Samsun’da yerel gazete sahiplerinin cinayet, taciz, tecavüz, hırsızlık, cinsel istismar ve trafik kazası gibi haberleri “üçüncü sayfa”da yayınlamama kararı, Basın İlan Kurumu öncülüğünde alındı. Genel Müdür Mehmet Atalay da dokuz gazete sahibinin imzaladığı bu kararı, “Mide bulandıracak haber yapmayalım” diyerek savundu.
Aslında bir süredir Samsun’dan gelen taciz, tecavüz, cinayet gibi haberlerin fazlalığı birçok gazeteci gibi benim de dikkatimi çekiyordu. Nedeninin araştırılması gerektiğini düşünüyordum. Ama suçu önlemeye çalışmak yerine haberleri sansürleyerek olayların görmezden gelinmesi yoluna gidileceği hiç aklıma gelmemişti.
Hedef Halk gazetesinin 33 çalışanı, gazete sahiplerinin ortak kararını “sansür” olarak niteleyerek direndi ve gazete bir gün çıkamadı. Ertesi gün de gazete sahibi geri adım attı ve taciz, tecavüz, cinayet gibi haberlerle yayınlandı gazeteleri. Kentteki diğer sekiz gazete ise “Ortak açıklama”yı yayınladı:
“Bu sayfada tehdit, şantaj, şiddet, dolandırıcılık, kapkaç, hırsızlık, kaza, adam öldürme, intihar, cinsel istismar, tecavüz, esrar, eroin, alkol, üzüntü, gözyaşı, umutsuzluk ve kan olmayacak. Bu sayfada toplumu psikolojik olarak baskı altına alacak haberler, ahlaki değerleri sarsıp insanlığı erozyona uğratacak haberler olmayacak.”
O günden sonra da “ahlaki değerleri sarsıcı” buldukları bu tür haberleri, üçüncü sayfa dışındaki sayfalara koydular. Yayınlamadan edemediler yani.
Basın İlan Kurumu’nun yerel medya ile ilgili bir diğer projesi de “yerel medyada evlendirme”. Bu proje geçtiğimiz günlerde ilk olarak Erzurum’da uygulamaya kondu. Yine Basın İlan’ın girişimleriyle, kentteki 16 gazete birleşerek, dört gazete oldu. Onlarca gazeteci işsiz kaldı. Afyonkarahisar’da da sekiz gazete kapatıldı, 21 olan yerel gazete sayısı 13’e düştü. Bu “evlendirme”lerin gerekçesi de “daha güçlü habercilik” ve “ilan pastasını büyüterek yerel basının finansal sıkıntısına çözüm bulmak.” Kuşkusuz, Basın İlan Kurumu bu operasyonları, elindeki resmi ilan silahıyla yapıyor. Zira o yerel gazetelerin asıl gelir kaynağı resmi ilanlar. Mali ilişkilerin, habercilerin özgürlüğünü nasıl etkileyeceğini, Basın İlan Kurumu’nun da bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 11 Mayıs’ta Bursa’da aleyhine haber yazan gazetecilere seslenirken ifade etmişti:
“...bakanlığım ihalesi çok olan bakanlık olsa, bakanlığımın ihalelerine katılan bir işadamı gazete de çıkarıyorsa, o gazete benim aleyhimde bir şey yazabilir mi? Deneyin bakalım; yazamaz.” Doğruydu Arınç’ın bu sözleri. Yerel gazetelerin sahiplerinin, Basın İlan Kurumu’nun dayatmalarına karşı çıkmalarını engelleyen de aradaki mali ilişki, ekonomik açıdan bağımlı olmaları...
Medyanın lojistik destek görevi
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın, partisinin Arena Stadı’nda düzenlenen İstanbul İl Kongresi’nde yaptığı konuşma, 28 Mayıs’ta Hürriyet’te “Arena’ya sığmadı” başlığıyla sürmanşetten verildi. Okurlarımızdan Kaan Tunç’tan, Erdoğan’ın sözlerinin eksik verildiği eleştirisi geldi:
“Başbakan o konuşmasında medya ve gazetecilerle ilgili olarak ‘Medyada da akbabalar var. Daha düne kadar, üniformalılar sizi arayıp, yazdıklarınızdan, söylediklerinizden dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bunların boynundaki tasma dün ulusaldı, bugün terfi ettiler, uluslararası tasmaları boyunlarına taktılar’ demiş. Bu haberi gazetemde okuyamadım.
Bir gün sonra gazetecilik örgütlerinin tepkileriyle ilgili haberi okuyunca internetten ayrıntılarını öğrendim. Pazartesi günkü Hürriyet’e yeniden baktım, başbakanın o sözleri satır aralarında bile yoktu. Kongreyi iki yazarınız izlemiş, onlar da yazmamışlardı. Tepki göstermenizden geçtim hiç olmazsa haberden ayıklamasaydınız. Eski Hürriyet’imi istiyorum ben.”
Okurumuzun da vurguladığı gibi, Erdoğan’ın “tasmalı gazeteciler” ile ilgili bu önemli sözleri haberde eksikti. Ama ertesi gün meslek kuruluşlarının bu konudaki eleştirileri gazetede yer aldı. Erdoğan’ın “tasma takılan gazeteciler” sözleri, hafızalara kazınıp unutulmaması gereken türden. Zira Erdoğan isim vererek muhatabını açıklamadığı için bu sözler bir meslek grubunu, gazetecilerin tümünü hedef alıyor. Erdoğan’ın, hakaret niteliğindeki bu sözleri, Erdoğan’ın, BDP’li Hasip Kaplan’ı, “Kim bu emir veren hayvan?” dediği için eleştirdiği bir konuşmada dile getirmiş olması da son derece manidar. Galiba sormamız gereken soru şu: Acaba bu medya ne yaptı da Başbakan bu kadar kızdı, hakaretler yağdırıyor? Hem Arena’daki konuşması, hem de Kazakistan gezisinde ve dönüşünde Esenboğa havaalanında söyledikleri, Uludere’deki katliam haberlerine sinirlendiğini işaret ediyor. Başbakan’ın, o konuşmalarda satır arasında kalan bir cümlesi var ki, çok önemli:
“Medya da burada lojistik desteğini, terörle mücadelede her zaman hükümetinin yanında hissettirmelidir. Hissettirmiyorsa bilesiniz ki, yazılı ve görsel medya da bu işte vebaldedir.”
İşte Başbakan’ın beklediği bu. “Lojistik destek” verildiğini hissetmek istiyor, hissedemeyince de kızıyor. Fakat sadece askerlere, uluslararası çevrelere değil, siyasi iktidara ve hükümete “lojistik destek” vermek de gazeteciliğin doğasına aykırıdır. Herhangi bir bağımlılık ilişkisi olunca gazetecilik zaafa düşer; işlevini yerine getiremez. Türkiye’de basın tarihi maalesef iktidarla içli dışlı ilişkinin kötü örnekleriyle dolu. Tek parti dönemindeki basını, Emine Uşaklıgil’in “Benim Cumhuriyetim” kitabından bir örnekle hatırlatayım. “Partili gazeteciler” tanımı, CHP tüzüğüne bile girmişti. Hatta 1939 tarihli CHP Nizamnamesi’nin 160. maddesi, “Partili Gazetecilerin Riayet Edecekleri Noktalar” başlığını taşıyordu:
“Partililer, sermayesi ile alakalı, idaresinde müessir bulundukları gazete, mecmua ve matbuatlarda parti program ve nizamnamesine, iç ve dış siyasetin ana hatları ile yüksek devlet menfaatlerine aykırı düşen yazıları neşrettirmezler.” O zaman gazetecilerden beklenen “devletin yüksek menfaatleri”ne aykırı davranmamaktı şimdi istenen “lojistik destek.”
Okurdan kısa kısa
Kamuran Kortu: “Aşkın evde Haluk nerede” haberinde, “Hürriyet muhabirleri, evin önünde üç gün boyunca nöbet tutmalarına rağmen Haluk Bilginer’i görüntüleyemedi” yazıyor. Londra’da sergilediğiniz bu olağanüstü çabadan ötürü sizi kutlarım. Gerçekten çok büyük gazetecilik. Bravo vallahi!
Can C.: Hürriyet internet’in yeni cop haberinin başlığı; Sesi ürkütücü, darbesi indirici, taşıması kolay, polis artık onunla vuracak. Aklıma Hürriyet’in Körfez Savaşı döneminde Amerikan silahlarını övdüğü zamanlar geldi.
Zeynep D.: Kelebek Eki’nin beyaz puntolarla, beyaz renkli karakterlerle yazılmasını rica ediyorum. Gazetede kırmızı ton bana iç karartıcı geliyor. Tek kişinin isteği gibi görünse de gazete böyle daha alımlı olacak.
Mustafa Sözgen: Ekonomi tablolar (borsa verileri, yatırım fonları) cumartesi günkü gazetede yer almadı. Eğer cuma gününe ait ekonomi haberleri cumartesi günü yayınlamakta haber değeri yok ve gereksiz olarak düşünülüyor ise bunu açıkça ifade edin biz de bilelim.