uyum paketi gündemde.

Sekizinci maddenin kaldırılması gibi köklü zihniyet değişimi de gerektiren adımların atılmasını gerektiren kısacık bir dönem var önümüzde.

Bu adımların önündeki esas engel zihniyet blokajları, kireçlenmiş kafalar daha doğru aslında. O adımları atmadan kafaların değişmesi ve gelişme mümkün olmayacak bu ülkede.
Yazarın Tüm Yazıları