Satrancın Harika Çocukları

11dk okuma

“Kaybettiğin bir oyundan öğrendiklerin, kazandığın bir oyundan öğrendiklerinden çok daha fazladır. İyi bir oyuncu olmadan önce yüzlerce defa yenilmelisin!”

Haberin Devamı

Ayşe Arman

Böyle şahane alıntılar yapabilen gençlerle birlikteyim!
Ağzım açık dinliyorum onları.
Onlar, bu ülkenin medarı iftarı.
Onlar, genç nesil satranççılar.
Tatlılar, komikler, çok zekiler, sosyaller, benim aklımı uçuran başarılara imza atmışlar ama çok mütevazılar…
Daha önce de sporcu röportajları yaptım ben, ama kendini bu kadar iyi ifade edebilenlerine rastlamadım.
Satranç farkı bu olsa gerek…
Üstelik henüz 17 bile değiller, filozof gibi konuşuyorlar.
Ama iç bayıcı değiller, renkliler, sosyaller hem de birbirleriyle rakipler!
Hepsi arkadaş, 2005’den yani en tıfıl hallerinden bu yana tanışıyorlar, birlikte bütün dünyada o turnuva senin, bu şampiyona benim Türkiye’yi temsil ediyorlar.
Okulda da çok başarılılar.
Hatta biri, Nezihe Ezgi Menzi, Dünya Okullar Üçüncülüğü ve Avrupa Okullar ikinciliğinin getirdiği ek puanla SBF Türkiye birincisi olmuş.
Bir kısmı satrançtaki başarılarından dolayı burs almış.
Vahap Şanal ve Cemil Can Ali Marandi, ikisine de 16 yaşında ve unvanları uluslararası usta. Biri İzmirli, bir Ankaralı. Bu yılın Avrupa 18 Yaş Gençler Birincisi Takımı’ndan ikisi de…
Marandi üç kere Avrupa birincisi olmuş, 2012’de Dünya Okullar Bireysel Satranç Şampiyonası’nda 15 yaş birincisi.
Hepsinin satranç hayatında birincilikleri, ikincilikleri, üçüncülükleri var…
Madalya üstüne madalya…
İtiraf etmeliyim ki beni şaşırttılar!
Özgüvenleri yüksek, problem çözme yetenekleri tavan, bir sürü kombinasyonu aynı anda düşünebiliyorlar, zamanla yarış halinde de hızlı ve kesin karar verebiliyorlar. Yaratıcı ve üretkenler, dünyanın dört bir yanında turnuvaya katıldıkları için de sosyaller…
Yolları açık olsun!


Hande Nur Şahin (17 yaşında, İstanbul)

Satranç beni hayata bağlıyor.



Handeciğim senin hikâyen nedir? Sen kaç yaşında başladın satranca?
-10 yaşında. Okulumuzdaki satranç kulübünde. Satranç oynayanların birbirleriyle müthiş bir bağı vardı, çok hoşuma gitti. Başlangıç eğitimimi orada aldım. Sonra hakem ve satranç antrenörlüğü yapmış bir öğretmenim oldu. Onunla çalışmaya başladım. Sonra turnuvalara katıldım. Asıl orada satranç camiasının ne kadar büyük olduğunu gördüm. Büyülendim. Federasyon da sağ olsun, bana sahip çıktı.

Haberin Devamı

Tekerlekli sandalyede olmanın sebebi ne?
-Bir kas hastalığım var. ‘Spinal Muscular Atrophy’ diye geçiyor. Sinirlerin tam olarak çalışmaması. Genetik.

Haberin Devamı

Ne zaman teşhis kondu?
-İki yaşındayken içe basmaya başlamışım. Zamanla artmış sorunlar. Dört yaşında bir ameliyat geçirdim. Ondan sonra da bir daha hiç yürüyemedim.

Hayatın ne kadar zorlaştı?
-Küçükken insan pek farkına varmıyor. Ama büyüdükçe problemler artıyor. Allah’tan ailem her zaman destek oldu. Hiçbir faaliyetten eksik kalmadım. Okulsa okul, geziyse gezi, satrançsa satranç!

Haberin Devamı

Peki bu hastalık için yapılabilecek bir şey var mı? Tedavisi var mı?
-Fizik tedaviye gitmem gerekiyor. Orada pasif kol ve bacak hareketleri yaptırıyorlar. Ama okulla satrancı birlikte götürebilmek için yedinci sınıfta fizik tedaviyi bıraktım. Annem ve babam evde bana aynı hareketleri yaptırıyorlar. Böylelikle satranca daha çok vaktim kalıyor.

Satranç senin için ne ifade ediyor?
-Çok şey! Beni hayata bağlıyor. Güç veriyor. Bir de inanılmaz renkli bir dünya. Satranca başlamadan önce sadece okul çevrem ve arkadaşlarım vardı. Dünyam onlardan ibaretti. Ama satrançla birlikte bambaşka kapılar açıldı hayatımda, çok farklı bir dünyanın içine girdim. Beni en çok bu tarafı heyecanlandırıyor.

Haberin Devamı

Başka engellilerle tanıştın mı?
-Tanıştım. Türkiye’de benden başka yürüme engelli satranç oynayan biri yok.

Bu oyunun en çok nesini seviyorsun?
-Nasıl izah edilir bilmiyorum. O tahta çağırıyor beni. İçten gelen bir şey.

Haberin Devamı

Ne öğretiyor insana?
-Ooo bir sürü şey! Ama en önemlisi hayatı öğretiyor! Kazanmayı seviyorum. Ama kaybetmeyi kabullenmeyi de öğretiyor.

Hayatın içindeki neleri satrançta görüyorsun?
-Bir satranç oyuncusu, oyunu boyunca planlar yapar ve bunları uygulamaya çalışır. Ama bu planları uygularken başına bir sürü şey gelir. Hani derler ya, “Hayat, sen plan yaparken başına gelenlerdir!” İşte o hesap. Sabırlı ve kararlı olman gerekiyor. Zaten tahtanın başında beş saat oturunca da insan sabretmeyi öğreniyor.

Kendini geliştirmek için neler yapıyorsun?
-Kendi başıma çalışıyorum. Antrenörüm Hasan Kılıçarslan’la çalışıyorum. Bu sene dershane ve üniversite var. Bakalım ne olacak…

Ne okumak istiyorsun üniversitede?
-Tıp. Hayalim psikiyatrist olmak.

Sadece zeki insanlar mı satranç oynar?
-Zannetmiyorum. İnsan çalışırsa her şeyi yapabilir. Zekâ farklı, zekâyı yönlendirmek farklı. Aslında her insan zekidir ama biraz yön verilmesi gerekir.

Bir sürü derecen var. Nasıl bir mutluluk bu?
-O son maç bittiğinde derecen belli oluyor ya, işte o müthiş bir an! Turnuva bitmiş ve sen amacına ulaşmışsın. Hiçbir şeye değişmem!

Maç öncesi dikkat ettiğin şeyler var mı?
-Uykuma dikkat ederim. Bir de ayran içmem.

En uzun maçın…
-Altı saat sürdü. Yunanistan’da Ezgi’yle bir maç yaptık. Berabere kaldık.

Hedefin?
-Betül Cemre Yıldız ve Kübra Öztürk gibi büyük usta olabilmek. Türkiye Kadınlar Şampiyonu da olmak isterim. Bu yıl beşinci oldum, yaklaştım ama daha çalışmam lazım. İleride, engelli çocuklara satranç öğretmek gibi hayallerim de var. Onları teşvik etmek istiyorum. “Ben yaptım, siz de yapabilirsiniz!” demek istiyorum.

Kızlar ve erkekler arasında bir ayrım var mı?
-Aslında var. Seviye olarak var. Tüm dünyada böyle. Bunun nedenini ben de tam bilmiyorum ama dünyada da kadınlar ve erkekler arasında puan farkı var. Kadınlarınki daha düşük.

Ne yani, erkeklerin analitik zekâsı kadınlardan daha mı fazla?
-Yok canım! Erkeklerin oynamaya daha çok vakti oluyor, aynı şekilde daha çok turnuvaya gidebiliyorlar, daha kolay izin alıyorlar. Bu yüzden olsa gerek.


Nezihe Ezgi Menzi (16 yaşında, Bayan Usta Adayı-WCM, Mersin)

Erkekleri yenince sinirleniyorlar!



Satranç ne zaman girdi hayatına?
-Altı yaşında. Anaokulundaki satranç öğretmenim yetenekli olduğumu, bu alanda kendimi geliştirmem gerektiğini söylemiş bizimkilere. Onlar da beni bir kulübe yazdırmışlar. Çok kısa bir sürede, kendi yaş grubumda Türkiye birincisi, 10 yaş grubunda da Türkiye dördüncüsü oldum. 7,5 yaşında milli takıma çağrıldım.

Vayyy, süpermiş! Satranca bu kadar bağlanmanın sebebi neydi?
-Herkesin sevdiği bir oyun değil. Ama ben bayılıyorum. Analitik bir kafam var ve düşünmeyi seviyorum. En başından beri istekliydim. Bu sporda yetenek de önemli ama istek daha önemli.

Sence zekilerin oyunu mu bu?
-Bence en önemli kriter zekâ değil. Zekâdan çok çalışma ve azim. Düzenli çalışmadıkça, kimse seni bir adım öteye götüremiyor. Satrancın en önemli kuralı kendi kendine çalışmayı bileceksin.

Gece yarısı kalkıp satranç oynadığın olur mu, çağırır mı oyun seni?
-Hem nasıl!

Düzenli oynamayı sevdiğin insanlar var mı?
-Evet, bazı arkadaşlarım var.

Sana özgü hamlelerin var mı? Biriyle bilgisayarda oynasan mesela, kim olduğunu bilmese, yaptığın hamlelerden, “Ezgi’yle oynuyorum” der mi?
-Beni tanıyan biriyse mutlaka der! Herkes kendi karakterine, oyun tarzına uygun bir ‘açılış’ seçer. Bu, parmak izi gibi bir şey. Hamlelerinden de anlaşılır.

Satranç oynayan kızlar azınlıkta mı?
-Evet. Özellikle de Türkiye’de…

Neden sence?
-Kızlar genellikle SBS ya da diğer sınav dönemlerinde satrancı tamamen bırakıyorlar. Ya aileleri öyle istediği için ya da kendileri öyle tercih ediyor, sorumluluk duygusu yüzünden. Kızlar için dersler birinci planda, o yüzden de beklenilen gelişmeyi kaydedemiyorlar. Erkeklerse satrancı meslek olarak görebiliyorlar. Böyle bir lüksleri var. Bir de dünyada erkek satrancının maddi getirisi var. Kadınlarda böyle bir şey söz konusu değil! Ama bence bütün bunlar saçma bir önyargı. Esas mesele, kızların erkekler kadar destek görmemesi. Evet, bizim federasyonumuz bu konuda çok gayretli ama yine de dünyanın her yerinde, sanki erkekler daha akıllıymış, satrançta daha çok gelişebilirmiş muamelesi yapılıyor.

Kanına dokunuyor mu?
-Dokunmayan kadın var mıdır? Elbette! Neyimiz eksik onlardan!

Gerçi filmlerdeki şampiyonlar da hep erkek…
-Savaş oyunu olduğu için, uzun süre kadınların oynaması yasakmış. Katolik baskı yüzünden. 20’nci yüzyılda oynamaya başlamış kadınlar. Böyle de bir durum var.

Dünya Okullar üçüncülüğü ve Avrupa Okullar ikinciliği sana ek puan sağlayarak SBS Türkiye birinciliği getirmiş. Ne hissettin?
-Çok mutlu oldum! Çünkü benimle sınava girecek yaşıtlarım çok yoğun bir tempoda ders çalışıyorken, ben dört ay okula gidemedim. Yedi ve sekizinci sınıfta dünyanın dört bir yanında hep turnuvalarda ve kamplardaydım. Hem okulu hem satrancı birlikte götürmeye çalışıyordum. E tabii çok sevindim. Bana müthiş bir hediye oldu.

“Satranç, önümü açıyor” gibi hissettin mi?
-Elbette. Bambaşka bir ufkum oldu. Farklı insanlar, farklı kültürler tanıdım bir kere. Bu kadar çok ülkeye kendi başıma başka nasıl gidebilecektim ki? Özgür, kendine güvenen, bağımsız bir insan oldum. Bir de olaylara çok yönlü bakabiliyorum şimdi. Satrançta, rakibinin yapabileceği her hamleye karşılık bir hamle geliştirmen gerekiyor. Hayatta da böyle. Sadece senin davranışlarınla şekillenmiyor olaylar. Karşındaki insanların da tepkilerini beklemen gerekiyor. Trafikte de böyle değil mi? Sen müthiş bir sürücü olsan kaç yazar? Başkasının hatasıyla da kaza yapabilirsin. Satranç sayesinde çok hızlı ve çok yönlü düşünmeye başlıyorsun.

Sınavlarda mesela soruları daha hızlı çözebiliyor musun?
-Hızlıdan çok, daha dikkatli çözmemi sağlıyor. Sonuçta bizim bir vakit olayımız var. Vakit kaybı olunca, konum kazanç bile olsa hükmen yenik sayılırız. Bizler, zaman yönetimini küçük yaşlardan beri öğrenmiş oluyoruz.

Her alanda faydası var demek ki bu satrancın… Erkek arkadaşlarla ilişkilerde?
-Bakın, o konuda çok yardımcı olamıyor ne yazık ki!

Satranç bilmeyen bir erkekle sevgili olabilir misin? Yoksa bilmesi, tercih sebebi mi?
-Bilmesi tercih sebebi tabii. Profesyonel olarak oynaması önemli değil ama bilsin.

Çok iyi dans etmesini mi istersin, çok iyi satranç oynamasını mı?
-Ben ikisini birlikte alsam!

Gelecek planlarında satrancın yeri ne?
-Geleceğin ne getireceğini bilmiyorum ama hayatımda satranç hep olacak.

Hep parlak bir öğrenci mi oldun?
-Evet. Ama inek kategorisinden değil. Çünkü aynı zamanda sosyal etkinliklerde de yer alırım.

Kızlar ve erkekler arasında oyun tekniği bakımından bir fark var mı?
-Erkekler daha riskli hamlelere girerler, “Ya hep ya hiç!” diye düşünürler. Kızlarsa daha garantili ve yavaş oynuyorlar. Benim genelde erkek gibi oynadığım söylenir.

Hangi ülkelere turnuvaya gittin?
-25-30 ülke olmuştur. Avrupa, Amerika, Güney Amerika, Uzak Doğu… Aklınıza gelebilecek her yer. Sekiz yaşımdan beri yalnız seyahat etmek hepimizi olgunlaştırdı. Demircan, Vahap, Batuhan, Volkan ve ben 18 yaş altı A Milli Takım ve aynı zamanda Gençler Takımı’yız. Sürekli turnuvalara birlikte gidiyoruz.

Erkekleri yenersen sinirleniyorlar mı?
-Hem de nasıl! Bizimki en güçlü takım. Turnuvalarda favori takım. Bütün takımların ilk sorusu “Niye bir kız oynatıyorlar? Yoksa kaybetmek mi istiyorlar?” oluyor. E ben yenince de sinirleniyorlar tabii.

Vahap Şanal (16 yaşında, Uluslararası Usta-IM, İzmir)

Satranç hayatta yaptığım en iyi şey!



Senin satranç hikâyen…
-Ana okulunda başladı.

Nesi seni etkiledi?
-Bir şekilde iyi oynuyordum. İnsan, iyi yaptığı şeylerden zevk alır, çünkü çevresi tarafından onaylanır. Sonra da hayatımın vazgeçilmez parçası oldu.

Satranç neden spor olarak kabul ediliyor?
-E çünkü diğer sporlarda olduğu kadar profesyonel olmanız gerekiyor. Her şeyinize dikkat etmelisiniz. İyi uyumalısınız, iyi beslenmelisiniz. En ufak olumsuzluk beynimizin hızını düşürebilir. Bizim oynadığımız turnuvalar üst düzey turnuvalar, sabah kalktığımız saatin bile önemi var. Mesela maça yemek yiyip çıkarsanız yandınız, beyninizden çok mideniz çalışır. Etleri de akşam yiyoruz. Maçtan önce ayran içmiyoruz uykumuz gelmesin diye.

Dijital dünyanın bu kadar başını alıp gittiği bir dünyada satranç ağır ve eski kalmıyor mu?
-Yoo. Tam tersine teknolojik ortamlara alındı. Şu an Brezilya’daki bir turnuvayı cep telefonumuzdan izleyebiliyoruz. Tahtadaki en iyi hamleyi gösteren programlar var mesela. Öyle olduğu için babam maçlarımı izleyebiliyor. Satrancı çok iyi bilmese de kenarda doğru hamle yazınca takip edebiliyor. Yanda “Bunu oynarsa kazanabilir” diye oranlar veriliyor. Çin’de olimpiyat üçüncüsü olduğumuzda, babam sabah 03:00’de bizi buradan izliyordu.

Sence bu sporun yüzyıllardır oynanıyor olmasının sebebi ne?
-Bir kere çözülemeyecek ve bitmeyecek bir oyun. Hamle olasılıklarını çarpınca, milyardan çok hamle var. Toplam 500 milyona yakın oyun oynanmış tarihte. Hiçbiri aynı değil.

Herkesin kendine özgün insanları etkileme tarzı vardır ya, satranç senin silahlarından biri mi? Etkileyemeyeceğin kimse yok mu?
-Hiç o mantıkla oynamadım. Ben hayatımdan satrancı çıkarınca bir şey kalmasına dikkat ediyorum. Günde yaklaşık 10 saat çalışıyordum, bunu altı saate çekerek sosyal hayatıma da önem verdim. Çünkü insanın bir yerden sonra içine oturuyor, satranç dışında da bir hayatı olsun istiyor. Turnuvada maç oynuyoruz, “Bunu kesin kazanmam lazım, çünkü elimdeki tek şey bu!” havasına giriyorsun. Ben öyle sınırlı biri olmak istemiyorum ama satrancı çok seviyorum o başka…

En çok kimleri yenince seviniyorsun?
-Amerika’da sabah akşam antrenörleriyle çalışan, beş hocayla aynı evde yaşayan, yemeğine uykusuna fevkalade dikkat eden, hayatı sadece satrançtan ibaret tipler var. Onlardan birini yenince hoşuma gidiyor.

Seni daha mı ciddiye alır oldu insanlar?
-İnsanlar değil, ben kendimi daha ciddiye alır oldum!

Rüyanda satranç oynadığın oluyor mu?
-Oluyor. Bir kere küçükken, “Şah mat!” diye bağırmışım. Bir kere de –bizde, turnuvada 0 saniye kuralı vardır, maça geç gelen kaybeder- rüyamda asansörde kaldığımı gördüm. Elektrikler kesiliyor, sonra kurtulup, merdivenlere koşuyorum, orada da biri beni tutuyor, bir türlü maça gidemiyorum. Böyle kâbuslar…

Bu oyunun hayatla benzerliği ne?
-Tamamen aynı bence. Bir kere oyunu çözmek diye bir şey yok, hayat da öyle değil mi? Hep sürprizler yapıyor bize. En güzel şeyi de sürekli kendini geliştirebiliyorsun ve hamle keşfediyorsun. Dünya Şampiyonu’nun bir yazısını okudum, “İki sene önce zayıf oynuyordum!” diyor. Bunu söyleyen adam, iki sene önce beşinci kez Dünya şampiyonluğunu kazanmıştı.

Sana ne faydası oldu? Zekânı mı geliştirdi, disiplinli bir adam mı oldun?
-Ben geleceğimi merak ederek yaşıyorum. Benden ne olacak diye merak ediyorum. İstekli yaşıyorum, bir hedefim var çünkü.

Kızlarla erkekler arasında nasıl bir yarış var?
-Kızlar çok konsantre olamıyor. Ben mesela tam konsantreyim, aklımdan çok az şey geçiyor ama karşımda saçıyla oynayan bir kız var!

Seni yenen kız olmadı mı?
-Olmuştur. Ama genel olarak kızların oyun seviyeleri daha düşük.

Satrancın senin için en vazgeçilmez tarafı ne?
-Hayatta en iyi yaptığım şey. Şimdilik hiçbir şeyi bunun kadar iyi yapmıyorum.

Nasıl bir programın var?
-10 senedir düzenli çalışıyorum. İki ay çalışmayı bıraktım, kafam yavaşladı. Tahta bana eskiden küçücük bir şey gelirdi. Oynamayı bıraktım, kontrol edemedim, büyük gibi geldi. Sürekli antrenman yapmak gerekiyor.

Çok cool duruyorsun! Kazanınca da bu kadar sakin misin, yoksa deliriyor musun mutluluktan?
-En ufak bir başarıda çok sevinince, en ufak hatada da çok üzülüyor insan. O yüzden bunu dengede tutmaya çalışıyorum. Benim açımdan mutlu olmak önemli. Sevinç ve üzüntü anlık duygular, mutluluktan farklı. O yüzden turnuvada onları kullanmamaya çalışıyorum.


Cemil Can Ali Marandi (16 yaşında, Uluslararası Usta-IM, Ankara)

Üç defa Avrupa Şampiyonu oldum



Senin başlangıç hikâyen…
-Kreşte. Karate de denedim, binicilik de, satranç da. Bunu sevdim. Bir de kuzenim oynuyordu, ona özendim. Satrancın temellerini öğrettiler, taşlar nasıl dizilir, nasıl hareket ettirilir…

Nesini sevdiğini hatırlıyor musun?
-Biriyle karşılıklı oynama ve rekabet. Sonra eve gelen tanıdık, tanımadık herkesle oynamaya başladım. Hatta onları taciz ediyordum, benimle oynamaya zorluyordum.

Annen baban mühendis… Onlar ne kadar destek oldu?
-Başlarda birlikte oynuyorduk. Annemle oynadığımda, oyunu seveyim diye bana bilerek yeniliyordu. Babam daha çok yeniyordu. Oyunun her yönünü anlayabileyim diye. Her zaman kazanamayacağımı daha küçük yaştan öğrenmiştim.

Başarılı bir öğrenci miydin?
-Evet.

Satranç, sence zekilerin oyunu mu?
-Zekâ önemli ama daha önemli olan çalışmak. Sadece yetenekle hiçbir branşta başarılı olunamıyor.

Sen kuzenini geçtin mi şimdi?
-Kuzenim il birincisiydi, ben üç defa Avrupa Şampiyonu oldum.

Belli bir yaş gelip, “Hadi ya ne satrancı!” der mi insan?
-Ben kendimi sosyal hayattan hiçbir zaman mahrum bırakmadığım için demem. Düzenli antrenmanlarımız oluyor ama ara sıra arkadaşlarımla sinemaya, bilardoya, futbol ya da basket maçına gittiğim de oluyor.

Bu oyunun en çok neresinde iyisin?
-Yaratıcılığımı ön planda tutuyorum. En önemli tarafım bu. Bilmediğim bir pozisyona, yaratıcılığımla farklı bir bakış açısıyla girebiliyorum. Genelde insanlar güvenli suları severler, rahat olmadıkları alanlarda çökerler. Ben asıl orada daha rahat oynuyorum. İkimiz de bilmediğimiz sulardaysak…

Kaybedince ne hissediyorsun?
-Öyle bir üzüntü ki, bazen insanı sabaha kadar uyutmuyor! Ama bir sonraki gün maç varsa, hedefe doğru bakmam gerektiğini biliyorum. Turnuva, satrançta nakavt sistemiyle oynanmadığı için, maçı kaybedince bitmiyor. Bir mağlubiyet bazen sonucu çok fazla etkilemiyor.

Satranç oynamayı bilmiyorsa kız arkadaşın, bu eksi puan mı?
-Şu anki kız arkadaşım satranç oynamıyor. Ama ben onunla birlikte olmaktan çok mutluyum. Satranç oynasa da oynamasa da onu seviyorum.

Satrancın hayatla ortak noktası ne?
-Yaşamın ta kendisi! Satrançta ileriyi planlamazsanız olacakları göremiyorsunuz ve beklemediğiniz bir duruma düşüyorsunuz. O yüzden her şeyi planlamanız gerekiyor. Hayat da öyle değil mi, şimdiyi yaşayacaksın ama ufak ufak geleceğe dair hedefler de koyacaksın, planlar yapacaksın, uçuşmayacaksın, atacağın adımları bileceksin ve ona göre ilerleyeceksin.

Sana ne kazandırdı?
-Hayatımı planlamayı öğrendim, yaşamımı düzene soktum. Bir de en önemlisi, hayatıma dışarıdan bakabilmeyi öğrendim. Sanki kendi hayatım değilmiş gibi. Bu çok faydalı bir şey. Daha objektif olabiliyorsun. Antrenörlerimiz bize, kendi maçımıza bile bir izleyici gibi bakmamızı söyler, oradan alışkanlık.

Hedefin ne?
-İlk yirmide ya da ilk yüzde dünya çapında bir oyuncu olmak.

Üniversitede ne olmak istiyorsun?
-Yazılım mühendisi. İkisini de aynı anda yürütebileceğimi düşünüyorum. İkisi de analitik düşünce ve yaratıcı bir şeyler bulmak. Var olan kodlardan yaratıcı versiyonlar üretmek. Satrançla benzedikleri için istiyorum.

Arada arkadaşlarına, “Sen kiminle konuşuyorsun biliyor musun!” demek istediğin olmuyor mu?
-Asla! İnsanlar beni ben olduğum için sevsin isterim, başarılarımdan dolayı değil. Neşeli, yüzü gülen biri olarak bilinmek isterim.

Satranç Federasyonu’nun sana bu kadar yatırım yapmasının özel bir sebebi var mı?
-Ben, Vahap ve Batuhan üçümüz altın çocuklar jenerasyonundan çıktık. Erken bir sıçrama yaparak kendi yaşıtlarımıza göre daha farklı olduğumuzu gösterdik.

Aranızda rekabet var mı?
-Tabii. Üçümüz birbirimizi kamçıladık. Ben ilerideyken Vahap bana yetişiyordu. Sonra Batuhan gelip ikimize de yetişti. Böylelikle hep birlikte yükseldik. Biz hem birlikte büyüdük hem en iyi dost hem de çok ciddi rakip olduk.

Haberle ilgili daha fazlası: