Üniversite Tercih Rehberi

4dk okuma

Haberin Devamı

Haberin Devamı




Nuran Çakmakçı’nın editör yazısı

Üniversiteyi değil, mesleği seçin

Üniversitede bir bölümü seçmek aynı zamanda gelecekte yapacağınız mesleğe karar vermek demektir. Bu nedenle tercih dönemi üniversite adayları için çok önemli. Meslek seçiminin, yaşam biçimini belirleyen bir tercih olduğunu düşünerek, “Puanım ziyan olmasın”, “Açıkta kalmayayım” gibi kaygılarla puanın yettiği yere gitmek pek de doğru değil. Türkiye’de vakıf üniversitelerini de sayarsak 170’den fazla üniversite var. Artık, sayı arttığı için açıkta kalma, bir yeri kazanamama oranı düşüyor. Bunun için de adayların eğitim almak istedikleri alanla ilgili çok iyi bilgi sahibi olması gerekiyor. Üniversiteleri araştırmaları, mezunlarla konuşmaları ve o bölümde ders veren öğretim üyelerini tanımaları şart.

Bütün bunlardan hareketle biz de eğitim ekimizde önceliği mesleklere verdik. Türkiye’de mesleklerinin zirvesinde olanlarla konuşarak, o yolculuğa doğru yola çıkacaklara bir rehber hazırladık. Hukuktan, ekonomiye, öğretmenlikten halkla ilişkilere, gazetecilikten öğretmenliğe kadar farklı alanlara yıllarını verenler bu mesleği seçeceklere hangi alanda kendilerini geliştirmeleri konusunda ipuçları verdi.
Türkiye’nin önde gelen beyin avcıları daha üniversite yıllarındayken öğrencilerin iş hayatına kendilerini nasıl hazırlamaları gerektiği konusunda önemli şeyler söyledi. Üniversite yıllarında mesleğe hazırlanmanın püf noktalarını anlattılar.

Binlerce aday yanlış tercih sonucunda hiç sevmediği ve mutlu olmadığı bölümlerde eğitim yapıyor. Siz de bu hataya düşmemek için uzmanların söylediklerini dikkate alın.

Ekimiz Türkiye’deki vakıf üniversitelerine yönelik bir ek olduğu için Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu’na söz verdik. Ona göre sivil havacılık, gastronomi, spor ve sağlık bölümleri yükselişte. Sarıcaoğlu’nun adaylara uyarısı şu: Tercihleri bölüm, üniversite ve şehir seçimine göre sıralayın.

Tercih süresinde vakıf üniversitelerini tanımanız için rehberi sayfalarımızda bulabilirsiniz.

Yararlı olması dileğiyle...

****

Mesleğinin zirvesindekilerden adaylara öneriler

Gönül KOCA

Haberin Devamı

Öğretmenlik, hukuk, tıp, mühendislik, tarih gibi 10 farklı alanda kariyer yapmış 10 uzman bu yıl tercih yapacak üniversite adaylarına önerilerini anlattı. Kendi mesleklerinin özelliklerini ve bu bölümleri tercih edecek öğrencilerin hangi özellikleri taşıması gerektiğini sıraladı.

Haberin Devamı

Zorlu sınav maratonunu atlatan üniversite adayları şimdi de tercih telaşına düştü. Bazı adaylar şimdiye kadar çoktan karar verip, hedefine göre çalışıp sınava girdi. Bazı adaylar ise sınav sonucuna göre karar vermeyi tercih etti. Kararsız olanlar da var elbette. Ancak, üniversite ve bölüm tercihi en önemli kararlardan biri olduğu ve sonunda “keşke” dememek için tercih listesi yaparken ince eleyip, sık dokumak gerekiyor. Bazen sınav ve tercih telaşının yarattığı stres ve gerginlikle alınan kararlar kabusa dönüşebiliyor. Üniversite adaylarına bu zorlu süreçte fikir vermesi açısından, Türkiye’de 10 farklı meslekte hem kendi hikayelerini anlatmasını, hem mesleği seçmeyi düşünenlerin taşıması gereken özellikleri, hem de adaylara önerilerini sıralamasını istedik.

Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Tülay Tuğcu’dan, Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof.Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’na, IPRA Başkanı Zehra Güngör’den tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık’a kadar birçok önemli meslek uzmanıyla görüştük. Üniversite adaylarına tavsiyeleri şöyle:

Milli tarihi herkesin bilmesi gerekiyor
Prof. Dr. Halil İnalcık (Tarihçi)
Atatürk’ün DTC Fakültesi’ni kurduğu yıl kabul sınavını kazanarak Yeni Çağ Tarihi bölümüne girdim. O zamana kadar tarihçiliği bir meslek olarak düşünmemiştim. DTCF’de çeşitli tarih dönemleri okutuluyordu. Ben Osmanlı Tarihi’ni seçtim. Çünkü Batı’da ve memlektimizde bu alanda yazılmış olanlar beni tatmin etmiyordu. Özellikle Osmanlı’nın devlet teşkilatı ve Osmanlı Uygarlığı sahasında Batı dünyasında yazılanları yetersiz buluyordum. Fakülteden mezun olduktan sonra bu sahada bugüne kadar 50’ye yakın kitap yazdım. Ben Batı’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen tarihçilik metodlarını inceleyerek Osmanlı tarihinin özellikle sosyal, ekonomik ve kültür konularını orijinal arşiv belgeleriyle yeni baştan araştırmayı temel inceleme alanı olarak geliştirdim. Milli tarih, herkesin bilmesi gereken bir alan. Vatandaşın zihniyeti ve bağlılığı kendi tarihini öğrenmekle meydana gelir. Tarih okuyacak öğrencilerin orijinal araştırma için Osmanlı arşiv belgelerini okuyup yorumlaması, Batı kültür dillerinden Fransızca, Almanca ve İtalyanca’yı öğrenmesi lazım. Arşiv belgelerini okuyabilecek duruma gelmeleri ve Batı dillerinde yapılan araştırmaları takip etmeleri gerekiyor.

İyi hukukçu olmak çaba ister
Tülay Tuğcu (Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı)

Benim hukukçu olma isteğim ortaokul sıralarında belirlenmeye başladı. O yaşlarda meslek seçimi konusunda pek bilinçli olduğumu zannetmiyorum. Ankara Koleji’nde okuyordum ve Cebeci’deki evimden okula yürüyerek gidiyordum. Yolum her gün o zamanlar Ankara’nın Atatürk döneminde kurulan ve tek olan hukuk fakültesinin önünden geçiyordu. Fakültenin caddeye doğru eyimli, çimler, çiçekler içinde bol ağaçlı bir bahçesi vardı. (Hala da öyledir) Öğrenciler çimlerin üzerinde, ağaçların altında ders çalışırlardı. Onları imrenerek gözler, bir gün ben de bu bahçede oturabilmeyi hayal ederdim. Bu isteğimi birkaç kere de aileme söyledim. Zamanla hukuk fakültesi benim okulum olmuştu. Ama orada ne okuyacağım ne olacağım konusunda pek bir fikrim yoktu. Sadece o okulda okursam, hakim, savcı, avukat gibi iyi bir meslek sahibi olabileceğimi biliyordum o kadar. Bu istek lise döneminde daha da netleşti ve bilinçlendi. Artık hukuk okumak istediğimi biliyordum. Ne var ki otarihlerde İngilizce eğitim yapan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yeni kurulmuştu. Orada da sosyal bilimlerde eğitim veren bölümler vardı. Üstelik ben yıllarca İngilizce eğitim almıştım. Türkçe eğitim veren hukuk fakültesinde yabancı dilim de körelecekti. Acaba fikrimi değiştirmelimiydim. Doğrusu ailem de tereddüt içindeydi. Karar vermek ne kadar zordu ama ben yıllardır hukukcu olmayı tasarlamıştım. O güzel bahçede oturup hukuk çalışacaktım. Giriş sınavını kazandığım ilan edildiği gün diğer fakültelerin sınav sonuçlarını beklemeden kaydımı yaptırdım. Zaman zaman bu kararlılığımdan dolayı kendimi kutlarım. Çünkü artık istediğiniz mesleği seçmekte benim kadar kararlı olunamıyor. Gençler, nereyi kazanırsam oraya gideceğim gibi iç burkan bir tercih yapmak zorunda kalıyor. İnsanlar için toplu halde yaşamak kaçınılmaz bir zorunluluk. Ancak bu topluluğun düzen içinde yaşayabilmesi için herkesin uyması gereken ve zorunlu kuralların olması şart. Hukuk, birlikte toplumu oluşturan insanların ilişkilerini düzenler. Bu bakımdan hukukcuların öncelikle insanı sevmesi, insana has özellikleri az çok bilmesi, sevgi, şevkat, hoş görü ve sabırla yaklaşabilmesi, empati kurabilmesi gerekir. Her uyuşmazlıkta tarafların kendini haklı sandığı bir gerekçe vardır. Kişinin ileri sürdüğü gerekçeyi sabırla değerlendirmek, haklılık iddiasının boyutunu ve mevcut hukuka ne ölçüde uyduğunu saptamak gerekiyor. Bunu yapabilmek için de hukukçunun bu niteliklere sahip olması ya da sahip olmak için kendini eğitmesi gerekir. Bunlar bir hakimin bakış açısı gibi gözükse de sadece hakimin değil savcının avukatın, yöneticinin danışmanın velhasıl tüm hukukçuların sahip olması zorunlu nitelikler. Aksi takdirde hukukçu olursunuz ama iyi hukukçu olamazsınız. İyi hukukçu olmak çok çaba isteyen zor iştir. Ama bunu yapabildiğiniz zaman, iyi ki hukukçuyum diyeceğinize inanıyorum.

İnsanlarla çalışmayı sevenler için uygun
Çiğdem Kağıtçıbaşı (Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi)

Annem ve babam öğretmendi. 1942’de Bursa’da bir özel okul kurdular. Çok idealist bir yaklaşımla en son gelişmeleri izleyen bir çalışma içindeydiler. Ben de Amerikan Kız Koleji’nde (bugünkü Robert Kolej) okuyordum ve hep eğitim alanında çalışmak, sonra da dönüp anne ve babamın kurduğu okulu yönetmek istiyordum. Üniversite için bursla Amerika’ya gittim. Orada Wellesley College’de okudum. Orada eğitim alanındaki derslerden çok psikolojiye ilgi duyduğumu fark ettim ve psikoloji bölümünü bitirdim. Türkiye’de psikoloji eğitimi almak isteyen öğrenci sayısı çok azdı. İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde psikoloji bölümü vardı ama çok gelişmiş değildi. Lisans derecemi aldıktan sonra University of California, Berkeley’e gittim doktora için. Orada da eğitim alanına yönelik özellikle çocuk ve gençlere nasıl destek olunabilir, sağlıklı gelişimleri nasıl sağlanır gibi konulara girerek daha ziyade sosyal psikoloji çalıştım. Bu alanda da doktoramı aldım. Türkiye’ye döndükten sonra Bursa’daki okulumuzda müdürlük yapütım. Aynı zamanda psikoloji dersi de verdim. Ama akademik kariyer yapmak istedim ve Bursa’da bir üniversite olmadığı için o zamanlar ailece Ankara’ya taşındık, ODTÜ’ye gittim. ODTÜ’den sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne geçtim. Orada 22 yıl hocalık yaptım. 1955’te de emekli olup, Koç Üniversitesi’ne geldim. Orada da 19 yılımı tamamladım. Psikoloji alanına yönelmemin nedeni, insan sağlığı açısından önemini kavramış olmamdır. Teorik çerçevesini gördüm, bilim olarak ne kadar önemli olduğunu anladım. Bu alanda çalışmak için farklı bir özellik gerekmiyor. Her alanda olduğu gibi çok çalışmak ve zekayı iyi kullanmak lazım. Psikoloji çok geniş bir alan, biraz inceleyip daha çok ilgi duyduğunuz alana yönelebilirsiniz. İnsanlarla çalışmayı seviyorsanız, insanlar arası ilişkileri önemsiyorsanız, bilimsel bir yaklaşımla bunlara eğilmek sizin için heyecan vericiyse tercih edebilirsiniz. Büyük bir yol ayrımı var psikolojide. Bilimsel çalışmalar yapmak istiyorsanız bunlar daha çok üniversitelerde oluyor, daha yüksek dereceler gerektiriyor. Diğeri ise meslek olarak psikoloji alanı. Burada da psikolojinin çeşitli alanlarındaki uygulamalarda çalışabilirsiniz. Bunun için de lisanstan sonra bir master derecesi birçok yerde isteniyor. Bu uygulama alanları da klinik olabilir, sağlık kurumlarında, hastanelerde, danışma merkezlerinde, hem özel hem de kamudaki pek çok kurumda uygulama alanı var. Ayrıca meslek örgütlerinde, iş dünyasında, şirketlerde de örgütsel psikoloji alanında çalışılabilir. Bir diğer alan ise okullardaki psikologlardır. Psikolojinin meslek alanı sosyal bilimler içinde ekonomiden sonra en geniş mesleki çalışmaya hazırlayan bir alandır.

Öğretmenliği idealist insanlar yapabilir (FOTO GELECEK)
Ömer Balıbey (MEB Öğretmen Yetiştirme Eski Genel Müdürü)
Ben öğretmen olmayı bilerek ve isteyerek seçtim. Beni yetiştiren çok idealist öğretmenlerimden etkilendim. Tarih Öğretmenim Erol Sevim, Türkçe Öğretmenim Necdet Özkaya ve İngilizce Öğretmenim merhum Ayhan Aksu vardı. Onların tarzları, tavırları, giyimleri, söylemleri, öğrenciye yaklaşımları, ders dışında bize zaman ayırmaları, sohbet etmeleri, genel kültür açısından, maddi ve manevi olarak her konuda bize yön verdiler ve öğretmen olmamda etkili oldular. Öğretmen olmak istiyorsanız idealist öğretmenleri dikkate almanız, onları gözlemlemeniz çok önemli. Öğretmenlik idealist insanların yapabileceği bir ideal mesleğidir. Sürekli genç bir kitleyle hem berabersiniz, hem de onları yetiştirmek gibi bir sorumluluğunuz var. Öğretmenliği tercih edecekseniz, bunun bilincinde olmanız gerekiyor. Her şeyden önce çocukları karşılıksız sevmeniz şart. Türkiye’nin şartları malum, her ortamda öğretmenlik yapabileceğinizi bilmeniz lazım. Doğu’da, Batı’da, şehirde, kasabada ayrı ayrı sorunlar var. Daha önceki yıllarda öğretmen atamalarında, tayinlerde bu mesleğin imkanları daha kolay gibi gözüküyordu. Doğru, kolaydı ama şimdi özellikle büyükşehirlerde norm fazlalığı gibi birçok sorun var, bunları bilmeniz şart. Öğretmenin bu meslek gereği bilgi, beceri ve tutumları, öğrencilere ve topluma karşı davranışları çok önemli. Bir banka ve vergi memuru gibi algılanmaması gerekiyor. Toplumun gözü önünde oluyorsunuz sürekli. En önemli konu ise öğretmenlik 24 saat yaşanan bir meslek. Bu üç çeşittir, sınıfta öğretmen, toplumda öğretmen ve ailede öğretmen. Sınıftaki öğretmenin davranışı ile topluma ve ailesine karşı davranışlarının aynı olması gerekiyor. Çünkü öğretmenlik mesleği tutarlılık ister. Öğretmen yetiştiren altı ana bilim dalı var. Bunların 722 bin civarında öğrencisi, yani potansiyel öğretmen adayımız var. Her yıl öğretmen yetiştiren kurumlardan yaklaşık 160 bin civarında aday mezun oluyor. Malum bir de atama bekleyen 300 bini aşkın öğretmen adayı var Türkiye’de. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) da her yıl 40 bin kadar öğretmen alıyor. Yani yaklaşık 120 bin civarında aday her yıl açıkta bekliyor. Mezun olan aday atanamıyor. Her yıl katlanarak çoğalıyor bu sayı. Eğer öğretmen olmak istiyor, bunu bir ideal mesleği olarak görüyorsanız bu 40 bin havuzuna girmeyi hedeflemeniz gerekiyor. KPSS’yi çok yüksek tutup atanabilecek puan almanız lazım. Bunu başaranlar da çok. Yeni mezunlar daha avantajlı çünkü taze bilgilerle geliyorlar. İlla ki öğretmen olmak istiyorsanız bundan vazgeçmeyin, çünkü hakikaten öğretmenlik gönül ve sevgi mesleği. Fedakarlık istiyor.

Haberin Devamı

Heyecan verici ve ödüllendirici bir alan: Mühendislik
Prof. Dr. Derin Orhon (İTÜ Emekli Öğretim Üyesi)
Eleştirel düşüncenin, araştırma yeteneğinin ödüllendirildiği çok sağlam bir orta öğrenim döneminde yetişme imkanını elde ettik. Mezun olduğum Saint-Joseph Lisesi’nde, çok ciddi bir sosyal birikimin yanında, matematikten, fizik, kimya gibi doğa bilimlerinden hoşlanmayı öğrendik. Günümüzde sudoku çözer gibi, problem çözmek bizim için eğlenceli bir uğraş oldu. Rahmet ve saygı ile andığım değerli hocalarımız, bunun gerçek hayattaki karşılığının mühendislik olduğu konusunda bizi aydınlattı. O dönem İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) mühendislik dalları için bir eğitim abidesi idi. İTÜ’de en revaçta olan bölüm inşaat mühendisliğini hedefledim ve kazandım. İTÜ giriş sınavında bizlere sadece 4 matematik problemi soruldu. Çözmek için üç saat uğraştık. İnşaat yüksek mühendisi olarak mezun olduktan sonra, tesadüfler sonucunda çevre mühendisliğine kaydım ve bu dalda da yüksek lisans ve doktora yaparak öğretim üyesi oldum. Mühendis olmak istiyorsanız sınav hazırlığı, dershane vb. tüm ortaöğretim artığı alışkanlıkları terk etmeye, düşünen, sorgulayabilen, yaratabilen bir benliğe kaavuşmak üzere (bu kez gerçek) bir eğitim başlangıcına hazırlıklı ve hevesli olmanız gerekiyor. Mühendislik bence heyecan verici ve ödüllendirici bir meslek. Bilimi, bilgiyi ve matematik gibi araçları kullanarak gerçek dünyanın sorunlarını çözme sanatı. Leonardo’yu, Mimar Sinan’ı bu alanın ölümsüz sanatkarları olarak hatırlamalıyız. Mühendis olabilmek için, düşünme, araştırma, irdeleme ve yaratabilme becerileri ve daha önemlisi bu süreçten keyif alabilme yeteneği gerekiyor. Mühendis, herhangi bir çözümü değil, soruna en uygun ve ucuz çözümü yaratmak ve hayata geçirmek zorunda. Çözüm, özellikle çevresel anlamda sürdürülebilir olmaz ise, genelde kabul görmüyor. Mühendislik eğitiminde temel konulardan biri de şüphesiz seçilecek daldır. Somut ve bilimsel anlamda, herhangi bir mühendislik dalının diğerine göre üstünlüğünden söz etmek saçma olur. Burada, sizlerin tüm yaşamınız boyunca keyif alacağınız bir uğraş içinde olmanız ve buna göre bir alan belirlemenizi önermek gerekiyor. Ancak, sürekli değişen toplumsal gereksinmeler dikkate alındığında bazı dalların yakın gelecekte daha önem kazanacağı da dikkate alınmalı. ABD’de üst düzey bazı üniversiteler mühendisik alanındaki yapılarını “üç O – biyo; info; nano” üzerinde yoğunlaştırıyor. Dolayısıyla, bilişim mühendisliği; biyo mühendislik, biyoloji mühendisliği/biyoteknoloji ve nanoteknoloji alanlarının yakın gelecekte çok daha geniş iş imkanları yaratabileceği söylenebilir.

Soyut düşünce becerilerini geliştirir
Prof. Dr Asaf Savaş Akat (İstanbul Bilgi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi)
Ekonomiyi bilinçli bir tercih sonucunda seçtim. Lise öğrenciliğimde AFS bursu ile bir yıl ABD’ye gittim. Türkiye ile zenginlik ve gelişmişlik farkı beni çok etkiledi. Nedenlerini öğrenmek istedim. Türkiye’nin özellikle iktisatçılara ihtiyacı olduğunu düşündüm. Böylece iktisat okumaya karar verdim. Ekonomi çok yanlı bir alandır. Teorik boyutu çok zengin. Soyut düşünce becerilerini geliştirir. Aynı zamanda uygulamaya yöneliktir. Modern toplumun temelini oluşturan faaliyetlerin işleyiş biçimini öğretir. İstatistik gibi profesyonel kariyerde çok yararlı olacak bilgilerle donatır. Nihayet vatandaşlık görevlerini doğru gerçekleştirmeyi kolaylaştırır. Yüzeyde kalmayıp derinlemesine bilgilenmek isteyen adaylar için lisans düzeyinde ekonomi eğitimi çok yararlı oluyor. Vizyonlarını geliştirmelerine olanak sağlıyor. Çalışma hayatını çerçeveleyen, geri planında işleyen mekanizmalar ile tanıştırıyor. Genel gidişatı doğru okumalarının yolunu açıyor. Kamuda ve özel kesimde kariyer yapmak isteyen adaylara ekonomi okumalarını kesinlikle öneririm. Bu alanda birinci olarak not ortalaması çok önemlidir. Bu alanı seçecek öğrencilerin özellikle mezuniyet sonrasında iş ararken karşılarına daima çıkacak. Baştan sıkı tutmak, ortalamanın düşmesine izin vermemek gerekiyor. Diğeri yabancı dil. Üniversiteye başlayan yeni nesiller için iyi İngilizce bilmek bugün üniversite diploması kadar değerli. Nihayet üniversite hayat boyu sürecek bağlar kurmak için ideal fırsattır. Yani, networking. Bu üçlünün hakkını veren hem okulda hem hayatta mutlaka başarılı olacaktır.

Farklılık, eğitime ve kariyere zenginlik getiriyor
Dr. Zehra Güngör (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği, IPRA 2014 Dünya Başkanı, STAGE İletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı)

İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans eğitimimi tamamladım. 20 yıl kadar gazetecilik yapıp, halkla ilişkiler sektörüne geçtim. Halkla İlişkiler işini ikinci mesleğim olarak yaparken, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde yüksek lisans ve doktora yaptım. Ben eğitim ve öğretimin zamanının ve yaşının olmadığını düşünüyorum. İnsan nefes aldıkça öğrenmeli. Ayrıca, Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Lisans eğitimi alan birisinden bu disipiline yakın bir konuda master ve doktora yapması beklenirken ben iletişim alanında yaptım. Çünkü, yüksek öğrenimde, farklı disiplinlerin Master ve Doktora eğitimiyle birbirlerinden hep yararlanacağını düşündüm ve yanılmadım. Farklılık, eğitime ve kariyere zenginlik getiriyor. Aynı bölümde, aynı disiplinde hem lisans, hem yüksek lisans ya da doktora yapmanız, o konudan başka konularla ilişkinizi koparıyor. Ben İngiliz Edebiyatı ve dilbilim lisans eğitiminden sonra halkla ilişkiler yüksek lisansı yaptım ama doktoram sırasında “diplomasi ve dış ilişkiler” de okudum. O nedenle, Yeditepe ve Okan Üniversiteleri’ndeki öğrencilerime halkla ilişkilerden sonra yüksek lisanslarını, sosyoloji, psikoloji, uluslararası ilişkiler, ekonomi ve tarih alanlarında yapmalarını öneriyorum. Bunun tersi de olabilir, bu bölümlerde okuyan öğrenciler halkla ilişkilerde de yüksek lisans yapabilirler, eğitimlerini zenginleştirebilirler. Üniversitede halkla ilişkiler okuyanlar bugün bir tek bu mesleği icra etmek zorunda değil. Dışişleri’nin son birkaç yıl önce aldığı bir kararla diplomatlar artık halkla ilişkiler okumuş, uygun nitelikleri taşıyanlardan da seçiliyor. Yani çalışma alanları genişliyor, yeter ki o niteliklere sahip olun. Bir kere asla ve asla dört yıl halkla ilişkiler okumakla yetinmeyin. Eğitiminizdeki zenginlik onların farlılıkları olacak. O nedenle çeşitli alanlarda iş bulmak için sıradan birer mezun olmayın. Artık lisans eğitimi hiçbir zaman yeterli değil. Mutlaka bir konuda yüksek lisans yapın. Bu ekonomi, sosyoloji, psikoloji, tarih, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, edebiyat, sanat tarihi olabilir. Bu alanlardaki bilgi birikimi ve halkla ilişkileri birleştirince o zaman iş ararken öncelik ve tercih edilme nedeninde, bu eğitiminiz önemli bir anahtar olacak. Yanı sıra yabancı dil bilmek bu mesleğin olmazsa olmazı. Mutlaka İngilizce çok iyi bilinecek, ikinci dil de tercih nedeni olacak. Bu donanımlarla bir halkla ilişkiler mezununun iş bulamayacağını zannetmiyorum. İyi bir halkla ilişkiler çalışanının genel kültürünün çok iyi olması gerekiyor. Gündemden kopuk kişiler bu mesleği yapamaz. Öyle zamanlar, öyle krizlerle karşı karşıya kalınıyor ki, bunu çözmek için sabırlı, soğukkanlı ve empati yeteneğini geliştirmiş olmanız, duygusal zekanızı kullanmanız lazım. Bu iş, 7 gün 24 saat olduğu için yeri geldiğinde özel hayatınızı da feda etmeniz, seyahat etme engelinizin olmaması şart. Bir de yaptığınız işi iyi bellemeniz ve gerektiğinde acil karar alabilmeniz gerekiyor. Tüm bunları yapmak da zaten zor değil. Bu özellikleri tamamlayan adaylar, kolaylıkla halkla ilişkilerci olabilir.

Haberin Devamı

****

Beyin avcılarından adaylara üniversite sırasında kariyer tüyoları

Üniversite sınavları sona erdi. Sıra tercihlerde. Doğru bir tercihin ardından isteğinize ve yeteneğinize uygun bölümü kazanınca iş bitmiyor. Türkiye’nin en önemli beyin avcılarından Ayşegül Dicle Aydın ve Murat Yeşildere ile (Hürriyet Grubu İnsan Kaynakları Direktörü Tuba Köseoğlu Okçu, adaylara daha okurken iş hayatına hazır olmaları için önemli ipuçları veriyor. Uzmanlar, adayların diploma aldıklarında iş hayatına kabullerinde kapı açacak tüyoları şöyle sıralıyorlar:

Esnek ve hızlı olan her daim kazanacak
Ayşegül Dicle Aydın (Heidrick & Struggles Turkiye Yönetici Ortağı)
Üniversiteyi değil, liseyi okurlarken bile daha global vizyon geliştirebilmek için bilinçli olmaları lazım. Belki 3-5 kuruş bahşişlerini toplayıp, yurtdışına seyahate gidebilir, Türkiye’nin dışına adım atabilir, genç yaşta yabancı lisan konuşmaya cesaret edebilir, bilemediği toprakları, insanları tanıyabililer. Daha ortaokul, lise yıllarında dünya vatandaşı olarak yetişebilirler. Türkler, hala kendi içine kapalı, kendi sınırları içinde yaşamaya isteki. Dünyayı görüp anlama güdüleri yeterli değil.

Yeterince okumuyor gençlerimiz. Daha ortaokul, liseden itibaren çok daha çeşitli yayınlara abone olmak , internetten indirmek çok şey kazandırır. Sadece teknoloji okumak değil, dünya tarihini, politikasını okuyarak 360 derce vizyon geliştirmek lazım. Gençler dünyada olup bitenlere karşı çok ilgisiz. Tarih, politika, ekonomi pek umurlarında değil. Özellikle vakıf üniversitelerinde karşılaştığım bir tablo var. Gençlerin para, pul gösteriş merekı içinde olduklarını görüp, üzülüyorum. Türkiye böyle bir yer değil. Oysa enformasyon güç, hakimiyet, kendine güven getirir. Gençlerin çok ama çok okumaları gerekir.

Gençler de, mezunlar da herşeyi ya ait olduğu kurumdan, ya da gittiği üniversiteden bekliyor. Oysa genç yaşlarda iş hayatını tecrübe etmek şart. Herşeyi beklemek yerine adım atmalı, talep etmeliler. Bilinçli şeklide kendi gelişimlerine kendi algılarını öğrenme kapasitelerinin bilinç düzeylerinin bütün olarak yükseldiğinin takibinde olmaları gerekiyor. Bütün araştırmalar doğum anında kadınla erkeğin eşit olduğunu gösteriyor. Yıllar içinde görüyorum ki ilkokuldan itibaren matematiken kaçış başlıyor. Oysa, analitik yaklaşım çok önemli. Matematik, her bireyin hayatını kolaylaştıracak bir avantaj olduğunu bilmesi lazım. Bunun korkulacak birşey olmadığını keşfetmeleri lazım.

Teknolojiden uzak kalmamalı gençler. Artık değişim ve teknoloji hayatın temel taşları haline geldi. Bu konulardan anlamıyorum, yabancıyım diyen genç kesinlikle olmamalı. Yoksa hayat onlara hiçbir şans tanımaz. Mutlaka gelişimi takip etmeli, bu değişimin tekonoljik ilerlemenin içinde yer almalılar. Değişim herşeyin başı. Hayatın her saniyesinde değişim kaçınılmaz bir gerçek, herşey eskiden olduğu gibi kalmıyor. Lider özelliklerini geliştireceğini ümitle baktığımız insanlarda üniversite mezunları dahil aradığımız en önemli kriterlerden biri adaptasyon kapasitesi, esnek olabilme. Bunlarla berber hızlı öğrenebilme ve hızlı hareket edebilme herşeyi ilk seferde doğru ve hızlı yapmak zorunda artık insanoğlu. Çok az zaman ve şans var. Rekabet mezunlar için inanılmaz fazla. Hakkıyla ilk seferde doğru ve hızlı yapabilen kazanıp yukarı doğru ilerleyecek.

Yeni mezunlar için etiket çok önemli
Murat Yeşildere (Egon Zehnder kurucu ortak)
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre 2010 yılında, çalışanlar tarafından en çok talep edilen ilk 10 işin dört tanesi, beş sene once bilinmiyormuş . Ya da gene İngiltere’de yapılan bir başka araştırmaya göre, dört yıllık bir üniversiteye kaydolan ve teknik eğitim alacak bir öğrencinin birinci yılında öğrenebileceği bilgi miktarının yarısı, 3. eğitim yılının sonuna kadar güncelliğini, geçerliliğini yitirecek. . Gençlere hayatta ne yapmak istediklerini, neden keyif aldıklarını, olabildiğince detaylı bir araştırmadan sonra tespit etmelerini ve üniversite tercihinden başlayarak kariyerle ilgili tercihlerini bu doğrultuda yapmalarını tavsiye ediyorum. Türkiye açısından özellikle yeni mezunlar için, hala sahip oldukları diploma ve bu diplomanın verildiği üniversite belirleyici bir faktör. O halde bölümden önce seçim yaparken üniversite tercihlerine önem verilmeli.

21.yüzyıl “uzmanlığın” ve dikey derinleşmenin öne çıkacağı bir dönem olacağına işaret ediyor. Birkaç örnek konu vermem gerekirse, örneğin artık hukuk değil, Avrupa Birliği, rekabet, birleşmeler hukuku konusunda kendini geliştirmiş, yetiştirmiş bireylere ihtiyaç var. Artık mühendis olmayı, hatta endüstri mühendisliğini değil de tedarik zinciri, lojistik konusunda uzmanlaşmış mühendisleri aramaya başlayacağız. Ya da genetiği, robotiks konusunda uzmanlaşmış mühendisleri arayacağız. Benim düşüncem özellikle dijital dünya ile ilgili rollere yönelik talebin artacağına yönelik; örneğin içerik geliştirme ve yönetme, reklam/ilan satış, online grup yöneticisi gibi rollere yönelik ilgi devam edecek. Örneğin eğitim alanında online brokerage yapan insanları göreceğiz; ya da online talent community yöneticileri, mediator’larına yönelik talep olabilecek. Ayrıca yetenekler için rekabetin yeni gelişen ve yetenek ihtiyacı artan telekom, teknoloji, enerji, hizmet gibi sektörler ile, yetenek yetiştiren ve bunları da korumaya çalışan hızlı tüketim, ilaç ve bankacılık gibi sektörler arasında gelişeceğini düşünüyorum.

Yüksek eğitim bence hukuk, tıp belki mimarlık veya mühendisliğin bazı alanları gibi konular dışında bireylerin “antenlerini”, algılama yeteneklerini geliştirme konusunda rol oynamalı. Bu sebeple de aldığınız eğitimden ziyade üniversite sırasında ne kadar zihinizi,algılama kanallarınızı açtığınız çok daha önemli. Türkiye özelinde düşünürsek bence bu konu daha da ağırlık kazanıyor. Zira eğitim veren üniversitelerin arasında çok, büyük kaynak farkları var. Bu da sunulan eğitimin kalitesini değiştirebiliyor. İşverenler de daha fazla kaynağa sahip üniversitelerden gelen mezunlara fırsatlarda öncelik tanıyorlar. Yani tekrar etmek gerekirse, üniversitenin markası, eğitim alacağınız bölümden daha önemli. Lisan bilgisi son derece önemli; artık sadece tek bir lisan ile değil, birkaç lisanı kendi anadiliniz gibi konuşuyor olmanız şart. Artık kendi kabuğuna çekilerek yaşamamız mümkün değil. İletişim ve farklı kültürlerle iletişim çok önem kazanıyor. Sadece okuyarak, internetten değil, konuşarak, yazışarak, hissederek “dünya vatandaşı” olabiliyorsunuz. Özellikle yeni mezunların işe alımında, hala “etiket” çok önemli. Hangi lise ve üniversiteden mezun olduğunuz, varsa yüksek lisans dereceniz, hakim olduğunuz lisanlar, yurtdışı tecrübeleriniz (yaşam,eğitim, staj), okul sırasında yaptığınız eğitim dışı aktiviteler (öğrenci kulupleri, spor, sanat, staj, çalışma, ders verme), hatta askerlik durumunuz karar mekanizmasına özellikle de ilk “eleme” turlarında çok tesir ediyor. Ancak iyi yazılmış bir CV nin, mülakatlarda yapılan başarılı sunum ve performansın, bireyin kendisi ile barışık olmasının ve kalıcı olacağının ışığını paylaşmasının da son kararı etkilediğini söylemeliyim.

Staj yapın, üniversite kulüplerine katılın
Tuba Köseoglu Okçu (Hürriyet Grubu İnsan Kaynakları Direktörü)
Üniversite diplomasının değil gönlümüzdeki işi, genel anlamda iş bulmak için yeterli olmadığını bugün artık hepimiz biliyoruz maalesef. Peki, iş yaşamına nasıl adım atacağız? İş ilanlarının sürekli “deneyimli” eleman arayışı varken, o kapıdan nasıl geçeceğiz? İşte bu soruların pratik cevapları:

Staj yapmak: Çoğumuz staj yapmayı “fotokopi çekmek” eylemiyle eş tutuyoruz. Ne büyük hata! Artık birçok kurumsal şirket stajyerlerine, uzman yardımcısı olarak göreve başlasalar ne iş yapacaklarsa, onları yaptırıyor. Stajlar en azından bir iş ortamında nasıl konuşulur, nasıl hareket ediliyor, nasıl giyinilir gibi temel bilgiler açısından bile ciddi bir zemin sağlıyor. Ama tüm bunlardan önemlisi, hangi iş size daha uygun, hangi sektör sizi daha mutlu ediyor, kurumsal şirketler mi yoksa küçük aile şirketleri mi sizin için daha verimli bir çalışma ortamı sunuyor gibi çok önemli soruların cevaplarını stajlarda bulmak mümkün. Bu yüzden, üniversite boyunca sadece zorunlu stajlarla yetinmeyip, farklı sektör ve iş alanlarında gönüllü stajlar da yaparak, diplomayı aldıktan sonra daha isabetli kariyer seçimleri yapmak gerekiyor. Bu stajlar, aynı zamanda, yapılan başvurular içinde, sizinkinin olumlu anlamda da ön plana çıkmasını sağlar. Hatta, eğer staj esnasında olumlu bir izlenim bıraktıysanız, mezuniyetiniz sonrasında, staj yaptığınız şirketin sizi kadrolu bir iş için çağırma olasılığı da daha yüksek olur.

Üniversite kulüpleri: Üniversitelerin kulüplerinin çoğu, ilgi alanları kapsamındaki şirket ve kurumlarla işbirliği içinde: toplantılar organize ediliyor, şirket ziyaretleri yapılıyor, ortak projeler yürütülüyor. İlgilendiğiniz alandaki kulüp(ler)e üye olmanız, bu kurumsal bağın kurulmasına, mezuniyet sonrası iş arayışınızda şirketler dünyasında tanıdıklarınız olmasına ve CV’nizde de profesyonel dünyaya üniversite sınırları içinde de olsa işina olduğunuza ilişkin bir iz kalmasına imkan tanır.

Mülakat ve iletişim becerileri: Birçok üniversite mezunu, her ne kadar akademik özellikler açısından bir görev için çok uygun olsalar da, mülakat aşamasında elenebiliyor. Bunda da en önemli etken, mülakatta etkin iletişimin nasıl yapıldığı konusunda yeterli bir donanıma sahip olmamaları. Ama bunun çözümü var: Birçok şirket üniversitelerde kariyer günleri kapsamında, öğrencilere mülakat becerileri eğitimi veriyor. Yenibiris.com gibi sitelerden bu konulara ilişkin ipuçlarını yer aldığı bir çok video ve eğitim materyali ücretsiz olarak temin edilebiliyor. Bu kaynaklardan faydalanmak, belki evde bir mülakat provası yapmak ve kendini kayda alarak, sonra da izleyip aksayan yönleri bizzat belirlemek, mülakatlarda hem deneyimsizlikten, hem de heyecandan kaynaklanan olumsuzlukların düzeltilmesinde çok işe yarayacaktır.

İlandır.

Haberle ilgili daha fazlası: