Anlattık, tartıştık sonunda anlaştık

Güncelleme Tarihi:

Anlattık, tartıştık sonunda anlaştık
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 21, 2006 22:43

Okur Temsilcisi yeni bir gazeteci türü. Gazetecilik, Batı’da, zamanında alınmış bilgiyi paraya çevirmek isteyen tüccarlara hizmet için başlayan ve birkaç yüzyıldır gelişen bir meslek. Kimi tarihçilere sorarsanız, eski Yunanlı general Xenophon, 2400 yıl önce çıktığı savaşları bir gazeteci mantığıyla anlattığı için aslında gazetecilerin piri sayılmalı. Okur temsilciliğinin tarihi ise 39 yıllık.

Anlattık, tartıştık sonunda anlaştık
Yeni olan her şey gibi okur temsilcilerinin sayısı pek az; Okur Temsilcileri Derneği’ne (ONO) "kayıtlı" üye 100 kadar. Brezilya’nın sanayi metropolü Sao Paulo’da yapılan yıllık toplantıya bunlardan 45 kadarı katılabildi. Ben de oradaydım. Birey sayısı çok az olan bu türe aidiyetin üzücü yönü, medya şikáyetlerini içerden giderme konusunda sergilenen küresel isteksizliği yansıtmasıydı; bu konuda kat edilecek daha çok yol var. Sevindiren yönü ise liderliği ele alan öncü grupta bulunmaktı. Bir de, Hürriyet ile Milliyet ve Sabah gazetelerinin okur temsilcilerinin de orada bulunması, Türkiye’de gazetelerin okurların sesini dinlemeye başladığının işareti olduğu için önemliydi. 3 gün süren oturumlarda çok şey konuşuldu. Bizler, birbirimizin ağzından laf da çalarak anlattık, tartıştık, anlaştık ya da anlaşamadığımızda anlaştık. Bu köşeye gelen tepkilerin 12 ülkeden 45 kadar okur temsilcisine gönderilenlerle içerik olarak ne denli benzeştiğini görmek ilginçti. Okurlar, kültürel ve ulusal özelliklerinden bağımsız olarak gazetelerde hep benzer şeyleri arıyorlar; o ortaya çıktı. Ve tabii ki, tüm dünyayı ilgilendiren konular da tartışıldı. Ve bu hafta bu köşeyi Sao Paulo toplantısına ayırmak gerekli oldu.Geçen hafta neden yoktukHÜRRİYET yönetimi, Türkiye Süper Ligi’nde şampiyonluk heyecanını sizlerle daha geniş paylaşmak için Okur Temsilcisi köşesinin bir haftalığına yayınlanmamasını önerdi. Ben de kabul ettim; futbolu seven bir temsilciniz olmasının sonucu. Yani dükkán açık ve her pazartesi açık olmaya devam edecek.Ev sahibi Folha De S.PauloRIO de Janeiro, Brezilya’nın eğlence başkenti, bilinen yüzü; biraz İstanbul gibi. Sao Paulo ise Brezilya’nın ekonomik
/images/100/0x0/567930f8f018fb32748b0050
başkenti. Tam 22 milyon kişinin yaşadığı dev bir metropol. Büyük şirketlerin merkezleri, bankalar ve önemli gazeteler hep burada. Ev sahibi Folha’nın Okur Temsilcisi Marcello Beraba ve Latin Amerika’dan meslektaşları, felsefe profesörü kıvamında katkıları ile toplantıyı derinleştirdiler. Bir diğer derinleştirme başarıları da, Sao Paulo’nun çok kolay kaybolunup, keyifsizce dolaşıp durulabilecek labirentlerindeki en güzel yerleri göstermeleri oldu.Folha’nın modern merkezinde toplantının başlamasından önceki gece verilen davette, dünyanın en zengin sekiz ülkesinden sonra gelen dörtlü içinde yer alan Brezilya’da medyanın durumu ile ilgili epey şey öğrendim. 180 milyon nüfuslu bu dev kıta ülkesinin artık çok iyi bilinen gelir adaletsizliği gazetelerin satışlarına ve kendi içlerindeki ayrışmalara da yansıyor.Örneğin Folha, Türkiye ölçülerine göre çok pahalı. 1.70 YTL’ye satılıyor ve günlük tirajı 350 bin kadar. Bu fiyat aralığındaki gazetelerin toplam satışı 1 milyon 200 bin civarında. Bir de çok daha ucuz popüler gazeteler var. Biraz da hor görerek, "ucuz ve popüler gazeteler" diye nitelenen gazetelerin ne kadar sattığını tam öğrenemedim ama ona da 1.5-2 milyon civarında dediler. Yani, tam bir "yukarıdakiler aşağıdakiler" düzeninin oluştuğu Brezilya’da toplam gazete pazarı 3 milyonu ancak geçiyor.Sosyal demokrat çizgide yayın yapan Folha, temiz tasarımı ile çok modern bir gazete olarak dikkat çekiyor. Ve gazetecilik başarısını da, ONO toplantısında gösterdiği ev sahipliği ile taçlandırıyor.Marcello’ya teşekkürler.’Karikatür’de uzlaşmaBEN o gece yorgunluktan gruba katılamadım ama anlaşılan kan gövdeyi götürmüş. "Ahlakçı gazeteciler" diye
/images/100/0x0/567930f8f018fb32748b0052
tanımlayabileceğimiz, sakin okur temsilcileri yemekte, sanırım içkinin de etkisiyle, karikatür krizi yüzünden ciddi bir tartışmaya girmişler. Karikatürlerin neden yayınlanmaması gerektiğini şubat ayında Guardian Gazetesi’ndeki köşesinde yazan ONO Başkanı Ian Mayes, şakayla karışık, "içimizdeki düşmanlardan" söz ettiğinde, yemek üzeri tartışmayı kaçırdığıma hayıflandım.Konu biliniyor; bir Danimarka gazetesinin ve ardından diğer basın yayın organlarının malum karikatürleri yayınlamasına gösterilen tepkiler hoşgörüsüzlük işareti mi? Bu karikatürleri yayınlamamak kendi kendini sansür etmek, ya da basın özgürlüğünü hazmetmemiş olmak anlamına mı geliyor?Danimarka Devlet Televizyonu Dinleyici/İzleyici Editörü Jacop Mullerup ve İsveç Dagens Nyheter Gazetesi’nden Okur Editörü Lilian Öhrström’ün katıldığı paneli Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi Yavuz Baydar yönetti. Mullerup, konunun ifade özgürlüğü konusu olmadığını kanıtladı: "Burada önemli olan ’Yahudi testidir’. Eğer Yahudi soykırımı ile ilgili karikatür yayınlanmıyorsa, bu, ifade özgürlüğünün zaten sınırlanmış ve sınırlanabilir olduğunu gösterir. Karikatürler yayınlanmamalıydı. Ülkemi çok kötü duruma düşürdü."İran minyatürlerinde Hz. Muhammed’in zaten resmedildiği anlatıldı, tüm bu sürecin kışkırtma amaçlı olduğunda fikir birliği sağlandı. Bir önceki gecenin hararetli tartışmasının tarafları masada uzlaşmayı başardı.Amerikan gazeteciliği dünyayı etkiliyorAMERİKAN gazeteciliği ciddi bir çıkış arayışında. Yapılan kamuoyu yoklamalarının, gazetelere ve gazetecilere
/images/100/0x0/567930f8f018fb32748b0054
duyulan güvenin çok düşük olduğunu ortaya çıkartması, Amerika’da gazetecileri giderek daralan bir cendereye sokuyor. Amerikan gazeteciliği, şu anda, Irak Savaşı öncesinde kitle imha silahları ile ilgili olarak nasıl kandırıldığını tartışmanın ötesinde, Avrupa ve Türkiye okur temsilcilerine çok taşralı, çok sıradan gelen konuları ele alıyor. Tartışma öyle boyut almış ki, ABD’de gazete yöneticiliği yakında kamuoyu yoklama şirketine, taşerona verilebilir. Örnekler şaşırtıcı: Bir yerel gazete yöneticisi, silah lobisinin etkin olduğu bölgesinde av mevsimi haberlerini yayınlamadığı için toplumla ilişki kurmamakla suçlanmış. Ya da, bir diğer yerel yönetici, Hıristiyan köktendincilere prim vermemek için dini konulu haberleri sayfalarına taşımadığı için eleştirilmiş. Bu örnekler, çok temel bir sorunu yansıtıyor; gazete yöneticilerinin karar verme özgürlüğü, baskı grupları tarafından engellenmemeli. Gazetelerin belli konularda duruşları vardır ve olmalıdır. Amerika’daki gazeteler sanırım bu özgürlüğü yitiriyorlar.Tartışılanları duyunca, Amerika’da Washington DC’de yapılan başkent gazeteciliğinin yalnız bu ülkeyi değil, dünyayı etkilediğini, o nedenle, Irak Savaşı öncesinde, kitle imha silahları konusundaki yanlış haberlerin tartışılmasının çok daha önemli olduğunu söyledim. Çünkü bu konuda New York Times ve Washington Post gibi gazetelerin haberleri, dünyada kamuoyu oluşturulmasına katkı sağlamıştı. Ancak Amerikalı gazeteci dostlarımızın çoğu, dünyaya çok dar bir açıdan bakıyor. Kitle imha silahlarıyla ilgili yanıltıcı bilgilerin haber diye çarşaf çarşaf yayınlanmasının, yalnızca ülkelerine değil dünyaya etkilerini görme konusunda zaafları var. Associated Press Ajansı’ndan Carol Nunnelley’e, "Bu sınırlamalar varken, Pentagon belgeleri ya da Watergate gibi Anayasa dışı uygulamaları sergileyen büyük gazetecilik örneklerini tekrarlamak mümkün mü" diye sorulduğunda, yanıtı olumlu değildi. Peki o zaman Amerikan gazeteciliği, güvenilirlik sorununu nasıl aşacak? Baskı lobilerine boyun eğerek mi? Kuşkusuz, unsurları tamamlanmış, içindeki bilgilerin tamamı doğru, kısaca güvenilir haber yapma kaygısı gazeteciliği tanımlar. Gazeteci ancak böyle yaparsa, okura ve topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Burada "toplum" sözcüğü önemli; çünkü bir haberin sonuçları yalnızca okuru değil, okur olmayanları da ilgilendirir. Ancak, her gün yeniden üretilen bir ürün olarak gazetelerdeki kaçınılmaz hataların, bu kaygıları abartması ve baskı lobilerinin örgütlü hareketleri, gazetecilik reflekslerini öldürmeye başlarsa, soru
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!