80 milyonluk ülkemizden yılda yalnızca 5 bin bilgisayar mühendisi çıkartabiliyorsak ve bunların bir bölümü de yurtdışında çalışmaya başlıyorsa, uçmamıza daha bir hayli zaman var demektir.
Eğer uçmayı hayal ediyorsak, hayallerin gerçekliğe dönüşeceği noktalarda dikkate almamız gereken önermelerin sayısı çoğaltılabilir.
Günümüzde ülkemizde 2 bin teknoloji start-up’ı olduğu tahmin ediliyor. Bu sayılar 10 binleri bulmadan daha yükseklere uçmak bize büyük hayal olarak kalacak.
İstanbul’u en azından doğumuzda yer alan ülkelerdeki girişimciler için bir cazibe merkezi haline getiremediğimiz takdirde Batı’dakilerin telefonlarımıza bile çıkmadığına tanık olacağız. Girişimcilerin öğrenmek ve başarmak için geldiği bir yer olamazsak, bırakın uçmayı, düşmemeye çalışmak bile bizim için tek hedef olacak.
Tüm bu önermeler için çok geç kaldığımızı düşünenlere de inanmıyorum. Hatta geç kaldığımıza yönelik görüşlerin artık iyiden iyiye birer bahane olarak kullanıldığını dahi düşünmeye başladım. Özellikle de karşımızda dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olan Çin örneği dururken: 1981’de Çin’de doktora öğrencisi sayısı 81’di. Bugün 300 bin. Türkiye’de bunun gibi artışlar görmezsek, hiçbir zaman uçuşa geçemeyeceğiz.
Peki nereden başlamalı? İlk olarak, dünyada halihazırda öncelikli olarak ele alınan, üzerine tartışılan ve yaratıcılık yöneltilen konulardan birini sahiplenip, o konuya dair bir çekim merkezi oluşturmamız gerekiyor. Bu ister “Blockchain Boğazı” olsun, ister “Sanal Gerçeklik Vadisi”.
Konuları sahiplendikçe, akademi ve girişimcilerin sahiplenilen konulara odaklanmaları sağlandıkça uçmaktan söz etmeye başlayabiliriz.
Başlayabileceğimiz bir diğer alan da “sanatı” geliştirmek. Zira sanatın gelişmediği yerde girişimcilik de gelişemez.
Çoktan başlamış olmamız gereken alansa, toplumsal cinsiyet eşitliği. Kadına karşı şiddet işlendiğinde, hala tahrik ve iyi hal indirimi uyguluyorsak yandık. Bir ülkede girişimcilik, kadın girişimciler olmadan şahlanamaz. Kadının kuvvetli olmadığı bir toplum uçmak değil yerin dibine gömülmeye mahkumdur.
Sözün özü, eğitimin ve girişimciliğin en önemli iki konumuz olduğunu görmüyorsak, 20 sene sonra katma değer üretmeyen ucuz iş gücü ambarı olarak dibe vuracağımızı şimdiden biliyoruz.