Güncelleme Tarihi:
Günümüz cin dönemi; iki ayaklıları yetmiyormuş gibi, birde öte yandakilerle uğraşIyoruz. Herkesin cini var, önüne gelen birbirini tehdit ediyor, cin bodyguard 24 saat mesaide. Bir zamanlar Medyum Memiş´in cinlerini çaldığı için suçlanan biri vardI, şimdi de ortalığı tarikatçıcinleri sardı, bu gezegen bundan fazlasını kaldırmaz bilmiş olun; hem biz, hem onlar bu kadar kalabalık birarada, olacak şey değil; büyük bir olasılıkla cinler ülkesi Cinistan´da da ekonomik sıkıntı ve işşizlik var; bu tarafa sürekli işçi yolluyorlar. Yok mu orada bir ekonomi profu, nerde bu cin devleti? Nerde cin yetkililer? Buraya kaçak cinler geliyor, haberiniz yok mu? Gün geçmiyor ki, cinlerle sevişenler, evlenenler hatta çocukları olanlar duyulmasın.
Zaten çocukluğumuzdan beri bunlara benzer söylentileri dinler dururuz. Günümüzde cinler, gerek bilimsel ortamda, gerekse de entellektüel boyutta batıl bir inanç olarak kabul ediliyor. Kırsal kesimin dışında, kentlerde duyulan olaylar veya iddialar ya akıl hastalığı olarak, ya da sansasyon yaratma çabaları olarak tanımlanıyor. Gerçekten de, olayların çoğu için bu tanımlamalar doğrudur.. İşin bir yanı daha var, bazı garip olayları yaşayanlar deli deneceği korkusuyla veya seksomanyak olarak tanImlanmaktan korktuklarI için konuşmaya çekiniyorlar. Kiminle mi? Doğru adreslerle tabii ki... Buraya yine döneceğiz, şimdi biraz açılalım; aslında durum dünyanIn her yerinde aynıdır, her dönemde olduğu gibi...
Tecavüze uğrayan rahipler;
Çok eski çağlardan bu yana, görülemeyen sevgililerin, hayaletlerin öyküleri anlatılır, bu garip varlıklar genelde kandırıcı, seksi, güçlü ama uğursuz ve kötüdürler, çoğu zaman yanlız yaşayan kadınların gecelerinde, rüyalarında yer alırlar. Bekar rahibelerin boş gecelerinde zevk ve dehşet kaynağI olarak, evde kalmIş kızların veya dulların ise bilinçli veya bilinçsiz orgazm dolu korkularıyla beraber ortaya çIkarlar. AnlatIıanlara göre, bekar veya dul erkekler ve bilhassa mistikler de nasiplerini alırlar ama onların karşısında bu defa güzel, şehvetli dayanılmaz dişiler vardIr. Eski bir inanca göre bu varlıklar, seks peşinde koşmak için ölümden dönen ilkel ruhlardIr. Ölümsüz "1001 Gece Masalları"nda cinler erkekleri öldüren çekici kadınlar olarak anlatılır. Brezilya´da Lobishoman adıyla ortaya çıkıp, kadınların kanını içerler ve onları nimfomanyak bir hale sokarlar.
HıristiyanlIk cinsel perhize çok önem verdiğinden, Orta Çağ´da cinler ve şeytani olaylar her yerde kol gezer, etin günahı büyüktür ve karı kocalar dahi cinsel yaşamlarInI asgarinin altına indirmeye teşvik edilerek korkutulurlar. Azizlerin işi zordur, Aziz Antony şehvet düşkünü bir varlığın tasallutuna uğrarken, Aziz Godric uyuduğu her anda üzerine çIkan gelinlikli bir kızıIn yaşam boyunca tecavüzüne hedef olur. O günlerde öylesine bir korku vardır ki, çok güzel kadınlarla, erkeklerin yüzleri dağlanır veya yaralanarak cinlerin saldırısından korunulmaya çalışılır.
"İlişki"
Kilise Engisizyon döneminde, erkek cin sevgililere latince "kabus" sözcüğünden kaynaklanan "Incubus" adını verdi, "kabus" sözcüğünü bugün biz de kötü rüyalarımız için kullanıyoruz. Dişilere ise, "Succubus" denirdi. Bu varlıkların amacı temiz kalpli insanları ayartıp, cehenneme göndermekti. Dönemin sonucunda, günümüzde de çok etkin ve yaygın olan "Exorcism" yani "Şeytanizm-Şeytanın etkisi altında kalma" olayları ve şeytan kovucu "Exorcist" rahipler oralardan bizlere ulaştılar. Örnek olarak verilen bir olayda genç bir kadın kilisede bacaklarını kontrol edemiyor ve yatağIna her yattığında seksüel çığlıklar atmaya başlıyordu. Bir diğerinde, karı kocanın sevişmesi sırasında ortaya çıkan garip bir yaratık, kadına tecavüze başlıyor, dehşet içindeki koca yakında bulunan baltayı yaratığın kafasına indirip koparmasına rağmen kadının çığlıkları arasında ırza geçme olayı sürüyordu ve olayın yarım düzine tanığı vardı, bu insanlar ne görmüşlerdi? Bu tür olaylardan esinlenilerek, Barbara Hershey´in başrolünü oynadığı "Entity" yani "İlişki" adlı film yapIımıştı. Ama anlatıIanlara ve filmin sonunda yazdIğIna göre, olay gerçekti, benzeri bir şekilde yaşanmıştı ve filmde görünmeyen bir gücün saldırısına uğrayan kadın ABD´nin Utah Eyaleti´nde yaşıyordu, saldırılar ise azalmış da olsa hala sürüyordu...
"Kocam keçi ayaklı..."
Başka kaynakları incelediğimizde, özellikle manastırlarda erkek kedilerin dahi giremediği odalarda, rahibeler yan odalardan gelen zevk dolu iç çekmeleri, karyola gıcırtılarını her gece duyuyorlar, günah çıkarma hücrelerinde ırzlarına geçiliyordu. Öylesine çok tanık ve kurban vardı ki? Kilisenin sekse kapalı kapIsI acaba cinsel hayalleri gerçeğe mi dönüştürüyordu. Neydi bu olayların içyüzü? Olanlar, yanlız ve sağlıklı insanlarIn seksüel fantazileri miydi yoksa başta lezbiyenlik olmak üzere çarpIk ilişkilerin sonuçları mıydı? Eğer böyleyse, tanıkların ve hatta kalabalıkların önünde oluşan olaylar nereye konulacaktı?
Elbette ki, ortada kendine Incobus süsü veren, rahibelerle, yanlız kadınlara tecavüz eden bir sürü rahip de vardı. Ama hepsi bu değildi. Avrupa folklöründe bu tür olayların gülmece olarak sunulduğu şarkılar hala söylenmektedir. İngiltere´de yaşanan bir vaka çok çarpıcıdır, Üç yIl boyunca bir adamla yaşayan Ellen Driver, bir deniz kıyısı pikniğinde gizli bir köşede ayağından hiç çoraplarını çıkarmayan kocasının ayaklarının at toynağı gibi olduğunu ve sipsivri tırnakları bulunduğunu raslantıyla görür. Dehşetle kaçan Ellen, çIğlıklarına koşan arkadaşlarIyla beraber yine kocasının bulunduğu yere gittiğinde kayanın arkasından dilim dilim alevlerle bir dumanın yükseldiğini ve gökte kaybolduğunu görür. Ellen´in kocasını bir daha hiç kimse görmez ve adam bulunamaz. İyi ama Ellen, üç yıl boyunca nasıl olmuş da, kocasının ayaklarını çıplak olarak görmemiştir? Bu can alıcı sorunun cevabı yoktur çünkü soru sorulmaz ve olay güdük olarak kalIr.
Cinler medyatik olmayı seviyorlar!
1973´de yine İngiltere´de BBC´nin radyo yayınında bir açık oturumda, dinleyicilerin başlarından geçen garip olayları telefonla anlatmaları istendi. Telefon eden bir kadın dinleyici her gece yattığında başının yanında garip bir yaratığın başını sürekli gördüğünü söyledi ve 6 ay önce ölen kocasının nefes alma seslerini duyuyordu. Ama en önemlisi olay sırasında oda buz gibi oluyor, termometre -20 dereceye düşüyor ve kadın nereye kaçıp yatsa, olay orada tekrarlanıyordu. Psikologlar ve uzmanlar belli yorumlar, tedaviler yapsalar dahi, olayın önüne geçilemiyor ve süregeliyordu. Yine tek başına bir kadın ve kocaını yeni yitirmiş; olaylarIn ortak bileşkesi hep aynı yerdedir, acaba yola buradan mı çıkmalıyız? Olaylarda uzmanların teşhis ettikleri seksüel ve akli bozukluklar birçok açıklama getirebiliyor. Ama bilimin de yetersiz ve aciz kaldığı olayların sayısı da çok yüksek. çağımızda artan seksüel tolerans ve tabuların peşpeşe yıkılması, ahlak ve namus kavramlarının kavramsal değişimi olayların sayısalığını azaltmıştır ama azalma istatistikidir çünkü azalan olaylar işin sadece insansal tarafıdır. Açıklanamayan olaylarda yine kesin çözümler yoktur veya kendinden emin yorumlara raslanmaz. Ama acaba günümüzdeki seksüel serbestlik sanıldığı kadar çok mudur? Geçmişte çok daha fazla cinsel serbestlik dönemleri yok mudur? Medyanın olmadIğI yüzyıllarda, neler oluyordu? Tek bir cevap verilebilir, geçmiş günümüzden çok daha sapkındır çünkü skandal korkusu yoktur...