“Askeri kaynak” nedir?

Güncelleme Tarihi:

“Askeri kaynak” nedir
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 27, 2015 10:08

“Askeri kaynak” haberleri, AKP iktidarının ilk yıllarında azalmıştı. Suriye’deki gelişmelerle birlikte yeniden arttı. Hem de öyle arttı ki, sonunda Genelkurmay bile isyan etti bu haberlere.

Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanlığı’ndan 6 Temmuz’da yapılan açıklamada, “askeri kaynaklara atıf yapılan haber ve yorumlara itibar edilmemesi” istendi. Açıklamanın nedeni, Hürriyet de dahil olmak üzere birçok medya kuruluşunda çıkan “sınır birliklerinin komutanları ile komando tugay komutanlarının Genelkurmay Karargahı’nda toplantıya çağrıldığı” haberleriydi.

Aslında kaynağı açıklanmayan haberler, Türkiye medyasının geçmişi hayli eskilere uzanan derin bir problemi. Ekonomiden siyasete, magazinden spora kadar hemen her alanda etik kurallara uyulmadan yazılan bu tür haberler gazeteciliğin güvenilirliğine, itibarına zarar veriyor.

O nedenle bu hafta “kaynağın kimliği gizli tutulan haberler”in araştırılması, yazımı ve sunumu ile ilgili kurallara dikkat çekmek istiyorum. Bir gazeteci, kimliğini açıklamadığı bir kaynağa dayanarak haber yazacaksa, öncelikle o kişiyle ilgili güven sorununu aşmış olmalı. Kaynağın, doğru bilgiye sahip olduğundan ve kendisini yanıltmayacağından kuşkusu kalmamalı.

New York Times’ın idari editörü Joe Lelyveld, bu tarz çalışmalarda muhabir ve editörlerin öncelikli olarak iki soruya yanıt vermelerini öneriyor:

1. Kimliği açıklanmayan kaynağın olay hakkındaki bilgisi ne kadar doğrudan?
2. Kaynağın yanlış yönlendirme, olayı olduğundan önemli göstermek ya da etkisini değiştirebilecek gerçekleri saklamak için nedenleri var mı?(*)

Bence bu sorulara tatmin edici yanıtlar almak da yetmez. Kaynağın verdiği bilgiyi mümkün olduğunca kontrol etmek, araştırmak, analiz etmek de gerek.

Ayrıca kaynağı korumak adına bile olsa hiçbir gerekçe okura yanlış bilgi verilmesine mazeret sayılamaz. Örneğin bir siyasetçi ile konuşup, söylediklerini “yakın çevresi” diye yazmak ya da bir dava dosyasını sanık avukatlarından alıp, savcılıktan alınmış gibi yazmak haberi gölgeler. “İstihbarat kaynakları” ya da “Ankara kulisleri” demek de kaynağın adresini belirsizleştirmekten başka bir anlam taşımaz.

Halbuki okur, ismi açıklanmayan kaynağın sadece konumunu değil, o bilgilerle ilişkisini ve gazeteciye aktarmasının nedenini de bilmeli. Ancak bu verilerin yerli yerinde olması halinde haberi doğru değerlendirebilir.

Bir de asla yapılmaması gerekenler var. Nasıl her bilgi haber olmazsa, gazeteci olarak ne kadar güvenirsek güvenelim, gizli kaynakların her söylediği de haber olmaz, olmamalı. Newhouse gazetelerinin Washington editörü Deborah Howell, tam da bu noktaya işaret ediyor: “Bir kimsenin düşüncesini aktarmak için, asla kimliği açıklanmayan kaynaklar kullanmayın.”(*)

Son derece yerinde bir kural bu.Bilgi ve demeci ayırmak gerek. Bilgi, kaynağın kimliği açıklanmadan da kendi başına haber değeri taşır. Ama bir kaynağın düşünceleri, ancak adıyla birlikte anlam kazanır.

Eğer adını vermediğimiz bir kişinin demecini yazarsak, birincisi, o kişinin düşüncesini kaynak gösterdiğimiz kurumun tamamına maletmiş oluruz. Bu kuruma haksızlık. İkincisi, o kişi söylediklerinin sorumluluğunu almamış, gazeteciyi kullanmış olur. Gazeteciliğe de haksızlık.

Bir örnek üzerinden anlatayım. Sabah gazetesi, 19 Haziran’da “PYD, DAEŞ’ten daha tehlikeli” manşetiyle çıktı. Kaynağın adı gizliydi, “Ankara’daki askeri kaynaklar” demekle yetinilmişti.

Eminim bu haber, bütün komuta kademesi ile konuşularak yazılmamıştır.
Ama haber, TSK’nın kurumsal olarak “PYD’nin daha tehlikeli olduğu” görüşünü taşıdığı iddiasındaydı. Bir iki kişinin bakışını bütün Genelkurmay’ın görüşü gibi yazarak okuru yanıltmaya hakkımız olabilir mi? Haber, kurgu ile gerçeğin sınırlarında gezinmemeli, ayakları yere basmalı...
(*) Gazeteciliğin esasları/ Bill Kovach & Tom Rosenstiel.

KALÇA PATLAR MI?
Hürriyet internetteki “Spor yaparken kalçası patladı” haberinde, Amerikalı bir kadının silikonlu kalçalarının spor yaparken “bom” diye patladığı anlatılıyordu.
Filiz Gökçeoğlu adlı okurun uyarısı üzerine farkettim bu haberi. Okurken ben de “Bu doğru olabilir mi?” kuşkusuna kapıldım. Aradım taradım ama haberde nereden alındığını gösteren ne bir kaynak vardı; ne de yer ve zaman verilmişti.
Silikonlu bir kalça spor salonundaki herkesin duyabileceği şekilde gürültüyle patlayabilir mi? Bu soruyu, Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Figen Özgür’e yönelttim:
“Vücuda yerleştirilen silikon protezlerin haberde tasvir edildiği şekliyle büyük bir gürültü çıkararak patlaması veya hayati bir tehlike oluşturması söz konusu değil. Günümüzde kullanılan protezlerin üzerinden çok ağır yük geçse dahi bu şekilde patlatılması çok zordur. Halk arasında protezin patlaması olarak bilinen durum, içi akışkan jel dolgulu protezlerin dış kapsüllerinde milimetrik yırtıkların oluşması ve protezin içindeki jelin dokuya doğru sızmasıdır.”

Prof.Dr.Özgür, yine de ihtiyatı elden bırakmadı. Yanıtını “Sözü geçen kişiye ne zaman, nerede, nasıl, kim tarafından ameliyat ve/veya uygulama yapılmıştır? Bunu bilemediğimiz için daha detaylı bilgi veremiyoruz” diyerek noktaladı.

Düşünebiliyor musunuz? Bir tıp insanı, “kalçanın patlamayacağını” vurgulamakla birlikte, bu haberdeki eksik verilerle kesin konuşamayacağını söylüyor. Ama biz bu tür verilerle yazılmış bir haberi yayımlayabiliyoruz!

Aslında bu metne haber demek ne kadar doğru, o da tartışılır. Üzücü olan ABD’deki dedikodu sitelerindeki bir metnin Hürriyet’in yanısıra, CNNTürk, Posta, Milliyet, Cumhuriyet’in internet sitelerinde yayımlanabilmesi. Dijital mecrada gazetecilik yaparken geleneksel gazetecilik standartlarını ihmal etmemeliyiz.

OKURDAN KISA KISA

M.D’nin arkadaşları: “Türk turist Mykonos’ta öldü” haberinde İstanbul Art News editörü Mustafa Doğulu’nun “otel odasında ölü bulunduğu” yazıyor. Oysa kalp krizi geçirip fenalaşınca hastaneye kaldırılmış, orada hayatını kaybetmiş. Tanıyan herkesin sevgiyle andığı arkadaşımızın ölümünün böyle bir muammayla verilmesi üzücü. (17 Temmuz)
Kaan Aktarı: hurriyet.com.tr 'de 15 Temmuz’da yayınlanan “2014’ün en fazla vergi ödeyecek sanatçıları” haberinizde 1. sırada yer alan Acun Ilıcalı sanatçı mıdır?
Sinan Tankut: 16 Temmuz. Alt alta iki haber. İkisi de Bağdat Caddesindeki trafik kazalarıyla ilgili. Üstteki haberde kaza yapıp birini öldüren gencin soyadı kodlanmış, alttakinde açık yazılmış. Soyadı kodlanan gencin okuduğu üniversite ve fotoğrafı bile var, soyadı yok! Neden?
Yaşar Yurtseven: Biz Karadenizliler, tulum, kemençe, davul zurna ve de kaval ile horon oynarız! Yeşil Yol haberlerinizde kullandığınız “teptiler” doğru kelime değildir. Horon tepilmez, oynanır. Lütfen bu işe bir dur deyin.
Bilal Dumlu: Bugün Kelebek’in birinci sayfasında “milli futbolcu” diye yazdığınız Semih Erden, milli basketbolcudur, hatırlatayım. (25 Temmuz)
Murat Kıncı: “100 TL verdi duymayan kalmadı” başlıklı haberdeki fotoğrafla siz de yardım alan o insanları teşhir ediyorsunuz. O belediye başkanının yaptığı gibi, sizin de bunu yapmanız doğru değil.
Faruk Üründül: Bayramın 2.günü, internet sitenizdeki 14.haber Serdar Ortaç’ın MS nedeniyle çektiği acı. Oğluma da bir yıl önce MS teşhisi kondu. Demek o da bir bayram günü benzer acılar çekecek, biri fotoğraflayacak, görsel editör, acı çeken yüzünü büyütüp sol üste kır

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!