Emekli Koramiral Erenoğlu'nun ağlatan mektubu

4dk okuma

Darbecilikle suçlandı. Hapis yattı. ‘Vatan sağ olsun’ dedi. Ama o ‘darbeci’likle suçlanan kahraman komutan, o gece sabaha kadar Genelkurmay Başkanlığı ve Sahil Güvenlik’teki darbecilerin teslim olması için uğraştı. Emekli Koramiral Can Erenoğlu, "Bizler zalimlerin bile başlarını öne eğdirecek kadar mert bir ruh büyüklüğüne sahibiz" diyor.

Haberin Devamı

Balyoz Davası’nda özgürlüğü elinden alınan ve hapis yatan dönemin Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Can Erenoğlu’nun 15 Temmuz gecesi darbeye kalkışanların karşısında durduğu ortaya çıktı. Erenoğlu, yıllar sonra bir sivil olarak gittiği hem Genelkurmay hem de geçmişte komutanı olduğu Sahil Güvenlik Komutanlığı önünde kan dökülmeden teslim olunması yönünde, saatlerce ekipleri ikna etmek için çalıştı. Çabalar sonuç verdi. Bir zamanlar darbeye teşebbüs iddialarıyla uzun süre cezaevinde kalan Erenoğlu o gece yaşananları Hürriyet’e anlattı.

Linçten kurtardık

“Ankara’da evdeyken telefon yağmaya başladı. Herkes ‘Komutanım neler oluyor’ diye soruyordu. Güvendiğim insanlardan birini aradım, bilgi alamadım. Rahat edemedim, 01.30 gibi önce Genelkurmay Başkanlığı önüne gittim. O arada bomba patladı. Baktım, halk toplanmış. Benim gidiş amacım, kim yapıyorsa yapsın, karşı çıkmaktı. Vatanımın ve ülkemin geleceği için vicdanımın sesini dinleyerek, bu alçakça girişimde bulunanları vazgeçirmek için oraya gittim. Herhangi bir çağrı üzerine gitmedim. Ben geçmişte de ‘Kim darbe yaparsa kafasını koparırım’ demiştim. Genelkurmay’ın önüne geldiğimde binaya yaklaşamıyorduk. Askerleri dikmişler, ‘Belli bir noktayı geçen olursa vurun’ emri vermişler. O arada helikopter gelerek hepimizi taradı. Yanımızda insanlar öldü. Arkada parmaklıkların oraya gittik. Askerlere, ‘Evlatlar, bu vatan hainlerine inanmayın. Sizi de kandırıyorlar. Bu hainlerin emirlerine uyarsanız siz de vatan haini olursunuz’ dedim”.

Orada başlarında bulunan Kurmay Binbaşı ‘Bunları dinlerseniz, ben sizi vururum. Kaçmaya çalışırsanız, ben sizi vururum’ diyerek askerleri tehdit etti. Yine de bir şeyden habersiz oraya getirilen çocukları ikna etmeye çalıştık. ‘Gelin dışarı. Bırakın’ dedik. Bu arada binbaşının arkasından da ‘Binbaşı, Binbaşı’ diye seslendim. Böyle deyince yanıma geldi. Kendimi tanıttım; ‘Üç senesi zindanlarda sizin gibi vatana ihanet edenler yüzünden geçen adamım. Allah’a şükür sağlıklı, dimdik karşınızdayım. Vazgeçin bu işten, yanlış yapıyorsunuz. Bari vazgeçip pişmanlıkla kendini kurtar’ dedim. ‘Bana hakaret edemezsiniz’ dedi. O sırada insanlar bağırmaya başlayınca havaya ateş açıp gitti. İnsanlar Genelkurmay Başkanlığı’nın bir biriminin kapısını kırdılar. O arada başka bir binbaşıyı ikna edip bizim tarafa aldık. Oradaki halk linç etmeye kalktı. Durdurmaya çalıştım, onu da linçten kurtardık. Arkadan iki kişi daha geldi. Sonra 700’e yakın asker çıktı. Onlar da garaja geçirilerek kalabalıktan alındılar. Linç edilmelerini önlemek için çaba gösterdim. Onların asker olduğunu, tatbikat yaparak kandırıldıklarını, kendilerinin de asker çocukları olabileceğini söyleyerek linç girişimini sivil polislerle birlikte engelledik.”

Haberin Devamı

Sizinle konuşmak istemiyorum

Haberin Devamı

Can Erenoğlu daha sonra içeriye polis Özel Harekât ekiplerinin girdiğini, içeridekilerin teslim alındığını gördü. Ama Sahil Güvenlik henüz teslim olmamıştı: “2005-2008 arasında Sahil Güvenlik Komutanlığı yapmıştım. Derhal oraya gittik. Kapıyı zincirlemişlerdi. ‘İçeri girmek istiyorum’ dedim. Kendimi tanıttım. Orada, elinde Kalaşnikof, çelik yelek ve miğferiyle duran subayla aramızda şu diyalog geçti:

Haberin Devamı

- İçeriye geçmek istiyorum. Ben eski Sahil Güvenlik Komutanı Can Erenoğlu’yum.

Haberin Devamı

- Ben Süleyman, sizi tanıyorum komutanım.

- Hangi Süleyman?

- Süleyman Yarayan.

- Süleyman ne yapıyorsunuz? Kan dökülmeden teslim olun.

- Özel durum nedeniyle sizi içeri alamam komutanım.

- Kan dökülecek Süleyman, vazgeçin.

- Komutanım uzaklaşın. Bu özel bir durum. Uzaklaşın, sizinle konuşmak istemiyorum.

Değerlendireceğim, niye arıyorsunuz!

Haberin Devamı

Oradan ayrılarak merkez komutanlığı ilgililerinin yanına gittim. Komutanlık ilgilileri bunların direndiklerini ve teslim olmadıklarını söyledi. Onun üzerine tekrar ikna etmek üzere kapıya gittim. Ve tekrar Süleyman’a ‘Kan dökülmeden bu işten vazgeçin’ dediğimde tüfeğini önce bana doğrulttu ve daha sonra havaya ateş açtı.

Oradan ayrılıp tekrar Merkez Komutanlığı ilgililerinin yanına geldim. Merkez Komutanlığı ilgilileri Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Hakan Üstem ile temas kuramadıklarını söylediler. Ben de daha önce komutanlık yaptığım için numara aynı olabilir diye numarayı verdim. Kendisiyle temas kurdular. Gözaltı kararına uymasını istediler. Anlayabildiğim kadarıyla ‘Suçsuzum, ben suçsuzum. Ne gözaltısı’ demiş.

Kendisine kan dökülmeden, silah kullanmadan gözaltı kararına uyması söylendi. ‘Değerlendireceğim’ dedi. Bir saat sonra tekrar ikaz üzerine yapılan telefona ‘Değerlendireceğiz dedim ya, niye arıyorsunuz’ dedi. Bir saat sonra Deniz Kuvvetleri tarafına geçip Süleyman Yarayan ile birlikte teslim olduklarını öğrendik. Ben kimseyi teslim almadım. Sadece önerilerde bulundum, kan dökülmeden bu işin bitmesi için Merkez Komutanlığı yetkililerine yardımcı oldum.”

Daha sonra diyalogda adı geçen Süleyman Yarayan’ın Sahil Güvenlik Harekât Başkanı Kurmay Albay Süleyman Yarayan olduğu öğrenildi.

 

'ARZ-I VEDA'

İşte Can Erenoğlu’nun donanmadan ayrılırken yazdığı ağlatan mektup:

Balyoz davasında 18 yıl hapis cezası aldıktan sonra Yüksek Askeri Şûra kararıyla emekli edilen Koramiral Abdullah Can Erenoğlu 46 yıllık üniformasına o günlerde ‘Arz-ı Veda’ başlığıyla yazdığı bir mektupla veda etmişti.

Mektubuna “Yargı eliyle esir alındım” diye başlayan Erenoğlu, sözlerini şöyle sürdürmüştü:

“Dini istismar eden, aydınlıktan korkan, basiretsiz ve iğrenç kimselerin iftiraları ve ihaneti sonucunda önce Hasdal sonra Hadımköy’de olmak üzere ülkeme en faydalı olacağım, en birikimli ve değerli iki yılımı özgürlüğümden mahrum bırakılmış durumda doğduğum şehirde geçirdim.

“Bu yıl Yüksek Askeri Şûra tarafından alınan kararla en temel hukuk ilkelerinden biri olan ‘masumiyet karinesi’ hiçe sayılarak yargılama süreci sona ermeden 30 Ağustos 2013 tarihi itibariyle emekli edildim. Sonuçta 15 yaşında giydiğim ve ettiğim askerlik yeminine bağlı kalarak taşıdığım bu üniformayı 46 yıl sonra çıkarmak zorunda bırakıldım.

“Hiçbir anından pişman olmadığım ve tekrar dünyaya gelsem yine seçeceğim deniz subaylığı maceramı yanımdaki iftiraya uğramış seçkin bahriyeliler ve silah arkadaşlarım ile birlikte Hadımköy’de noktalıyor ve üniformamı yüreği vatan, millet ve Atatürk sevgisi dolu genç bahriyelilerle gönüllere emanet ediyorum.

“Benim için üzücü olan, bu davanın siyasi bir dava olduğu ve komployla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürkçü, aydın, yurtsever ve saygın personelinin tasfiyesinin hedeflendiği ve delillerin düzmece ve iftira ürünü olduğunun bilinmesine rağmen, sahip çıkması gerekenlerin olmayan yargı ve hukuka güvendiklerini söyleyerek bizleri yalnız bırakması, toplu tutuklamalara ve keyfi yargılamalara, özetle dünyada örneği görülmemiş kin ve nefrete dayalı ‘bir hesaplaşma’ için darbeden nefret eden masum insanlardan intikam alınmasına sessiz ve kayıtsız kalmasıdır.

“Daha vahim olansa Deniz Kuvvetleri’ni iftiralarla cuntacı, terörist, fuhuş, casusluk ve şantaj yapan, amirallerine suikast planlayan suç şebekesi gibi gösteren ve bizleri tasfiye edenlerin içinde silah arkadaşı maskesi takan ve komplocularla işbirliği yapan hainlerin bulunmasıdır. Bir başka üzüntü kaynağım da bildiklerini açıkça ortaya koyamayanlarla her türlü güçlüğe göğüs gererek sadakatle görev yaptığımızı ve suçsuz olduğumuzu bilenlerin de üniformamızı çıkarmamıza onay vermeleri olmuştur.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli sıkıntılara girdiği ve karanlıklara çekilmek istendiği esaret günlerimi de içeren bu süreç bir hukuk katliamı ve insanlık suçu olarak tarihteki yerini alacaktır. Bu süreçte bazı arkadaşlarım aile yakınlarını kaybetti, bazıları kahpelerin iftiralarını onurlarına yediremeyip intihar etti.

“Esaret günlerimde ruhum ve düşüncelerim hapsedilemedi. Mustafa Kemal’in Cumhuriyet Donanması’nın bir amirali olarak bedenim tutsak olsa da düşüncelerim ve ruhum sonsuza dek hür kalacaktır.

“Bu sürecin başından itibaren ‘doğru tarafta’ olduğum için huzurluyum. Aziz milletim emin olsun. Vicdanım ve yüreğim tertemiz, alnım ak, başım diktir. Hain bir komplo sonucu iftira ve yalanlarla özgürlüğümden mahrum bırakılmam, devletin birliği ve ülke bütünlüğü için hayatı pahasına görev yapan Türk Deniz Kuvvetleri’nin onurlu bir amirali olarak masum olduğum gerçeğini asla değiştirmeyecektir.

“Zaman devran üzerindedir. Kader aynasına bugün yansıyan yarın değişir. Bizler zalimlerin bile başlarını öne eğdirecek kadar mert bir ruh büyüklüğüne sahibiz. Bu ruhumuzla bize zulmedenleri de utandıracağız.

“30 Ağustos 2013 tarihinden itibaren Bahriye’den resmi olarak ilişiğimi kesiyor ve bu onurlu bayrağı bizlerden devralacak gençlere sesleniyorum: Denizler dostunuz, rüzgârlar kardeşiniz, dalgalar arkadaşınız olsun. Kalpleriniz yaşam, insan ve deniz sevgisiyle dolsun ve pruvanız neta olsun. Dualarım her daim sizlerle olacaktır.

“Meslekteki son sözüm, Çanakkale Boğazı Nara mevkiinde 04 Nisan 1953 tarihinde İsveç bandıralı Naboland isimli şileple müsademe sonucu batan TCG Dumlupınar denizaltı gemimizdeki yiğit ve cesur Selami Astsubayımın birkaç saat sonra şehit olacağını bile bile son nefesinde söylediği gibi ‘Vatan sağ olsun’ olacaktır.

“Takdir, Yüce Türk milletinindir.”

Haberle ilgili daha fazlası: