Aynı restoranda yan masada oturan başka bir takımın taraftarı, İnan’ın rakı içerken gizlice çektiği fotoğrafı, “Fabri’nin tekel bayisindeki (sigara alırken çekilen) fotolarını dilinden düşürmeyenler bakalım Selçuk İnan’ın Rakı sefasına ne diyecekler” notuyla tweet’ledi.
Bu tweet haber olana değin fazla insan fark etmemişti. Yarım saat kadar sonra, önce bazı haber siteleri, ardından da Fanatik gazetesi “Galatasaray’da Selçuk İnan rakı içerken görüntülendi” ve Hürriyet İnternet de “Selçuk İnan fena yakalandı! Rakı” başlığıyla haber yapınca başladı tepkiler. Selçuk İnan rakı içtiği için değil, bu şekilde haber yapıldığı için o fotoğraf aniden sosyal medyanın en çok konuşulan konusu haline geldi.
Habere yönelik tepkiler birkaç gün sürdü; çok sayıda okur, Hürriyet’in haberini eleştirdi. İtirazlar daha çok “yakalandı” sözcüğüne odaklanmıştı. Örneğin, Berkhan Ç. Karaduman, “Yakalandı ne demek? Nasıl bir yanlış yaptı?” diyordu. Durul Üçer: “Alkol almak ne zamandan beri suç oldu?” yazıyordu. Bazı okurlar da Selçuk İnan’ın rakı içmesinin onun “özel hayatı” olduğunu ve haber yapılamayacağını savunuyordu. Okur temsilcisi (ombudsman) olarak hemen belirteyim, Selçuk İnan’ın yemeğe gitmesi elbette haberdir. Bilindiği gibi, ünlülerin özel hayat alanı dardır ve hele de kamuya açık alanlarda yapıp ettiklerinin haber olması doğaldır. Mesele haber olması değil nasıl haber yapıldığı. Üzerinde durmamız, tartışmamız ve ders almamız gereken yanı bu.
Belki gözlerden kaçmıştır, Selçuk İnan’ın o yemeğiyle ilgili Kelebek’te de haber çıktı. Sayit Durmaz imzalı haberin başlığı “Yemekte maç izledi” şeklindeydi. Restorandan çıkarken çekilen fotoğrafın altına, ailesiyle yemek yediği, soruları yanıtlamadığı yazılmıştı. Alışıldık bir magazin haberiydi. Kelebek’te haber olmasının şaşırtıcı yanı da yok. Çünkü artık futbolcular sadece spor değil magazin sayfalarının da gözdeleri arasında.
İnternette, Spor Arena bölümünde yayımlanan “Selçuk İnan fena yakalandı! Rakı...” başlığı ve haberi ise problemli. Son yıllarda içki içilmesi ve hayat tarzı konusundaki dayatmalara karşı bir duyarlılık geliştiği malum. Gazeteci olarak haber yazarken bu duyarlılığı görmezden gelemeyiz. Rakı ile “yakalandı” sözcüğünü yan yana getirip, rakı içmeyi suç ya da yanlış gibi sunamayız. Kuşkusuz bir futbolcunun rakı içmesini eleştiren haber de yazılabilir. Ama böyle yazılmaz. Öncelikle bir futbolcunun alkol alması yasak ya da yanlışsa bu belirtilir; sonra o futbolcuya, takım yöneticilerine ya da antrenörüne sorulur. Böylece dört başı mamur, anlaşılır bir haber çıkar ortaya.
Fakat Hürriyet’in haberinde böyle bir çaba yok. Gereksiz yere uzatılıp dört sayfalık bir galeriye dönüştürülen haberin tamamı iki fotoğraf ve iki cümle. Halbuki Galatasaray kaptanı Selçuk İnan o gün izinli. Ertesi gün maça çıkmayacak. Dolayısıyla bir sporcu olarak o akşam rakı içmesinde bir sakınca yok. Galatasaray yöneticilerinden bir eleştiri, bir uyarı gelmemesi de bunu doğruluyor.
Üzgünüm ama bir fotoğraf üzerinden yapılan “vur-kaç haberciliği” geriye buruk bir tat ve kızgın okurlar bıraktı.
EFSANE Mİ HABER Mİ?
MEDYA, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin operasyonuna büyük destek veriyor. Televizyonlar, gazeteler ve internet sitelerinde operasyon haberleri neredeyse tek ağızdan çıkmış gibi. Sürekli övgüler ve başarılarla yüklü haberler okuyoruz.
Gazeteci olarak olup bitenlere eleştirel gözle bakmayı alışkanlık edindiğim için olsa gerek bazı haberlerde inanılmaz unsurlar gözüme çarpıyor. “Türk pilot Afrin’de inanılmazı başardı” haberi benim de dikkatimi çekmişti ama isminin yazılmasını istemeyen iki okurdan e-posta gelince incelemeye karar verdim. Bu haberde “Afrin’de, bir tüneldeki PYD hedefini vurmak isteyen Türk pilot, yere 20 metre kadar yaklaşarak hedefi imha etti” deniyordu. 23 Ocak’ta Hürriyet İnternet ve birçok haber sitesinde, sonra da bazı gazetelerde kullanılan haberde bu bilginin kaynağı belirtilmemişti.
Halbuki savaş uçakları, en fazla 100 feet (30.5 metre) irtifaya inebiliyor. O da düz bir arazide tabii. Afrin gibi engebeli bir arazide uçağın 20 metreye alçaldığını yazmak şaşırtıcı. Araştırırken, havacılıkla ilgili “kokpit.aero” internet sitesinde bu haberle ilgili bir yazıya rastladım: “Uçaklarımız çok yüksekten mühimmatı bırakıyor. Yani 20 metre alçalmaya gerek yok. Belli ki, ‘Popeye atışı’ haberi, ‘20 metreye inen pilot’ efsanesine dönmüş.” Twitter’da bu haberin “uydurma bir senaryo” olduğunu yazan savunma sanayi ve havacılık uzmanı Arda Mevlütoğlu ile de konuştum:
“20 metreden alçalarak tüneli vurma diye bir şey yok. Videoda, tünele giren füzenin motorundan çıkan ısının izi de görülüyor. O tüneli vuran F-4 Fantom uçağı muhtemelen o sırada Türk hava sahasında güvenli bir irtifada. Çünkü videodaki görüntüde tüneli vuran Popeye-1 füzesi. Kızılötesi güdümlü bu füzenin menzili 80 km civarında. Tehdit bölgesinden uzaktan atılır. Bu gibi uydurma ve şişirme haberler, operasyona ve milletimize faydadan çok zarar verir.”
Görüldüğü gibi, uzmanlar bu haberi yalanlıyor. Zaten resmi bir doğrulama da yok. Savaş ortamında bile böyle uçuk haberler yazılabilmesi gazetecilik adına üzücü. Uçuk, tek tip, gerçekdışı haberler Türk ordusu da dahil olmak üzere hiç kimseye yarar sağlamaz; hatta zarar verir. En büyük zararı da medyanın güvenilirliğine, yani gazeteciliğe verir. Gazetecinin görevi en zor, en kritik koşullarda bile gerçeklere bağlılıktan ve eleştirel bakıştan taviz vermemektir.
SORUNLARI KEDİYE YÜKLERSENİZ
“ACİLLER acillik” haberi, Burak Coşan’ın altı devlet hastanesinde yaptığı gözlemlere dayanıyordu. Gece dolaştığı acil servislerin dolup taştığını, hastaların sedye üzerinde bekletildiğini yazmıştı. Haberin belki de en çarpıcı yanlarından biri, “Enfekte atık” kutusuna girmiş kedi fotoğrafıydı.
Sağlık Bakanı Ahmet Demircan, Hürriyet’in haberini dikkate aldı ve acil servislerdeki yoğunluk ve sorunların aşılması için önlemler aldı; polikliniklerin saat 23.00’e kadar açık kalması kararlaştırıldı. Buna rağmen hastane acil servisindeki o kediyi Burak Coşan’ın oraya getirdiğini öne sürerek Hürriyet’in haberinin doğru olmadığını öne sürenler çıktı. Kanıt olarak da bir görüntü yaydılar. Bu iddiaları yanıtlayan Coşan, o gece hastanede iki kedi olduğunu, bekleyen hastaların rahatsız olması nedeniyle kedilerden birini çıkışa yönlendirdiğini yazdı.
Görüntüleri ben de inceledim. Coşan, kediyi içeriden hasta kabul bankının olduğu bölüme doğru sürüyordu. Twitter’ı da taradım, bu hastanenin kedilerinin daha önce orada defalarca yazıldığını gördüm. Örneğin Emre Erçevik’in, 6 Aralık 2017’de bu hastaneden yazdığı tweet’te tam da “enfekte atık” kutusundaki kedinin fotoğrafı var. Hatta Burçin Direnci adlı kişi de 16 Nisan 2013’te bu hastanenin kapısında “yeni doğum yapmış altı yavrulu kediye” yardım çağrısında bulunmuş.
Vardığım sonucu şöyle özetleyebilirim. Birincisi, kimilerinin o kediyi hastaneye Burak Coşan’ın soktuğunu iddia etmesine neden olan görüntüler belli ki, hastanenin güvenlik kameralarından. Ama Coşan o hastanede yaklaşık yarım saat kalmış, sızdırılan görüntü ise iki dakika kadar. Bu durumda Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi yönetimi sessiz kalmak yerine Coşan’ın o hastaneye girişinden çıkışına kadarki tüm görüntüleri açıklamalı. Aksi halde gerçeği gizlemiş olurlar.
İkincisi, Burak Coşan’ın kediyi dışarı çıkarmak için de olsa o şekilde yönlendirmesini doğru bulmadım. O anda düşünmeden insanların söylediklerini yerine getirmiş olabilir. Ama hep söylendiği gibi, bir gazeteci haberinin öznesi olmamalı. İyi niyetli basit bir davranış bile olsa görüldüğü gibi haberle ilgili sorunlara yol açabiliyor.
Üçüncüsü ve en önemlisi, bu haberin temel unsuru kedi değildi ki! Haberde asıl aktarılan, acil servislerdeki yoğunluk yaşandığı ve sorunlar olduğuydu. Onu da bakanlık bile kabul etti. Kediyi acil servise muhabirin soktuğunu öne sürerek acil servislerde sorunları örtbas etmeye çalışmak da gazeteci davranışı olamaz. Acil servislerdeki problemlerin sorumluluğunu bir kediye yüklemeye çalışmak yerine oralara gitmeli ve gördüklerini yazmalılar.
ASKERLİĞİ UZATAN İLETİŞİM KAZASI
HÜRRİYET İnternet’te 2 Şubat’ta yayınlanan “Askerlik uzadı” haberini ve ardından gelen düzeltmeyi okumamıştım. Sosyal medyadaki tepkiler ve okur mesajlarıyla öğrendim yanlış habere ilişkin gelişmeleri.
Hurriyet.com.tr, sabah erken saatlerde önce “Genelkurmay Başkanlığı’ndan flaş açıklama: Askerlik uzadı” başlıklı bir haber yayınlamış, kısa süre sonra bu haberi kaldırmış, yerine “Türkiye’yi şoke eden yalan haberin kaynağı kim” başlıklı yeni bir haber koymuştu. Tepkiler, bu düzeltmenin ardından başlamıştı. Gerçi bu yanlış haberi birçok internet sitesi ve TRT Haber de yayınlamıştı ama ilk yayına veren site olduğu için hurriyet.com.tr, bu hatanın sorumlusu olarak gösteriliyordu.
Önce haberde imzası olan Uğur Ergan’a sordum, bu hatanın nereden kaynaklandığını. O da haberle ilgili süreci anlattı:
“Sabah büroya doğru gelirken telefonumda Genelkurmay’dan gelen WhatsApp mesajını gördüm. Genelkurmay antetli bir yazı ile TRT Haber internet sitesinin görüntüsü vardı; orada askerliğin uzadığı belirtiliyordu. Her zamanki telefon numarasından geldiği için şüphelenmedim. Hemen telefonla gönderdim, haber internete girdi. 15-20 dakika sonra büroya girerken telefonum çaldı, Genelkurmay’dan arıyorlardı. ‘O mesajı sosyal medyada ortaya atılan ‘Askerlik uzadı’ söylentilerinin doğru olmadığını bildirmek için gönderdik. Haber yanlış’ dediler. Bunun üzerine hemen haberi düzelttik.”
Hakikaten askerliğin 18 aya çıktığına ilişkin söylentilerin asıl kaynağı sosyal medyaydı. Gece geç saatlerden itibaren böyle bir söylenti yayılmış; Genelkurmay antetli bir yazı sosyal medyada dolaşmaya başlamıştı. Genelkurmay’dan Uğur Ergan’a gönderilen de o yazının görüntüsüydü.
O yazının ve TRT Haber’in sitesinin görüntüsünün neden bu şekilde Ergan’a gönderildiğini anlamak için ben de Genelkurmay’dan ilgililerle konuştum. Bana anlatılan özetle şöyleydi:
“Bu iki görüntüyle birlikte sosyal medyadaki söylentilerin gerçek olmadığını açıklayan bir kutuyu bazı medya kuruluşlarına gönderdik. O sırada bir iletişim kazası yaşanmış. Söylentilerin yanlış olduğunu belirten bilgi kutusu size gönderilmemiş. Bu bir iletişim kazası. Sizin bir hatanız yok. Hatta TRT de altyazı geçmiş. Ama Genelkurmay antetli kâğıttaki kelimeler ve ifadeden bizim metnimiz olmadığı belli zaten. Siz de açıp bize sorabilirdiniz.”
Nitekim ertesi gün Akşam gazetesinde çıkan “Asılsız ‘Askerlik uzadı’ haberi iletişim kazası” başlıklı haberde de bu bilgiler doğrulanıyor. Orada da “... Bu bildirim yapılırken bir iletişim kazası yaşandı ve Genelkurmay’ın uyarısı gazetecilere eksik metinle ulaştı” deniyor.
Bu görüşmelerim ve Akşam’daki haber, hatanın kaynağını açıklığa kavuşturdu. Genelkurmay, bir söylentiyi düzeltmek isterken “bir iletişim kazası” yaşanmış, eksik bilgi gönderilmesi yanlışlığa neden olmuştu. Aslında Genelkurmay’ın o görüntüleri gazetecilere göndermesine hiç gerek yoktu; sadece “Askerliğin uzadığı söylentileri gerçekdışıdır” bilgisini geçmeleri yeterli olurdu.
Elbette gönderdikleri Genelkurmay antetli sahte metindeki ifade bozukluklarından şüphelenmek, hatta sorarak kontrol etmek de düşünülebilirdi. Ama bunun “iletişim kazası”ndaki payı çok küçük...
OKURDAN KISA KISA
Bedri Baykam: Spor sayfasında “Kocaman, Valbuena konusunda yüzde 1000 haklı” manşetini gören zanneder ki, futbol konseyindeki tüm isimler bu fikri savunuyor! Halbuki Kocaman’ın kararlarını olumlayan bu görüş, yalnız Mehmet Arslan’ın. Bilakis diğer yazarlar, Mehmet Yılmaz tersini savunuyor; Uğur Vardan ve Uğur Meleke farklı görüşler ifade ediyor. Sadece Arslan’ın görüşünün tüm konseyin düşüncesi gibi yazılması etik değil! (31 Ocak)
Serap Cantez: Hürriyet e-gazete abonelerine gazetenin ekleri de servis ediliyor. Sizlerden ricam, bulmaca ekinin de birlikte servis edilmesi.
İnci Gülerman/Ozan Çakır: “Psikiyatristin verdiği ilaçları kullandı, yaşam savaşı veriyor” suçlayıcı bir başlık. Bu tarz haberler doktora şiddeti teşvik ediyor. Bahsedilen hastalık çok nadir, ilaç yan etkisi olarak ortaya çıkan medikal bir durum. Ancak korkunç bir doktor hatası gibi yansıtılmış. (29 Ocak)
Yasin Kocabaş: Birinci sayfada “2400 yıllık altın taç yurda döndü” başlığının altındaki spotta “olduı-ğı” diye bir sözcük var. Basılmadan önce kimse kontrol etmemiş herhalde. (28 Ocak)
BEDRİ Baykam: Spor sayfasında “Kocaman, Valbuena konusunda yüzde 1000 haklı” manşetini gören zanneder ki, futbol konseyindeki tüm isimler bu fikri savunuyor! Halbuki Kocaman’ın kararlarını olumlayan bu görüş, yalnız Mehmet Arslan’ın. Bilakis diğer yazarlar, Mehmet Yılmaz tersini savunuyor; Uğur Vardan ve Uğur Meleke farklı görüşler ifade ediyor. Sadece Arslan’ın görüşünün tüm konseyin düşüncesi gibi yazılması etik değil! (31 Ocak)
Serap Cantez: Hürriyet e-gazete abonelerine gazetenin ekleri de servis ediliyor. Sizlerden ricam, bulmaca ekinin de birlikte servis edilmesi.
İnci Gülerman/Ozan Çakır: “Psikiyatristin verdiği ilaçları kullandı, yaşam savaşı veriyor” suçlayıcı bir başlık. Bu tarz haberler doktora şiddeti teşvik ediyor. Bahsedilen hastalık çok nadir, ilaç yan etkisi olarak ortaya çıkan medikal bir durum. Ancak korkunç bir doktor hatası gibi yansıtılmış. (29 Ocak)
Yasin Kocabaş: Birinci sayfada “2400 yıllık altın taç yurda döndü” başlığının altındaki spotta “olduı-ğı” diye bir sözcük var. Basılmadan önce kimse kontrol etmemiş herhalde. (28 Ocak)
Ahmet K.: İnternetteki “MRI cihazı adamı yuttu” başlığı doğru değil. Haber içeriği ve başlığı örtüşmüyor zaten. MR cihazı adam yutamaz. İnsanlara gereksiz yere korku veriyorsunuz. (29 Ocak)
Serkan Çolak: İnternetin manşetinde “Askerler ateşin başında nöbet tuttu, İncirlik’te ABD bayrağı yakıldı” başlığından ne anlarsınız? Bizim askerler ABD bayrağı yakmış sandım. Meğer Amerikan askerleri yıpranıp emekli edilen bayrağı törenle yakmış. Lütfen bu aldatan başlıkları bırakın artık. (1 Şubat)
Hakkı Kazan: TCDD yemekli vagonlarını işleten Cremonini Restauration şirketi operasyon müdürüyüm. “Doğu Ekspresi oldu Instagram Ekspresi” haberinizde “Restoranda alkol satışı da yapılıyor” cümlesi yer almaktadır. TCDD’nin 2016 yılında aldığı kararla restoranlarda alkol satışı kaldırıldı. Bu yanlış bilginin düzeltilmesini rica ediyorum. (27 Ocak)
Cenk Başlamış: Abdülkadir Selvi, “Rusya’nın Afrin mesajı neydi” yazısında “Rus Büyükelçisi Karlov, suikasttan birkaç saat önce buluştuğu yetkililere, Putin’in mesajını iletmişti. Erdoğan’ın üzüntülerini bildirmesi durumunda Putin’in bunu kabul edeceği bilgisini vermişti” yazmış. Oysa Karlov’un öldürüldüğü tarihte kriz çoktan geride kalmıştı. (24 Ocak)
Not: Bu hata daha sonra fark edilmiş ve internette düzeltilmişti.
Tayfun Genç: Gazeteci haber yapıyor, sonra hakkında yazılan Tuba Büyüküstün’e “Bu haber doğru mu” diye soruyor. O da “Yaptığınız haberlerin doğru olup olmadığını bana sormanız tuhaf” demiş. Ama bu habere Kelebek’te “Sorulara sinirlendi” başlığı atılıyor. Sinirlenmemiş ki, ders vermiş... (1 Şubat)