Demokrasimize hep birlikte sahip çıkıyoruz

3dk okuma

15 Temmuz’dan 16’sına uzanan gece memleket tarihinin belki de en uzun gecelerinden biri oldu. Ülkenin uçurumun kenarına geldiği, bir süre o tehlikeli eşikte durduğu ve sonra yeniden rotasına girdiği, geçmek bilmeyen çok uzun bir geceydi. Tarihin çizgisi bir kez daha demokrasinin dışına çıkmak üzereyken, bir büyük Türkiye koalisyonunun kendiliğinden bir araya gelmesiyle ülkenin üzerine çöken bu karabasan def edildi.

Haberin Devamı

O geceyi çok iyi hatırlıyorum. Gece 01.00 sularında karşı komşum, sevgili dostum  Sezer Duru’nun “Darbe oldu” diyerek kapıyı çalmasıyla uyandım.  Tarih 12 Eylül 1980...

Hemen gazeteye gitmeliydim. Evimden Çankaya Meydanı’na inen anayola çıktığımda, dışarıda tek tük de olsa taksiler vardı. Bindiğim bir taksinin şoförüne beni Kızılay’a götürmesini söyledim.  Taksi Atakule’nin bulunduğu Çankaya Meydanı’na doğru yaklaştığında birden meydanın tam ortasında duran tankı gördüm.

İçimi büyük bir tedirginlik kapladı. Darbe olmuştu...  Ama emir komuta düzeni içinde bir darbe miydi, yoksa emir komuta dışında hareket eden bir cuntanın müdahalesi miydi?  O dönemde muhabir olarak Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosunda çalışıyordum. Askerler basın kartıma bakıp beni götürebilirler miydi? İçinde bulunduğum taksi, meydanın tam ortasına park etmiş tank ve çevresindeki silahlı askerlere doğru yaklaşırken bütün bu sorular kafamda asılı duruyordu.  

Yanılmıyorsam yüzbaşı rütbesindeki asker arabayı durdurup basın kartıma baktı ve bir an önce gideceğim yere gitmemi, birazdan sokağa çıkma yasağı ilan edileceğini söyledi. Tutuklanmamıştım; derin bir nefes aldım...  Doğruca gazetenin Konur Sokak’taki bürosuna gittim. Sabah saat 05.00 suları olmalı, Orgeneral Kenan Evren’in radyoda ordunun yönetime el koyduğunu ilan eden açıklamasını dinliyordum.

Haberin Devamı

Sonraki üç yıl boyunca genç bir gazeteci olarak askeri rejimin ne demek olduğunu bizzat tecrübe ederek yaşadım. Gazetemizin kapatıldığı, büroya gidip haber yazmadan, geçmiş olsun ziyaretine gelen dostlarımız, okurlarımızla sohbet ederek geçirdiğimiz günleri de çok iyi hatırlıyorum. 

Siyaset yasaktı. Basın özgürlüğü yoktu. Pek çok konuda haber, yazı yazılması yasaktı. Herhangi bir haberle ilgili yayın yasağı için sıkıyönetim komutanlığından bir subayın telefonla bildirimde bulunması yeterliydi.  Ülkenin dört bir yanındaki hapishanelerden, askeri  merkezlerden yaygın işkence ve zaman zaman ölüm  haberleri geliyor, ancak bu haberler çoğunluk kamuoyuna ulaşamıyordu. Yasakları ihlal eden gazetelerin askeri rejim tarafından kapatılması  sıkça karşılaşılan bir uygulamaydı.  

Gazetecilerin nefes alamadığı ağır bir baskı dönemiydi.

Haberin Devamı

12 Eylül 1980, TBMM’nin önü.

 

Tam 36 yıl sonra, geçen cuma akşamı  saat 22.30 sularında İstanbul’da ikinci köprüden arabayla Asya tarafına geçerken  köprünün Avrupa’ya açılan karşı yönünün ıssızlığı ortada bir gariplik olduğunu gösteriyordu.  Hiç de tekin gözükmeyen ürkütücü bir tenhalık köprünün üzerine çökmüştü. Derken telefonum çalmaya başladı. 

Ve yine tanklar...

Haberin Devamı

Köprünün Anadolu tarafındaki çıkışında yolu kesmiş olan tanklar yine bir darbenin habercisiydi.

O tanklar Çankaya Meydanı’ndan tam 36 yıl sonra bu kez Boğaz Köprüsü’nde karşıma çıkmıştı. Meslek hayatımda o kadar yılı geride bıraktıktan sonra yeniden başladığım noktaya  mı dönecektim?

***

15 Temmuz’dan 16’sına uzanan gece Türkiye tarihinin belki de en uzun gecelerinden biri oldu. Türkiye’de  tarihin akışının uçurumun kenarına geldiği, bir süre o tehlikeli eşikte  durduğu ve sonra yeniden rotasına girdiği geçmek bilmeyen çok uzun bir geceydi. Tarihin çizgisi bir kez daha demokrasinin dışına çıkmak üzereyken, bir büyük Türkiye koalisyonunun kendiliğinden bir araya gelmesiyle ülkenin üzerine çöken bu karabasan  def edildi.

Cumhurbaşkanı’ndan muhalefet partilerine, yollara dökülerek tankların üzerine yürüyen vatandaşlardan ülkenin bütün basın kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına kadar her kesimin, toplumun her katmanının, darbeciler hariç herkesin bir araya geldiği, tarihin tanık olduğu belki de en büyük Türkiye koalisyonuydu bu... Herkes kuvvetli bir demokrasi duruşunun etrafında kenetlendi.

Haberin Devamı

Dünya demokrasi tarihine  geçecek, demokrasi literatüründe Türkiye’nin yüzünü ağartacak çok özel bir yere şimdiden yerleşti 15 Temmuz hadisesi.  Bu büyük tarihi hadisenin en önemli aktörlerin, arasında darbeyi önlemek üzere hayatlarını tehlikeye atma pahasına  yollara dökülen, tankların üzerine yürüyen korkusuz insanlar yer alıyor. Onlar Türkiye’nin demokrasi kahramanları. Bu kahramanların bir bölümü ne yazık ki bugün aramızda değil. Tankların altında ezilerek, askerler tarafından kurşunlanarak, savaş uçaklarının attıkları bombalara hedef olarak hayatlarını kaybettiler. 

Haberin Devamı

Türkiye’de demokrasi artık bu şehitlerimizin hatıraları üzerinde yükselecek.

*** 

Hürriyet de bu darbe girişiminden kendi üzerine düşen payı aldı. Darbeciler, 16 Temmuz günü sabaha karşı Doğan Grubu’na bağlı CNN Türk’le birlikte Hürriyet gazetesine de silahlı baskın düzenlediler. Helikopterle gelen darbeci askerler gazete binasından içeri girdikten sonra silahlarını arkadaşlarımızın üzerine doğrultarak zorla binadan dışarı çıkardılar. Gazete binası polisle darbeci askerler arasındaki sıcak bir çatışmaya sahne oldu. Hazırlanan sayfalar matbaaya geçilemeyince Hürriyet, o gece -askeri rejim dönemi hariç  tutulursa- ilk kez okura ulaşamama tehlikesiyle karşılaştı.

Askerler arkadaşlarımızı silah zoruyla dışarı çıkardıklarında,  Hürriyet’in bilgisayar ekranı üzerinde hazırlanmış olan, ancak baskıya gidemeyen birinci sayfa taslağı ‘Darbeye Geçit Yok’ manşetini taşıyordu.     

Darbeciler 16 Temmuz sabahı Hürriyet binasını terk ettiler. Hürriyet, gecikmeli de olsa okurlarına ulaşabildi.

Hürriyet, aradan bir hafta geçtikten sonra bugün, 15 Temmuz’da demokrasi güçlerinin büyük yürüyüşü hakkında tarihe not  düşen, demokrasi kahramanlarımızı  yücelten üç ayrı ekle okurlarının karşısına çıkıyor.

Eklerimiz ‘Yaşasın Demokrasi’ ortak mesajını taşıyor. Bu mesajın ülkemizin geleceğini sonsuza dek aydınlatacağına  inanıyoruz.