Anlayana...

ANLAMAK istemeyene bir şeyi anlatmak, deveye hendek atlatmak kadar zordur.

Ama işiniz "anlatmak" ise başka bir yolunuz da yoktur. Bir, olmazsa beş defa deneyecek ve maksadınızı tekrar tekrar anlatacaksınız.

Sadece "Ergenekon" soruşturması nedeniyle değil, her fırsatta söylediğimizi o nedenle tekrarlamak durumundayız:

Bu sütunda ve bu gazetede sadece "hukukun üstünlüğü" savunulur. Bu sütunda ve bu gazetede sadece "yargının bağımsızlığı" istenir. Bu sütunda ve bu gazetede "hukuk devleti"nin gerçekleşmesi ve işlemesi vurgulanır. Bu gazetede ve bu sütunda "insan haklarına saygı"nın kavgası verilir.

Tüm bu dediklerimizin temelinde de Atatürk devrimlerinin Türkiye’si vardır. Demokrasiye "sözde" değil, "özde" bağlılık vardır.

Aksini söyleyen, bir tek kanıt göstermediği sürece, resmen "profesör" olsa da gerçek sıfatı "alçak"tır.

Lafın başında bunları altını çize çize söyledikten sonra konuya girelim:

Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan son operasyonlar nedeniyle itirazlarımız oldu. Ama itirazlarımızın hiçbiri "esasa" yani gözaltına alınan veya evi aranan kişilerin "suçlu" yahut "masum" olduğu anlamına gelecek tek kelime içermiyordu.

Zaten içeremezdi de... Çünkü biz "yargı tarafından suçlu bulunmadıkça herkesin masum olduğuna" inanırız ama yine de, bir zanlının "masum" olduğunu peşinen ifade etmeyi bile doğru bulmayız. Çünkü öyle bir sözün yargıyı etkileyebileceğini düşünürüz. O nedenle "masumiyetine" kendimiz kadar inandığımız insanlar için bile bu aşamada o tür değerlendirme yapmayız.

Kaldı ki zanlıları peşinen mahkûm ederek yargıyı etkilemeyi amaçlayan yayınları eleştiren de, bu eylemin Ceza Yasası ve Basın Yasası’na göre suç sayıldığını anımsatan da biziz.

(Sahi, bu nedenle açılan soruşturmalardan niye hiç ses çıkmadı? O yayınlar iktidar partisinin hoşuna gittiği için üstleri örtülmüş olmasın.)

İtiraz ediyoruz, çünkü Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü, eski TÜBİTAK ve YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz’ü, iki koluna girip ite/çeke götüren, ona "Biz adamın burnunu böyle sürteriz" mesajı verecek şekilde başına bastırarak arabaya tıkan polislerin "insan haklarına aykırı" davrandığını söylüyoruz.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, polislerin bu hareketini tasvip etmediğini açıklamadığı sürece, kendisini sorumlu tutacağımızı da buradan ilan ediyoruz.

İtiraz ediyoruz, çünkü bugün hem soruşturması yürütülen, hem de davası görülen Ergenekon konusuyla ilgili bilgiler 2003 yılında önüne gelen Başbakan Tayyip Erdoğan’a, soruşturmanın başlaması için neden beş sene beklediğinin sorulmadığını görüyoruz.

İtiraz ediyoruz, çünkü Başbakan’ın kendisini "savcı" ilan ettiği, iktidar milletvekillerinin "şu kadar adam daha tutuklanacak" diye demeç verdiği, hatta "Şu adam da tutuklanmalıdır" diye hedef gösterdiği bir soruşturmanın içine "yargı"dan başka ellerin girdiğinden kuşku duyuyoruz.

Yoksa, şu zanlının evinde yahut ona ait krokide gösterilen yerde şu kadar silah, bu kadar mühimmat bulmuş... Ötekinde "ölüm listesi" ele geçmiş. Bize ne? Çeteyi kuran varsa versin hesabını.

Yazarın Tüm Yazıları