İnternette yayınlanan “Selçuk Şahin’in nargile keyfi” haberini anlamadığını söylüyordu. “Haberinizde Selçuk Şahin’den çok eşinin bikinili fotoğrafları var. Mesele nargile mi, eşiyle teknede tatil yapması mı?” diyordu.
Okurun bu itirazı üzerine habere baktım. Haber zaten iki cümleydi. “Gençlerbirliği oyuncusu Selçuk Şahin, Çeşme açıklarında demirli teknesinde nargile içerken görüntülendi. Gün boyunca eşi Emel Hanım’la tavla oynayan, bir yandan da nargile içen futbolcunun bu görüntülerine Gençlerbirliği Kulüp Başkanı İlhan Cavcav ve teknik direktör İbrahim Üzülmez’in tepki gösterip göstermeyeceği merak ediliyor.”
4 Temmuz’da Hürriyet internette yayınlanan bu haber ertesi gün de Kelebek’in birinci sayfasında yer aldı. Başlık değişmiş, “Nargile içen futbolcu” olmuştu. Cavcav’ı, bu sefer “takım başkanı” olarak yazma yanlışı dışında gerisi hemen aynıydı. Yine “Cavcav’ın ne tepki vereceği merak konusu” diye noktalanıyordu satırlar.
Okurun dediği kadar karmaşık değil haber. Bir sporcunun nargile ve sigara içmesi tabii ki haber değeri taşır, yazılması doğal. Ancak ben bu “merak konusu”na takıldım. Benim bildiğim bir gazeteci, ortada bir soru varsa, merak edilen bir konu varsa ilgilisine sorar, yanıtını alır ve o haber olur. Ayrıca kimin merak ettiğini de adıyla sanıyla koyar haberine. Bu olayda da açıp Cavcav’a sormak gerekirdi; belki tepki göstermeyecek, belki de çok sert sözler söyleyecek. Sormadan bilemeyiz tepki verip vermeyeceğini.
Açık söylemek gerekirse, ilgilinin tavrını bilmeden “merak konusu”, “kızdıracak”, “olay yarattı” diye haber yazmak tam bir gazeteci tembelliğidir. Aramak, araştırmak yerine kendi fikrini “merak konusu” falan diye yazar, muhatabını tahrik etmeye çalışır. Muhatabı tepki verirse ne âlâ, vermezse de umurunda olmaz, geçer gider. Bakın bu haberden sonra da kaçırmadıysam Cavcav’dan bir tepki gelmedi. “Merak” giderilemedi yani.
Gazeteciliğe başladığım yıllardan beri vardır “merak konusu” diye yazma işi. Tam bir gazetecilik klasiğidir. Modası geçti sanıyorum ama zaman zaman yine kendini gösteriyor böyle haberlerde.
DÜNYA DIŞI BÖCEK
HER duyulan, her söylenen, her yazılan haber değildir. Duyulanların, söylenenlerin haber olabilmesi için araştırma ve işleme sürecinden geçmesi gerekir.
Dijital gazetecilikte yeni bir tehlikeyle karşı karşıyayız. İnternetteki herhangi bir sayfada çıkan yazı ya da fotoğraf doğru kabul edilebiliyor; hiçbir kontrole gerek duyulmaksızın kopyalanıyor.
Bu yanlışın yeni bir örneği, Hürriyet internetin Kampüs sayfalarında yayınlanan “Dünya dışı böcek bulundu” haberi oldu. Bu haberle ilgili uyarı Twitter’da yazan Mehmet Atakan Foça’dan geldi. Foça, haberi “über dezenformasyon” olarak nitelendirdi. “Dünya dışı böcek, Yeni Zelanda’da yaşayan weta olarak bilinen bir hayvan” dedi ve Sydney Üniversitesi’nde, haberin kaynağı olarak verilen John Bergman adlı bir öğretim üyesi olmadığını ifade etti.
Foça’nın bu uyarısı üzerine haberi inceleyen arkadaşlar, eleştirinin doğru olduğuna karar vererek haberi sildiler. Gerçekten de Kampüs sayfasını hazırlayan sosyal medya şirketinin elemanları haberi uyduruk bir siteden aynen kopyalamışlardı.
Gazeteci gözüyle bakılmayınca böyle sorunlar yaşanması doğal. Ama söz konusu olan Hürriyet’in itibarı ve güvenilirliği...
YİNE SAATLERİN YAZILIŞI
HÜRRİYET’te, saatler yazılırken rakamlar arasına nokta işareti konuluyor. Ama son zamanlarda farklılıklar göze çarpmaya başladı.
15 Haziran’da ekonomi sayfasında “Zarrab’ın duruşması ertelendi” haberinde rakamlar arasına iki nokta üst üste işareti konularak, “Toplantı 20 Haziran Pazartesi TSİ 16:00’de yapılacak” diye yazılmıştı. Hemen belirteyim, “toplantı” değil “duruşma” olmalıydı; saatten sonra “de” değil “da” eki gelmeliydi.
Saatin yazılışı ise Türkçe dil kuralları açısından yanlış. Doğru olan, saat ile dakikaların arasına iki nokta üst üste değil tek nokta konulması. Aslında bu konuyu daha önce bir okurun eleştirisi üzerine bu köşede yazmıştım.
O yazıyı hazırlarken de Hürriyet’in düzeltmenlerinin nokta konulmasını benimsediklerini hatırlatmış, Türk Dil Kurumu ve Dil Derneği’nin yazım kurallarını dayanak almış, Türkçe üstadı Emin Özdemir’in görüşüne başvurmuştum. Özdemir, aynı zamanda “Ana Yazım Kılavuzu”nu hazırlayan TDK’nın eski genel yazmanı Ömer Asım Aksoy başkanlığındaki kurulda da yer almış bir isim. Özdemir de Ana Yazım Kılavuzu’nda olduğu gibi saatlerin nokta ile yazılması gerektiğini dile getirmişti.
Aslında saatleri iki nokta üst üste işareti ile yazmak, gazeteci arkadaşımız Serhan Yediğ’in de vurguladığı gibi, “elektronik saat imlasının Türkçeye müdahalesi”. Dijital saatlerde ve bilgisayarlarda böyle yazılıyor saatler.
Maalesef dijital evrenin Türkçeye müdahalesi internetle birlikte güç kazandı ve buna karşı sürekli olarak dil kurallarını hatırlatmak gerekiyor. Ayrıca bir gazetede yazım kuralları konusunda bir standart ve sayfalar arasında bütünlük olması gerekli.
Okurdan kısa kısa
- Aynur Koç: Bugün (4 Temmuz) Kelebek 2 ekinin “Seyahat Önerileri” bölümünde kullanılan Şile yazısı tarafıma aittir. Bu yazım 10 Mayıs 2010 tarihinde “Şile’nin bilinmeyen doğa parkı” başlığıyla Hürriyet Seyahat ekinde yayınlanmıştı. Keşke yazıyı yeniden yayınlamadan önce bana haber verselerdi. Zira öneriler listesindeki pek çok lokanta bu yıl Şile’de yok, yani liste güncelliğini yitirdi. Adımın kullanılmamasını, yazılarımın adeta başkalarına mal edilmesini yanlış buluyorum.
Not: Eleştiri son derece haklı. Yazıda Koç’un imzasına yer verilmeli, yeniden kullanılacağı haber verilip güncellemesi de sağlanmalıydı.
- İlker Altınok: (Ramazanda) Sigara içiyor diye yumruk atıp beyin kanaması geçirten adam serbest bırakılmış. Kamu davası açılıp ceza verilecek mi? En azından siz bunun sonunu takip etmeli, peşini bırakmamalısınız.
- Selim Topçu: Serdar Ortaç’ın kumarda çok büyük para kazandığını haberleştirmişsiniz. Bu haber kumarı övücü ve insanları teşvik edici nitelik taşımaktadır. Lütfen bu tür olayları haberleştirmeyin, kumarda servetini kaybedenleri, ailesi yıkılanları haber yapın. (30 Haziran)
- Berkant Maden: Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun “Bellek kaybının 10 mühim işareti” konulu yazısında spotlarda “Yaşınız 50’yi geçtiyse” diyor. Ama yazının ikinci cümlesi “Yaşınız altmışları geçtiyse” diye başlıyor. Konu hafıza olunca yaşlar biraz karışmış.
- Musa Alioğlu: “Afganistan’dan UNESCO’ya itiraz” haberinde “Afganistan’da doğmuş olsa da Mevlânâ, hayatının büyük kısmını Türkiye’de geçirdi” denilmiş. Mevlânâ’nın yaşadığı yıllarda Türkiye diye bir ülke var mıydı? İzaha muhtaç bir cümle. (1 Temmuz)
- Engin Nur: Yaz dolayısıyla Yalova’da bulunmaktayım. Burası artık taşra değil, Pendik Yalova arası 45 dakika. İstanbul baskısı buraya rahatlıkla gelir. Yalova’ya gelen taşra baskılarının sayfa sayısı az ve çok imla hatası var.