Oluşturulma Tarihi: Ağustos 26, 2006 00:00
Aşk hakkında genelde hep romantik sözler söylenir. En güzel şarkılar ve şiirler de aşk üzerine değil mi? Fakat bilim adamları aşkı o kadar da romantik bulmuyorlar.
Aşk üzerine araştırmalar yapan bilim adamları aşık olan insanın beyninde "keyif merkezlerinin" çok daha fazla etkin olduğunu saptadılar. Bir kişiden hoşlandığımız zaman beynimizde belli başlı uyarı maddeleri salgılanmakta. Bunların arasında özellikle de "dopamin" olarak adlandırılan madde bol miktarda salgılanıyor. Bilim adamları deneyler sırasında dopaminin insan beynindeki ödüllendirme sistemi üzerinde etkili olduğunu buldular. Dopamin insana müthiş bir keyif vererek, aşktan başka her şeyi önemsizmiş gibi göstermekte. Hatta
yemek yemeyi bile. Yani dopamin bir tür biyokimyasal "ruh okşayıcı" gibi etkimekte, hatta bağımlılık bile yapabiliyor diyor araştırmacılar.
Ne yani yoksa aşk bir bağımlılık mı? Bilimsel açıdan bakıldığında biraz öyle sayılır. Aşıklar biyokimyasal açıdan bağımlılık hastasılar, hatta biraz da deliler. Nitekim aşırı dopamin salgısı dışında bilim adamları aşıklardaki serotonin hormonu eksikliği de saptamışlar. Aşıkların beynindeki serotonin seviyesi psişik hastalardaki kadar düşük çıkmış.
Beyindeki bu tür değişimleri bilim adamları "romantik aşkın" aslında üremeyi tetikleyici görevi olmasına bağlıyorlar. Güzel duygular kadınları ve erkekleri özel bir eş bulmaları için tetikleyerek onlara bağlanmalarını sağlıyor. Yani çeşitli maddelerle, beyin "daha iyi bir eş yok" diye aldatılmakta.
Londra Üniversitesi bilim adamları, aşıkların beyinlerini çekirdek spintomografı ile incelemek için deneklere aşık oldukları kişilerin resimleri göstermişler. İşte bu şekilde yapılan deneyler sırasında, aşıkların beyninde sadece mutluluk duygularından sorumlu olan beyin bölgelerinin etkinleştiği görülmüş. Fakat diğer bir nokta bilim adamları için çok daha şaşırtıcı olmuş. Hatırlama, korku ve sorun çözme gibi işlere yarayan beyin bölgeleri tümüyle devre dışı kalmakta. Yani "aşkın gözü kördür" sözünün bilimsel bir gerçekliği de var bir anlamda.
Demek ki birine aşık olmak tamamen biyokimyasal bir süreç. Biriyle tanıştığımız zaman onu ilk önce gözlerimizle süzüyoruz. Tipi nasıl? Nasıl hareket ediyor? Gülüşü nasıl? Vb. Duyularımız bunların tümünü birkaç saniye içinde işliyorlar. Ve eğer karşımızdaki kişi bilinçaltımızdaki şemaya uygun ise, içimizdeki duygular kabarıyor, aşık oluyoruz. Bu duygular ise iki insan arasındaki ilişkinin biyolojik çıkış noktasıdır. Bilim adamları aşk ateşinin, aşıkların uzun süre birlikte olmaları halinde söndüğünü de söylüyorlar. Tabii ilk aşk heyecanının yok olması çiftlerin birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Sonuçta birlikteliklerini yıllarca mutlu bir şekilde sürdüren çiftler de var.