Tam üç kere uyardı, ben de “Okurdan kısa kısa” köşesinde yer verdim eleştirilerine. Buna rağmen hatalı yazılmaya devam edince Susan, bir mail gönderip, eleştirilerinin yerine ulaşmadığı yolundaki endişelerini dile getirdi:
“Okur Mektupları köşesinin ezeli bir takipçisi olarak gerek yönetimdeki gerekse mutfaktaki Hürriyet mensuplarının orada dile getirilen hataları umursayıp umursamadıklarını ve okurların uyarılarını ciddiye alıp almadıklarını hep merak edegelmişimdir. Hatta bu son örneğimizin de düşündürdüğü gibi o köşeyi okuduklarından bile şüpheliyim.
Zaman zaman bize ‘Yayın İlkeleri’ hatırlatılır kurumsal bir amentü gibisinden. Peki hataya meydan vermeme ilkesinin sıralama itibariyle bütün diğer ilkelerden önce gelmesi gerekmez mi? Yani ‘Biz sürat yapmayacağız, sağa sola sapmadan önce sinyal vereceğiz, yayalara yol vereceğiz’ diyebilmek için önce arabanızın lastiklerinin şişik, sinyal kolunun çalışır, frenlerinin tutar vaziyette olması lazım değil midir? Okurlar sürekli hatırlatıyor, ‘Lastiğin inik, sinyalin yanmıyor, frenin tutmuyor’ diye. Ama arabanın yüzlerce sürücüsü olunca bu hatırlatmaları üstüne alınan pek olmuyor galiba.”
Haklıydı aslında. Elbette aslolan gazetede hiç hata yapılmaması, buna yönelik önlemler alınması, azami özenin gösterilmesi. Ama ne kadar dikkat edilirse edilsin, bütün kontrollere rağmen hatalar olabiliyor gazetecilikte. Bu noktada okurlara ve okur temsilcisi olarak da bana görev düşüyor. Gerçekçi olmalı, bir hata bir kere yazılınca hemen düzelmesini beklememeliyiz. Beş yıllık deneyimimden de biliyorum ki, kimi yanlışların düzelmesi zaman alıyor. Bunları anlatıp, sabırla yazmaya devam etmesini rica ettim kendisinden.
Nihayet geçen hafta Susan’dan keyifli bir mail aldım. “Serebral palsi”nin, artık Hürriyet’te doğru yazıldığını görüp mutlu olmuştu: “24 Mayıs’ta Hürriyet’in manşetinde ve haberin devamında Serebral palsi hastalığının adı toplamda tam üç kez hatasız çıktı. Bunda benim payım var mıdır bilemem elbette. Lakin varılan nokta her halükârda memnuniyet verici. Haberi Boston’dan geçen Razi Canikligil’i tebrik ederim.”
Hiç kuşkum yok. Bu hastalığın adının Hürriyet camiasında öğrenilmesinde okurun payı büyük. Zaten okur eleştirileri her zaman öğreticidir. Yeter ki, biz o eleştirileri dikkate alalım...
HAYATA TUTUNDU
SEÇİME rağmen gündemde kendine yer bulabilen gelişmelerden biri, “Sesi çok güzel” yarışmasına katılan Mutlu Kaya’nın Ergani’ye döndükten sonra vurulmasıydı. Haberlerde daha çok, genç kızın yaşadıkları, cinayet girişiminin nedenleri üzerinde duruluyor. Aslında bu konunun bir de medya tarafı var ki, bence bu sonuçtaki katkısını görmezden gelmemek gerek.
Yıllardır hep aynı tabloya tanık oluyoruz. Medya, star yaratacağını ilan ederek insanları, sıradan hayatlarından çekip bambaşka bir evrene sokuyor. Televizyona çıkan bu insanlar, bir anda şöhret oluyorlar. Bu büyülü ortamın hep devam edeceğini sanıyorlar. Ama hiç de öyle olmuyor, program bitince en fazla birkaç ay içinde şöhret sönüp gidiyor. Yıldız olduğunu sanan insanların eski hayatlarına dönmeleri, travmayı atlatmaları da pek kolay olmuyor. İntihar edenler bile olduğunu biliyoruz.
Peki, o insanları, şov süresince kullanıp, şov bitince bir kenara bırakıveren medyanın hiç mi sorumluluğu yok? O televizyon programlarını hazırlayanların, şovun parçası haline getirdikleri insanların hayatlarını altüst ettiklerini düşünmeleri gerekmez mi?
Düşünün, Mutlu Kaya adlı genç kızımız Ergani’de yaşarken Sibel Can onu buluyor, yarışmaya getiriyor. Program bitince de haydi git geldiğin yere! Gerçekten medyanın hiç mi suçu yok bu olayda? Biliyorum bütün dünyada var bu tür programlar ama Mutlu Kaya’nın başına gelenler medyanın kendisini sorgulaması gerektiğinin kanıtı. Şov adına insanlara zarar verilmemeli.
OKURDAN KISA KISA
Levent Evkuran: 25 Mayıs’ta sporda “Arroyo ruhu kazandı” başlıklı yazıda, “... Ataman silahının kabzasına bir çeltik daha attı” denilmiş. Çeltik ne, Çentik ne? Yazarınıza anlatmak lazım. Spor barışsa silahtan, kabzadan uzak durmalı.
Cafer Bilgin: İnternette “Enver Paşa 80 tane Atatürk eder dedi” haberinde “Mustafa Çalık isimli şahıs” denilmesi olsa olsa cahilliğinize verilebilir.
NOT: Yazar ve yayıncı olan Çalık, Türkiye Günlüğü Genel Yayın Müdürü.
Koray Kılınçat: 24 Mayıs’ta, Pazar ekinin ilk sayfasında, golf oyuncusu Maria Balikoeva’nın basketbol topu ile çekilmiş fotoğrafına yer verdiniz. Golf sporcusunun, basketbol topu ile fotoğrafının yayınlanmasına anlam veremedim.
Emine Ünal: 18 Mayıs’ta üçüncü sayfada başlıkta yalnız yerine “yanlız” yazılmıştı. Gazetede böyle hatalar olmamalı bence.
Emre Yardım: “Arda Turan Suudi Arabistan’da, şok teklifi kabul etti” vs. başlığıyla çıkan haberi bana genel yayın müdürünüz gelse izah edemez. Yapmaya çalıştığınız şey fazla tık almak mı? Değer mi kandırmaya insanları?
Selin Nasi: “Sefarad Yahudileri İspanya’ya başvuruyor” başlıklı haberde “Şalom dergisi köşe yazarı” olduğum yazılmış. Şalom, dergi değil gazete.
F. Aydoğdu/M. Aslan/ Z. Özbeyoğlu: Günlerce başlıkları değiştirerek eş değiştirme olayını özendirir gibi, internette haberler yapılması hoşuma gitmedi. Okuyucularınız üzerinde bu konuda farkındalık yaratma çabanız var gibi.
Gülşen Güler: Hürriyet’i her zaman okurum, ama artık dışarıda kalabalık ortamlarda okumaya korkar oldum. Ne kadar açık saçık magazin olayları varsa ana ekranda. Sizden rica ediyorum bu haberleri ayrı bir ekranda toplayın.
Asım Yağmur: Ekonomi sayfasında bir haber; “SNC’nin patronu, yerli uçak hakkında konuştu”. Bu başlıktaki çelişkiyi fark etmemiş olamazsınız. Yerli uçak ama fabrikası Almanya’da, markası da Dornier! Yerli görünümlü Alman yani.
Kaan Tunç: Yazarlarınız Ali Pekten ve Uğur Vardan için gazetede yazılan mail adresleri yanlış. Hatta sanırım bu adresler hiç kullanıma açılmamış bile.
Arzu Demiral: Melis Alphan’ın, “Dünya süt günü”nü promote etmek (desteklemek) amacında olan yazısı süt endüstrisini promote eder görünmekte. Doğal süt tüketimini (doğal süt illaki de kontrolsüz ortam anlamına gelmez) öneren bilim adamları ve doktorların görüşlerine yer verilmemiş yazıda.
Yeşim Ersoy: “Acil serviste yatan hasta açlıktan inledi” haberinde geçen hastanenin açıklamasında, vatandaşın “alkollü” olarak hastaneye geldiğinin yer alması hasta haklarına aykırı değil mi? Haberde bu bilgi olmamalıydı.
Kamuran Turtan: Başlıkta “Renault, Tofaş’la aynı teklifi sundu. İşçiler yeterli bulmadı” demişsiniz. Ama haber öyle demiyor; işçi temsilcileri, işverenin kendi teklifini imzalamaktan vazgeçtiğini söylüyor. Buna rağmen siz işveren tarafının söylediklerini doğru kabul ediyorsunuz. Bravo size...(26 Mayıs)
Suphi Bediz: İnternette “Demba Ba ve Gökhan Töre’den şok hareket” başlığı atmışsınız. Sizce bu iki futbolcunun takım otobüsü yerine özel araca binmeleri şok hareket midir? Şok başlığı altındaki hiçbir haberi okumayacağım.