New York’ta pek oyalanmamaya karar vermiştim. Niyetim, kuzeyde, Kanada sınırındaki yeşil topraklarda, doğanın tadını çıkarmaktı. Kentin hır güründen uzakta, sessiz ve serin bir yolculuk planlamıştım. Günlerce uğraşıp çizdiğim rota, hiç bilmediğim kentlerden, kasabalardan, köylerden geçecekti.
KISA HABERLER Antik dönemde soyluların şimdi sosyetenin gözdesi Gökçeada’nın Tuz Gölü’nde çamur banyosu yaptınız mı |
Aslında çizdiğim rota, geç bir sonbahar rotasıydı. Çünkü sonbaharın son günlerinde doğa burada bir ressamın paletine dönüşüyordu. Akağaçlarının kırmızısını, meşelerin, kavakların sarısını, kestanelerin vişne çürüğünü biliyordum ama ya diğerleri! Öylesine çok renk vardı ki, hangi ağacın hangi renge boyandığını çıkaramıyordum. Bu tabloyu görmek için sonbaharda buraya gelmek gerekiyordu.
Önce bildik bir adrese, Kanada sınırındaki Lake Placid’e gittim. Geçen yıl da buraya gelmiş, güzelliğine doyamamıştım. Arkadaşlarım “Demir Adam” Korkut ile Sedef’in göl kıyısındaki evine yine “çulu serdim”. İki gün boyunca, çok lezzetli yemekler yedim, ormanların içinde yürüdüm, gölün serin sularında yüzdüm. Kent pisliğinden arındıktan sonra, gideceğim adresi “yol bulan alete” yükleyip, yolculuğumu başlattım.
PEYNİR HALA ELLE ÜRETİLİYOR
Vermont’a gidiyordum. Oturanların çoğunun Fransız göçmeni olduğu bu eyaletin adı, Fransızca “Yeşil Dağ” anlamına geliyor. Amerika’nın peynir başkenti. Camembert, brie, taze ve yıllanmış keçi peynirleri, çeşit çeşit çedar, gouda, yaşları bir asrı geçen mandıralarda hala elle üretiliyor. Bunları tadacağım için heyecanlıydım.
Yolun başında bir yağmur bulutu peşime takıldı. Uzun süre üstümden ayrılmadı. Otoyol yerine, ormanların içinden geçen ara yolları tercih ediyordum. Yavaş gidiyordum ama inanılmaz güzelliklerle karşılaşıyordum. Uzaklarda irili, ufaklı çiftlikler görüyordum. Tarlalarda, hasattan sonra paketlenen saplar, uzaktan pasta dilimlerini andırıyordu. İnek sürüleri yeşil otların keyfini çıkartıyordu. Özlemlerim ve hayallerim, arabanın penceresinden akıp gidiyordu; Küçük bir çiftlik, birkaç hayvan, süt, peynir, ekmek... Yalın yaşamın somut örnekleriydi gördüklerim. Hep içinde yaşamayı düşleyip de gerçekleştiremediğim görüntüler.
Küçük feribotla Champlain Gölü’nü geçtim. Tekrar ormana girdiğimde yağmur bardaktan boşaldı sanki. Islanmayı göze alıp pencereyi araladığımda, ormanın ıslak kokusunu soludum. Gök gürledi, şimşek çaktı, biraz ötemden iki geyik zıplayarak karşıdan karşıya geçti. Güneş gri bulutların arasından sıyrıldığında ben de aradığım adrese vardım: Shelburne Çiftliği.
MEHMET YAŞİN'İN YAZISININ TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ