“Türkiye’de satılan her 100 Fiat’tan 92’sinin Bursa’da üretilmesini yüzde 92 yerlilik oranı” olarak tanımlıyordu.
M. Akif Nuray adlı okur, 14 Kasım’da yayınlanan haberdeki bu yaklaşıma itiraz etti. “Yerlilik oranının böyle tarif edildiğini gören olmamıştır. Bir otomobil markasının adet bazında yerli/ithal kırılımının ‘yerlilik oranı’ olacağını kimse düşünmez” diye yazdı. Okurun eleştirisini ilettiğim Özpeynirci şu yanıtı verdi:
“Türkiye’de üretilen araçlara ‘yerli’ denir. Yabancı marka olması, nasıl ve ne kadar üretildiği bunu değiştirmez. Üretimde yerlilik oranı ise farklıdır. Bu oran araçtan araca değişir. Kullanılan parçalara göre yerlilik oranı yüzde 50’den yüzde 90’a çıkar. Yazımda bahsettiğim ise iç pazarda satılan araçlardaki yerlilik oranı. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) raporlarında satışları yerli ve ithal olarak ikiye ayırır. Ben de yazımdaki oranları buradan aldım.”
Özpeynirci, 28 Kasım’da yayınlanan “Yerliye ÖTV’de sınırlı avantaj” haberini de bu yaklaşımla hazırlamış, Türkiye’de üretilen otomobilleri “yerli otomobil” diye tanımlamıştı.
Okurun itirazını incelerken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde yaptığı çağrıyı hatırladım. Erdoğan, o günlerde “Yok mu yerli otomobil yapacak bir babayiğit” derken yabancı markaların Türkiye’de üretim yapmasını mı kastetmişti? Elbette hayır. 1961’de yapılan “Devrim” otomobili gibi, markasından parçalarına kadar burada üretilecek bir aracı kastediyordu. Nitekim Özpeynirci de bütün gazeteciler gibi bu aracın prototipiyle ilgili haberlerinde bazen “milli otomobil” bazen de “yerli otomobil” diye yazıyordu. (Yerli oto prototipleri İsveç’ten böyle gelmiş/20 Ekim 2015)
Hem yabancı markaların Türkiye’de ürettiği araçlara hem de her şeyi yerli araçlara “yerli otomobil” denebiliyorsa ortada bir kavram karmaşası var demektir. Çünkü ikisi çok farklı kategoriler.
Bir de şöyle bakalım; ekonomistler de otomotiv sektörü de “yerlilik oranı”nı, “bir otomobil üretilirken içinde kullanılan malzemelerin yerli sanayi payı” olarak tanımlıyor. Örneğin bir araçtaki parçaların “yerlilik oranı” yüzde 70 ise kalan yüzde 30’u “yabancı”dır. O aracın Türkiye’de üretilmiş olması o yüzde 30’a da “yerli” dememize yetmez. Bir Mercedes ya da diyelim bir Honda, Citroen marka araç, Türkiye’de üretildi diye “Türk Malı” olmaz. Aslında Emre Özpeynirci’nin 25 Ağustos 2015 tarihli ve “İşte Türkiye’nin en yerli otomobili” başlıklı haberi de bu düşüncemi destekliyor. Zira haberde Tofaş’ın CEO’su Cengiz Eroldu, ‘Egea’ model araçların yerlilik oranının yüzde 70 olduğuna dikkati çekiyor ve “Bu modele ‘yerli otomobil’ denilmez ise hangi modele söylenebilir? Daha yerlisi var mıdır?” diye soruyor. Görüldüğü gibi, TOFAŞ’ın CEO’su da Türkiye’de üretilen parçaların oranından hareketle “yerli otomobil” tanımı yapıyor.
Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin Türkiye’de üretilen araçları, barındırdığı yerli parça oranına bakmadan “yerli” olarak tanımlaması onların pazarlama taktiği de olabilir. Ama bence biz gazeteciler, onların gözüyle bakarak yabancı markaların Türkiye’de ürettiği araçları “yerli” olarak yazmamalıyız. Benim önerim “Türkiye’de üretilen araç” olarak tanımlayıp, “yerlilik oranları”nı da yazmak. Böylece tüketiciyi eksiksiz bilgilendirmenin yanı sıra Türkiye’de üretimi ve yerlilik oranının artmasını da teşvik etmiş oluruz. Bunu tartışabiliriz de...
ALMIŞLAR AMA SATIYORLARMIŞ!
ANGELINA Jolie ve Brad Pitt’in Urla’dan villa aldıkları yolunda geçen yıl yayılan spekülatif haberlerin devamının gelmediğini yazmıştım.
Bu haberlerin dayanağı olan açıklamayı yapan Oya Paktaş, yazımın ardından daha önce gönderdiğim e-postayı yanıtladı. Özetle, İtalya merkezli Proto Group’un Türkiye temsilcisi olarak kendisine gönderilen basın metnini açıkladığını, artık bu grubun temsilcisi olmadığını ifade ediyordu.
Paktaş’ın önerisiyle Proto Group’un merkezine e-posta göndererek, Angelina Jolie ve Brad Pitt’in Türkiye’den villa aldığını neye dayanarak açıkladıklarını, yeni bir gelişme olup olmadığını sordum. Paola Borromeo adlı görevli, “İzmir’den villa aldılar ama şimdi satıyorlar. Daha fazla bilgi veremem” diye geçiştirdi. Bu yanıtı durumu kurtarmaya yönelik sözler olarak algıladım.
Angelina Jolie ile Brad Pitt’in villa aldığına dair bir kanıt göstermesini istedim ve “Kanıt göstermezseniz geçen yılki açıklamanızın tamamen spekülatif olduğuna inanacağım” diye ısrar ettim. Hiç umursamadı. “İstediğine inanabilirsin” yanıtını verdi.
Sanırım durum artık açıklığa kavuştu. Keşke bu sorular, geçen yıl Angelina Jolie ile Brad Pitt’in Urla’dan villa aldığı haberleri yayınlanmadan önce sorulsaydı, insanlar boşuna inandırılmamış olurdu.
OKURDAN KISA KISA
ERSİN ONOĞUR: Hürriyet Pazar ekinin 2. sayfasında Mehmet İren’in “Birliğin mi var derdin var” başlıklı yazısını okumakta zorlanınca artık yazayım dedim. Merak ediyorum, sayfa düzenleyenler neden bir yazıyı soluk mavi zeminde soluk beyaz renkte basarak yazıyı okunmaz hale getirirler? (27 Kasım)
BENER DAĞLIER: Spor sayfalarınızda yeni başlayan “Futbol Konseyi” sayfası çok güzel bir fikir. Ancak kullanılan format bana göre okuru yoruyor. Bunun yerine geleneksel yöntemde sunulsa, her bir soru başlığının altında yazarlar ve yorumları sıralansa, çok daha okunabilir olacağı görüşündeyim.
ANADOLU AJANSI KURUMSAL İLETİŞİM DİREKTÖRLÜĞÜ: Yazınızda AA’nın yeni kararname içeriğini yazarken hata yaptığını ve kapatılan dernek sayısını 375 yerine 550 olarak verdiğini belirtmişsiniz. Bahse konu haberimizde eleştirinize konu olan kısımla ilgili hata fark edilerek haber iptal edilmiş ve gün içerisinde yeni bir haber servis edilmişti.
NOT: Anlaşılan gazetedeki hatanın nedeni, AA’nın bu düzeltmesinin de Hürriyet’te fark edilmemesi.
OĞUZ KARAOĞLU: Dünya sayfasında “Karadağ’ın önemi” başlığı altında kullanılan Balkan haritası yanlış. Sırbistan, Bulgaristan’a komşu gösterilmiş. Aradaki Kosova ve Makedonya unutulmuş. Daha dikkatli olunmalı. (28 Kasım)
MUSA ALİOĞLU: Brezilya’da bir futbol takımına mezar olan uçakla ilgili habere geniş yer vermişsiniz. Fakat uçağın hangi şirkete ait olduğunu ve modelini göremedim. Haber eksik kalmış. (30 Kasım)
NOT: Düşen uçak, Bolivya’nın LaMia Havayolları’na ait bir RJ85’ti. Bu tip uçaklar Türkiye’den gönderilirken alanda deve kurban edilmişti.
ÇİSİL KALTALIOĞLU: “Keşif sırasında DEAŞ pususu” başlıklı haberde “Çok sayıda DEAŞ’lı terörist daha sonra iki Türk askerini kaçırmayı başardı” cümlesinde “başardı” kelimesinin kullanımı ciddi bir yanlış. (1 Aralık)