TIR vakasında basın özgürlüğü

1dk okuma

ADANA’da TIR’lar aranırken bir MİT görevlisinin, “Devlet sırrı fotoğraf çekemezler” diye bağırması üzerine jandarmanın gazetecileri gözaltına alıp, ellerindeki fotoğraf ve görüntülere el koyması gürültüye geldi; pek tartışılamadı.

Haberin Devamı

Gazeteciler orada adli bir soruşturmayı izliyorlardı; savcı soruşturma başlatmış, arama kararı uygulanıyordu. Medyanın bir adli soruşturmayı izlemesi de doğal göreviydi. Adli soruşturmayı izleyen gazeteciler engellenerek basın özgürlüğüne, dolayısıyla kamuoyunun bilgi edinme hakkına tecavüz edildi.
Malum, herkesin bildiği sır sayılmaz. Karayolunda o kadar insanın önünde cereyan eden bir aramanın gizliliğinden söz etmek olsa olsa trajikomik bir durumdur. Zaten daha savcı bile o TIR’larda taşınanların “devlet sırrı” olup olmadığına, yasal bir faaliyet yürütülüp yürütülmediğine karar verememişse, gazeteci de daha baştan bu gerekçeyle engellenemez.
Kaldı ki, Türkiye’de hâlâ “devlet sırları kanunu” çıkarılamadığı için “devlet sırrı”nın ne olduğu da meçhul. Ceza Kanunu’nda devlet sırrı, “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken belge ve bilgiler” olarak tanımlanıyor. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da, “Açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, devlet sırrı sayılır” deniliyor. Soğuk savaş döneminden kalma bu maddelere göre de devletin hemen her faaliyeti “devlet sırrı”.
Fakat demokratik bir ülkede devletin vatandaşından gizleyeceği yasadışı bir icraatı olamaz. İstihbarat örgütlerinin yasadışına çıkma hakkı kabul edilse, öyle uzun uzadıya MİT kanununa gerek kalmazdı. Demokrasilerde herkes yasalarla bağlıdır, medya da bu konuda denetim görevini icra eder.
Medya görevini yapmasa, örneğin ABD’nin 1986’da ambargoya rağmen İran’a silah sattığı kanıtlanamaz; Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı Oliver North mahkûm edilemez; CIA Başkanı Casey işinden olmazdı. Halbuki ABD Başkanı Reagan, İrangate skandalını inkâr edip, medyayı “kanlı denizde yüzen köpekbalıkları”na benzetmişti ama sonuçta kendisi mahcup oldu.

Okurdan kısa kısa

Haberin Devamı

Melih Arı: 18 Ocak’ta gazetenizde çıkan, “Dr. Öz, ABD’nin en etkili 7’ncisi” haberinin başlığı ile haberdeki liste arasında çelişki söz konusu. Dr. Öz, haberdeki listede yedi değil altıncı sırada. Sanırım başlık yanlış. Cumartesi ekinizde Yenal Bilgici’nin yazısında Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın, eski sevgilisi Segolene Royal’den üç çocuğu olduğu yazılmış, dört olacaktı.
Hakan Aydın: 19 Ocak’ta “Açılış yaptılar” haberinde telesiyejde asılı kalanları sayarken Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün’ün Ak Partili olduğunu yazmışsınız. Özgün, CHP’lidir.
Özlem Karataş: Bir paşanın oğlu ve Rus sevgilisi oturdukları apartmanın önünde 16 Eylül 2013’te öldürülüyor. Aynı apartmanda oturanlardan biri 8 Aralık’ta buzda ayağı kayarak düşüyor ve kafasını buza çarparak ölünce site “Gizemli Vadi” oluyor! Ankara ekinde 19 Ocak’taki haberin başlığı bu.
Gökhan Muşlu: Daha geçen hafta yazmıştınız “konmak” ile “koymak” arasındaki farkı. Fakat arkadaşlarınız okumamış galiba. 23 Ocak’ta “Skandal keşfe iptal” haberinde fotoğrafın üzerine “... Piste emniyet bariyerleri koyulmuştu” yazılmış. Bariyerler, oraya “koyulmuş” olamaz, “konmuş” olur!
Alkan Esin: Bugünkü gazetede (23 Ocak) basket sonuçları birbirine girmiş. Kadınlar J Grubu’nda TED Kolejliler yazılmış. Fakat TED Kolejliler kadın değil erkek takımı Eurocup’da oynuyor. Beşiktaş için Uleb Kupası yazıyor. Fakat ya Eurocup ya Uleb Eurocup olmalı sadece Uleb kupası diye bir şey yok.

Haberle ilgili daha fazlası: