** 'O gece’ gazetecilik hayatınızda nasıl bir yere sahip?
- Tarihi bir gün ve bir o kadar da heyecan verici. Olayın kendisi, buna tanıklık etmek ve bununla ilgili yayınları sürdürmek bir gazeteci açısından asla unutulmaz. Bir de herkese fark atıyorsun. Hande Cumhurbaşkanı’na bağlanıyor, sonra bütün kabine bağlanmak istiyor. Bir yandan olaylar sürüyor, canlı görüntüler akıyor. Bunun editörlüğünü yapmak, darbeye karşı durmak ve o süreci yönetmek çok heyecanlıydı.
** Daha önce hiç çatışmanın ortasında kaldın mı?
- Hem de çok. Mesela Gazi Mahallesi olayları. Ya da Arnavutluk’taki içsavaş, Kuzey Irak, Güneydoğu’daki çatışma bölgeleri... Çok yakınımıza havan topu düştü mesela. Mermilerin tepemizde uçuştuğu toplumsal olayları muhabir olarak takip ettim.
** Ama...
- Ama bu hiçbir şeye benzemiyor.
** Siz neredeydiniz?
- Evdeydim.
** Ev nerede?
- Anadolu yakasında....
** İlk ne yaptınız?
- Ekip arkadaşlarıma, “Abartıyor olabilirim, yanlış olabilir, herkes yanına yedek kıyafetlerini alarak haber merkezine koşsun. Darbe oluyor galiba” yazarak e-posta gönderdim.
** Sadece köprüdeki görüntüyle mi buna karar verdiniz?
- Bir yandan Ankara’da Hande’yle konuşuyordum. Bir yandan da “İnşallah yanılıyorum” diyordum. Karşıya geçmek problem. Ona (eşi) dedim ki: “Ben gidiyorum, ne olduğunu bilmiyorum. Bu bir darbe. Ama ben bu darbeye kişisel ve editoryal olarak karşıyım. Bu duygumu her aşamasında yayında da söylerim. Ne olacağı bilinmez, neticede ülkede darbe girişimi var.” Bir nevi helalleştik.
** Ne dedi?
- “Sana bu yakışır” dedi. Çocukları ona emanet ettim. Yollar kapalı. Kandilli’ye indim. Deniz yoluyla Ataköy’e geçtim. Kimse almıyor arabasına. Sonunda bir taksi buldum, “Abi evime gitmem lazım” dedi. “Ben CNN Türk’ün Genel Müdürü’yüm, hayat memat meselesi, beni götür” diye cevap verdim. Onu hiç unutmayacağım, Cengiz isminde bir taksici. Ara yolları biliyordu. Telefonumu bıraktım, “Ömrünün sonuna kadar yapabileceğim bir şey olursa beni arayabilirsin, hayati bir şey yaptın” dedim.
** Yayın ne durumdaydı?
- Devam ediyordu. Gelirken kafamda her ihtimale karşı B planım hazırdı. Yayın gidebilir, burası basılabilir, ne yapmalıyız? İki arkadaşımla toplantıdaydık. Helikopter sesi duyduk. Ateş ederler mi diye de korktuk. Helikopter indi, askerleri gördüm ve eşimi aradım: “Sakin ol, sakın panik yapma. Binaya askerler giriyor, çocukları televizyon karşısından çek” dedim. Tabii ki çekilmemişler.
** Nasıl bir plan yaptınız o anda?
-Yayını başka bir noktadan sürdürebilirdik. Ankara’ya devredebilirdik. Ya da sosyal medyadan... Bilgisayarları, telefon şarjlarını hazır ettik. Gerekirse sadece sosyal medya üzerinden yayın yapacağımız yerler bulacaktık, arkadaşları görevlendirdik. Sonra rejiye geldim. Buradaki arkadaşlar Ali Güven, Alişer Delek ve Ceyhun Kuruoğlu’yla konuştum: “Biz bu yayını teslim etmeyeceğiz, bana bırakın” dedim. Hepimizin mottosu aynı; “YAYIN NAMUSTUR.”
** Ve askerler geldi, onlara bir şey söylediniz, tüm Türkiye duydu...
- “Durun! Benim sizin yaşınızda oğlum var” dedim.
** Tepkileri ne oldu?
- Şöyle bir sendelediler. Biri tüfeğinin kabzasına 55 yazmış: “Samsunlu, bu işler senin bildiğin gibi değil, gelin vazgeçin bundan” dedim. O da “Biz emir aldık, emir demiri keser” dedi. Ben de, “Kanunsuz bir emri uygulamama hakkınız var. Gelin bu işten vazgeçin” dedim.
** Sonra ne oldu?
- Bizim kata bir de yüzbaşı geldi. O da sert ifadelerle tehdide devam etti. Bu sırada gerekli hazırlıklar yapılıyor. Başak Şengül de yayında, Başak’a bilgi vermiştim ben, “Askerler geldi, yayına gidebilir” dedi. O sırada rejideki arkadaşlar rejiyi kilitledi.
** Yani yayıncılar dışında kimsenin açamayacağı bir kilit bu, öyle mi?
- Bu şu demek: Başka resim seçemezsin, kilitli. Sadece stüdyoyu görüyor. O sırada cebime telsiz yaka mikrofonunu koymuştum. Bir yandan anlatıyorum, tarihe not düşüyorum. Bina müdürü aradı, “Özel Harekât polisleri aşağıda, elektriği kesmemizi istiyorlar, operasyon yapacaklar” dedi.
** Korktunuz mu?
- Yüreğim ağzıma geldi. “Buna asla izin vermem, sen de izin verme” dedim. Arkadaşlarımın hepsi benim sorumluluğumda, böyle bir şey olamaz. Bu sırada bir yandan yayın gidiyor, en azından ses gidiyor. Sonra herkesi tahliye etmeye başladık. En son ben çıkacaktım. Doğrusunu isterseniz, biraz da kimse heyecandan bir şey yapmasın diye kontrol altında da tutuyorum. Yavaş yavaş çıkıyordu arkadaşlarımız, o sırada bir silah patladı. Ardından kalabalık geldi. Darbeye karşı olduğunu, bizi korumak istediklerini söyleyen bir kalabalık. Ben binanın bir köşesinden cebime koyduğum mikrofonla olayları anlatmaya, yayını yapmaya devam ettim. Sonrası bildiğiniz gibi. Askerler etkisiz hale getirildi, kalabalık dağıldı. Ben de stüdyoya geçip yayını devraldım.
** Burada muhabir kalmak önemli değil mi?
- Kesinlikle. Bu refleksi hiçbir zaman kaybetmemeliyiz. Ferhat Boratav’ı da yanıma aldım. Normal yayına devam ettiğimizi, hiç kesmediğimiz yayını bu şekilde sürdüreceğimizi ifade ettim.
** Cumhurbaşkanı CNN Türk’e açıklama yapmasaydı, burayı basarlar mıydı?
- Burası en çok izlenen haber kanalı. Bu olağanüstü günde de çok etkili yayın yaptı. Dolayısıyla ilk hedefti. En etkili haber kanalı, en etkili gazete bu binada. Bu planlar önceden yapılmıştır, o anda organize edilecek iş değil.
** Geçmiş olsun. Ve bir daha yaşanmasın...
- Umarım bizler ve ülkemiz bir daha böyle bir olaya tanıklık etmez.