“Anayasa değişirse Tayyip bana iş bulacak mı?”

BİR kahvehaneden yazıyorum.

Meclisteki anayasa değişikliği görüşmelerini İstanbul’un varoşlarındaki bir kahvede izliyorum. Belli bir toplulukla birlikte.

Haberin Devamı

Kahvede TV açık, biz TV’nin başındayız. O sırada içeriye üç, dört kişi giriyor. Onlardan biri, TV başındaki arkadaşına sesleniyor:

“Hop Cemal, bırak şimdi anayasa ayaklarını, bizim karnımız aç, bana ne anayasa filandan”.

TV başındakiler itiraz etse de, ötekilerin sesi kesilmiyor. “İşsiziz, açız” temposu devam ederken, göz ucuyla yine de TV izliyor, pişpirik oynuyorlar.

İLK TEPKİ ŞAHİN’E


Kahvede ilk ayrışma, oturumu yöneten Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in tavrından kaynaklanıyor.

Bir gurup, “bak, nasıl da taraflı, böyle meclis mi yönetilir” diye itiraz ederken, AKP’yi destekleyen öteki gurup, “muhalefet kavga çıkarmak istiyor” diyerek, itirazı susturmaya çalışıyor.

Köşede oturan üçüncü bir gurup, beş-altı kişi, aniden yerinden kalkıyor, bütün gece sürekli tekrarlanacak en can alıcı cümleyi söylüyor:

“Başkan taraflı anladık da, bu CHP ile MHP sadece kavga istiyor, her şeye sadece hayır diyor. Biz bu Tayyip’ten bıktık, Tayyip bizi çok yordu, ama Baykal ve Bahçeli’de de hiç hayat yok be abi”.

İktidardan bıkmışlar, muhalefetten ışık görmüyorlar. Çaresizlik. En kötü durum.

OTUZ SORU TEK YANIT


Görüşmelerde hukuk kavramları ortada uçuşurken, kahvedekiler sırtını çoktan TV’ye dönüyor. Kahvede ikinci veciz cümle o sırada patlıyor:

“Abi, eğer bunları bizim millet anlıyorsa, ben taş olurum abi, Kimsenin bir halt anladığı yok. Bunlardan bize ne fayda, anayasa değişirse, Tayyip bana iş bulacak mı abi?”

Bu soruyu üçüncü veciz cümle izliyor:

“Abi, otuz değişiklik varmış, Tayyip otuz soru soracakmış, tek bir cevap istiyor, olur mu abi böyle şey?”

Kahvedeki muhaliflerin bu baskın tavrı, AKP yanlılarını harekete geçiriyor:

“Ya, siz demokrasi istemiyor musunuz? Zaten demokrasi size fazla”.

Muhalifler bastırıyor:

“Madem öyle, ne değişecek de, bize daha fazla demokrasi gelecek, anlat bakalım şu değişiklikleri”.

AKP yanlıları da, ne, nasıl değişiyor, anlatamıyor. Bir kaç saatlik kahve deneyiminden çıkardığım sonuçlar var.

1- Anayasa değişikliğini halka ne iktidar, ne muhalefet anlatabilmiş. Kimsenin fikri yok.

2- Halkın önemli bölümü değişiklikle ilgili değil. Ne biliyor, ne ilgileniyor.

3- Muhalefetin stratejisi yanlış. Halka, yaşadığı gerçeği, örneğin işsizliği anlatması daha doğru. Ayrıca, her şeye karşı çıkması, çözümsüzlük ısrarı her zamanki gibi, AKP’ye yarıyor.

Özetle, referandum için AKP şu anda daha avantajlı görünüyor.

Haberin Devamı

Samsun ve Kayseri yumruğu aynı kökten

Haberin Devamı

“AL sana açılım” diye önce bir nara atıyor, arkasından Enerji Bakanı Taner Yıldız’a yumruk vuruyor.

Bu da öğretmen olacak, ama eski boksörmüş. Başka faziletleri de var, eski ülkücüler iyi arkadaşları. O cepheye hayli yakın biri.

İlk saldırı Van’da. Deniz Baykal otobüsten inmiş olsaydı, başına kim bilir neler gelecekti. İkinci saldırı, Ahmet Türk’e Samsun’da yumruk. Son olarak Enerji Bakanı  Yıldız’a Kayseri’de yumruk.

Dün Ankara’da bu işlerle ilgili yüksek tepelerle konuşuyorum. Ahmet Türk ile Taner Yıldız’a atılan yumruklar arasında paralellik var. İkisi de, katı milliyetçi, Kürt açılımına şiddetle karşı, daha kötüsü, özünde şiddet yanlısı.

İlk bakışta, şiddet organize değil gibi geliyor. Buna karşılık, Ankara arka arkaya atılan yumrukların organize olduğu düşüncesinde.

Diyelim ki, bu tespit doğru, Kürt açılımı hepimizi kaygılandıran yumruklara hedef olmaya başlıyor. İktidar olarak, siz şimdi ne yapacaksınız?

Haberin Devamı

Çamur yağmış, volkanik değil, sahra etkisi

BAZEN sabahları arabaların üstüne bakınca, “çamur yağmış” diyoruz ya, evet gerçekten çamur yağmış oluyor.

Çöllerden gelen toz bulutu yağmurla birlikte çamura dönüşüyor ve yere iniyor. Bu, Türkiye’yi asıl ve sürekli etkileyen sahra etkisi. Bir süredir Avrupa’yı kasıp kavuran, Türkiye’den şöyle bir geçen volkanik küllerin bununla ilgisi yok. Türkiye yine sahra etkisi altında. Son günlerdeki çamur o etkinin sonucu.
Rüzgardaki jet akımlarla Avrupa’ya yayılan İzlanda külleri, volkanik patlamanın sonucu. Avrupa bu patlamayı yine de, ucuz atlatıyor. Uçuş iptalleri, hava alanlarında beklemeler filan. Oysa, son otuz yılda volkanik patlamalarda çok can kaybı var.

1980 Amerika, 57 ölü. 1985 Kolombiya tam facia, 25 bin ölü. 1991 Filipinler 800 ölü. 1997 Karaipler, başkenti haritadan siliniyor. 2002 Demokratik Kongo Cumhuriyeti üç bin ölü.

Şimdi hiç olmazsa, can kaybı yok. Türkiye bu olayı her 15 dakikada bir, İngiltere ile birlikte izliyor. Orta ve Batı Karadeniz çok az etkileniyor, o kadar.

Yazarın Tüm Yazıları