Medya etiği açısından reklamlar ve editoryal süreç arasına kalın bir duvar çekilmesi gerekliliği tartışılmaz. Fakat Türkiye’de son yıllarda bu duvar çoğu zaman aşıldı; reklam verenlerin içeriğe yönelik müdahaleleri alabildiğine yaygınlaştı. Şaşırtıcı olan, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın bu durumun farkına varması ve “editoryal bağımsızlığı” korumaya karar vermesi. Dikkate değer bir gelişme bu. Her ne kadar yönetmelik 10 Ocak’ta yürürlüğe girerken üzerinde çok durulmadıysa da önümüzdeki günlerde sık gündeme geleceğine eminim. Yönetmelikte, reklamlar ile editoryal sürecin birbirine karışmasını önlemeye yönelik iki bölüm var. “Örtülü reklam” ve “Reklamların ayırt edilmesi.” Her iki bölüm de eski yönetmelikle kıyaslanmayacak kadar ayrıntılı düzenlenmiş. Örtülü reklam, “Reklam olduğu açıkça belirtilmeksizin yazı, haber, yayın ve programlarda, mal veya hizmetlere ilişkin isim, marka, logo ya da diğer ayırt edici şekil veya ifadelerle ticaret unvanı ya da işletme adlarının reklam yapmak amacıyla yer alması ve tanıtıcı mahiyette sunulması” olarak tanımlanıyor. Marka ve ticari unvanlara, yazı, haber ve yayınlarda “konu, içerik, sunum, konumlandırma ve süre açısından uyumlu, abartısız ve orantılı olarak yer verilmesi” zorunluluğu getiriliyor. Tüketicilerin aydınlatılması ve bilgilendirilmesi, haber verme ve bilgi alma hakkı çerçevesinde görülüp onay veriliyor. Ancak “özel tanıtıcı atıflar yapılarak tüketicilerin tercihlerinin yönlendirilmesi, satın almaya teşvik edilmesi” yasaklanıyor. Özetle, örtülü reklam ile haber/yazı arasındaki sınır, “tüketicinin yönlendirilmesi” olarak görülüyor. Bilgilendirmek serbest, yönlendirmek yasak...
“Reklamların ayırt edilmesi” bölümünde de “Biçimi ve yayınlandığı mecra ne olursa olsun bir reklamın, reklam olduğu açıkça anlaşılmalıdır” ilkesi benimseniyor. Hatta “açıkça anlaşılmalı” yaklaşımıyla da yetinilmeyip başka bir maddede “... Söz konusu mesajın reklam olduğu tüketiciler tarafından kolaylıkla fark edilebilir olmalıdır” deniyor. Kısacası haberlerle aynı formatta reklamlar yayımlayıp bir kenarına görünmesi zor büyüklükte “Bu bir reklamdır” yazmak, artık yeterli olmayacak.
Yönetmelikte sergilenen hassasiyet, Reklam Kurulu’nun “örtülü reklam” ve “reklamların ayırt edilmesi” üzerinde ciddiyetle duracağının ve cezalar yağdırmaktan geri durmayacağının göstergesi olsa gerek.
Düzeltmelerde şeffaflık
“ARTIK katlanamıyorum” diyordu Hürriyet okuru Eren Yıldız. Onu bu kadar kızdıran, internette çıkan “ ‘Sneijder her gece parti verip eşini aldatıyor’ iddiası” başlıklı haberdi. Galatasaray ile ilgili bir habere kızmış, 26 Eylül’de internette yayına giren Sneijder haberine de atıfta bulunuyordu: “Siz ki, ‘Sneijder eşini aldatıyor’ haberi yapmış bir gazetesiniz. Sizi bundan sonra ne okurum ne okuturum.” Okurun bu mesajı ile fark ettim “Sneijder’in eşini aldattığı” haberini, daha önce dikkatimi çekmemişti. Okuyunca gördüm ki haber, önce Takvim gazetesinde çıkmış; spor servisi oradan alıp kaynak da göstererek internette yayımlamış. “Galatasaray’da işler karıştı” cümlesiyle başlayan haber, “Nişantaşı’nda kulaktan kulağa yayılan dedikodulara göre ünlü yıldız...” diye devam ediyordu. Belli ki, haber somut bir bilgiye dayanmıyor, doğruluğu araştırılmadan sadece dedikodular aktarılıyordu. Sneijder’ın ev partileri düzenlemesinin nasıl olup da eşini aldatma anlamına geldiği ve bu partilerin “Galatasaray’ı nasıl karıştırdığı” da belli değildi haberde. Bekleneceği gibi, aynı gün öğleden sonra, “Bunlar yalan haberler. Özel hayatıma saygı bekliyorum” açıklaması yapmış Sneijder. Ünlü futbolcunun bu açıklaması internette yayınlanmış. Ama ne ilk haber arşivden çıkarılmış ne de Sneijder’in açıklamasıyla ilgili haberde, ilk haberin Takvim’de çıktığına, ardından Hürriyet internette yayımlandığına atıfta bulunulmuştu. Hata üstlenilmiyordu. Bir dizi yanlış söz konusu bu olayda. Birincisi, başka kaynaklardan da alınsa haberlerin doğruluğu kontrol edilmeliydi. Hele dedikodulara dayalı olduğu açıkça yazılmış bir haberin kontrol edilmeden, ilgili tarafların görüşleri alınmadan yayına verilmesi kabul edilemez. Ünlü bir futbolcu olması, onun özel yaşamıyla ilgili doğrulatılmamış haberlerin yayınlanabileceği anlamına gelmez. İkincisi, düzeltme yapılırken açık davranılmalı, hata yapıldığı okurdan gizlenmemeli. Oysa bu haberde düzeltme, yalanlanan haberden bağımsız biçimde verilerek, hatanın üzeri örtülüyor. Şeffaflık, hataların itiraf edilmesi kaybettirmez; aksine gazeteye itibar kazandırır, okurla bağları güçlendirir. Hatırlanırsa, New York Times gazetesi, üç ay kadar önce IŞİD örgütüne katılımlarla ilgili haberinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun yer aldığı fotoğrafı tepkiler üzerine internet sitesinden kaldırmış, yeni fotoğrafın altına düzeltme notu koyarak ilk fotoğrafın hatalı olduğuna dair okura bilgi vermişti. Doğrusu da bu...
Okurdan kısa kısa
Ö. Abdullah Özdemir: Mersin’de düzenlediğimiz ve bugüne kadar 100 bini aşkın öğrencimize narenciye dağıttığımız Narenciye Festivali haberi bölge sayfaları dışına çıkamazken, Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin üreticilerden 52 ton portakal satın alarak, 10 bin aileye dağıtacağı haberinin Türkiye sayfalarında yer almasına anlam veremedik. Haber seçiminde daha objektif ve adil olmanızı beklemek, Festival İcra Kurulu Başkanı ve 30 yıllık Hürriyet okuru olarak hakkımdır diye düşünüyorum.
Tomris Tuncalı: 25 Ocak’ta ‘Dünya’ sayfasında “Ensar’uş Şeria lideri öldü” haberinde öldürülen örgüt liderinin fotoğrafını kullanmıştınız. Hem de ölünün yüz fotoğrafı. Hani sizin ilkeleriniz ölü fotoğraflarının, özellikle de yakın plan fotoğrafların kullanılmasını yasaklıyordu?
Rasim Ozen: Bir türlü öğrenilemedi; insanlar gasp edilemez, para ya da mal gasp edilir. Gaspın anlamı, “bir malı sahibinin izni ve haberi olmadan zorla alma”dır. 10 Ocak’ta Hürriyet’te “Çocukları gasp etti” diye başlık attınız.
Ahmet Samsar: Hürriyet Cumartesi ve internette kullanılan “25 liranın altında en iyi 25 et yemeği” başlıklı yazıdaki “Tiritçi Mithat” ile ilgili fotoğraf, benim çektiğim bir fotoğraf. Kaynak göstermeden kullanmanız beni üzdü.
Namık Atalı: “O anlar saniye saniye kaydedildi.” Bu klişeyi her video haberinde tekrarlıyorsunuz. İyi de bir video kaydı elbette o olayın her anını, saniyelerini içerir. Saniye saniye kaydetmeyen video keşfedildi mi? Siz “Trafik kazasının video kaydı” deyin yeter, biz saniye saniye kaydedildiğini anlarız.
Suphi Bediz: Spor haberlerinin başlıklarında sık sık rakibe acınmadığı vurgulamaktadır. 29 Ocak’ta da “Yiğido, Antep’e acımadı” başlığı attınız. Bir spor karşılaşmasında taraflardan biri yenecek, diğeri yenilecek. Neden rakibe acısın? Acındığı zaman bir nevi hatır şikesi sayılabileceği gibi, acınan rakip de acınacak hale gelmiş olmaz mı?
Ergon Uluses: Gazetemiz Sigortalı Yaşam sayfaları veriyor. Son seferinde bir sigorta şirketi genel müdürünün bireysel emeklilikle ilgili sözleri yer almıştı sayfada: “Kâr etmekte zorlanıyoruz!” Doğru değil. Hürriyet onlara söz veriyor da neden soyulan vatandaşa söz hakkı vermiyor? Sigorta şirketlerine aracılık etmek mi, yoksa vatandaşın derdine tercüman olmak mı? İşte ikilem bu.