Bir yandan da küresel ısınma önlenemiyor. İklim değişiyor; buzullar eriyor, okyanuslar yükseliyor ve bunlara bağlı olarak doğal felaketler yaşanıyor. Gelecek kuşaklara yaşanabilecek bir dünya bırakabilecek miyiz bilmiyoruz.
Bu da ülkemizin ve tüm insanlığın en önemli sorunlarından biri aslında. Fakat iklim değişikliği ana akım medyanın gündemine bir türlü giremiyor. Ancak kuraklık, sel gibi alışılmadık hava olayları haber olabiliyor. İklim değişikliğine bakış bu olunca da “medya, ülkenin iklim politikalarının oluşturulmasında etkili bir aktör” olamıyor.
Bu tespitler, İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin ve araştırmacı Mehmet Ali Üzelgün’ün Sabancı Üniversitesi’ndeki İstanbul Politikalar Merkezi bünyesinde yaptıkları “İklim değişikliği ve medya” araştırmasından. Şahin ve Üzelgün, Türkiye’de kitlesel medya kuruluşlarında yönetici konumundaki gazetecilerle mülakatlar yaparak, iklim değişikliğinin medya gündemine yeterince gelmemesinin nedenlerini ve konunun hangi bağlamlarda haber olabildiğini araştırdı.
İklim değişikliğinin, Türkiye’de ana akım medyanın gündemine 2006-2007 yıllarında yaşanan kuraklığa bağlı olarak girdiği ve iki yıl kadar gündemin üst sıralarında kaldığı vurgulanan rapordaki bazı bulguların altını çizelim:
“Konunun medya gündeminde kaldığı dönemdeki haberler iklim değişikliğini basitleştirerek ‘büyük bir tehlike’ olarak aktardı. Bu haberlerde soruna yol açan sebepler gölgede kaldı; bilimsel kaynaklar derinlemesine irdelenmedi. Haberlerde ‘bilim insanları küresel ısınmanın milyonların hayatını tehdit ettiğini söylüyor’ türünden iddialarla yetinildi.
Fosil yakıt şirketleri gibi iklim değişikliğiyle mücadeleyi engellemekten çıkar sağlayan sektörlerin Türkiye’de medya sahipliğinde olmaması, insan kaynaklı iklim değişikliğinin gerçekliğinin medyada ve kamuoyunda tartışmalı bir konu haline gelmesini engelledi.
Türkiye’nin ekonomik büyümeye her şeyden çok önem veren kalkınmacı politik tercihlerinin medyada yaygın karşılık bulması, iklim değişikliği haberlerinin sebepleri ve ekonomik-politik bağlantılarıyla birlikte ele alınmasını zorlaştırdı.
Ancak gazetecilerin diğer çevre hareketleriyle (HES karşıtları, kent hareketleri vb.) iklim değişikliği ve kalkınmacı politikalar arasında ilişki kurması, sürdürülebilirlik açısından bir olanak sağlıyor.
Gazeteciler iklim değişikliği alanında bilim ve politika arasında kilit öneme sahip aracılardır. Ancak hem Türkiye’de ‘iklim habercileri’ bulunmadığından ve diğer gazetecilerin konuyla ilgili bilgisi ve farkındalığı az olduğundan hem de iklim değişikliği medya gündemine yeterince giremediğinden bu aracılığın işlerlik kazandığı söylenemez. Bunun tek istisnası iklim değişikliği hakkındaki haberleri bilim-politika çerçevesinde düzenli olarak aktaran Açık Radyo’dur.”
Gördüğüm kadarıyla raporun medyaya temel önerilerinden biri, “uzman muhabir” istihdam edilmesi. Gerçekten de böylesine devasa bir sorun ancak “İklim habercileri” ile doğru ve yeterli biçimde irdelenebilir, hem de okurun/izleyicinin ilgisini çekecek haberler üretilebilir.
NEDEN MEDYADA YER BULAMIYOR?
ARAŞTIRMA sırasında görüşülen gazeteciler, iklim değişikliği haberlerinin ana akım medyada yeterince yer bulamamasını şu nedenlere bağlamış:
İklim değişikliğinin, okuru/izleyiciyi ya da ‘sokaktaki insanı’ fazla ilgilendirmeyen, tiraj/reyting getirmeyen, yüksek entelektüel düzey ve özel ilgi gerektiren bir konu olduğu görüşünün medyada yaygın olması.
Ülke gündeminin yoğunluğu en önemli engellerden biri. İklim değişikliği savaş, terör, siyasi ve toplumsal çalkantılarla dolu son dakika gelişmeleri arasında arka plana itiliyor.
İklim değişikliği uzaklarda gerçekleşen, geleceğe dair ve soyut bir konu olarak görülüyor; güncel olaylarla bağdaştırılmasında ve ‘okuru haberde tutacak şekilde’ haberleştirilmesinde güçlük çekiliyor.
Gazetecilerin konuyla ilgili bilgi ve farkındalık düzeyinin yetersizliği ve uzman muhabirlerin yokluğu da iklim değişikliği haberlerinin gündeme alınmasını engelliyor.
OKURDAN KISA KISA
ABDULLAH Bizden: “Türkiye’nin uzun ömür yöreleri” dizisindeki röportajda “Başına taç, göğsüne elmas, pantetif (bilezik) takacağım’ derlerdi” diye bir cümle var. “Pantetif”, Fransızca “pendentif”in Ayşe teyzenin dilinde aldığı şekil olsun. Ama bu sözcüğün karşılığı bilezik değil, kolyedir. (11 Ocak)
NOT: “Pendentif”, Fransızcada daha çok “kolyenin ucuna asılan takı” olarak kullanılıyor.
Ali Fuat Mengüç: İK ekinin ilk sayfasında, Ceyhun Kuburlu imzasıyla yer verilen “Çikolata ve kahve ile yatırım fırsatı” başlıklı haberin 5. sayfada verilmesi gereken devamı yok. Beşinci sayfa tamamen reklam. (15 Ocak)
NOT: Bu hata ekin, Ankara ve bazı bölge baskılarında meydana gelmiş.
Turgut Türkeş: Amatör bir koşucu olarak “Türkiye’nin en iyi 10 maratonu” konulu seçkinizi sabırsızlıkla bekliyorum.
Doğan D.: İnternet sitenizde “Galatasaray’dan iki bomba birden” manşeti var. Ayrıca ateş resmi kullanılmış. Bu kadar hassas bir dönemde böyle başlık atmak hangi aklın işi? Daha duyarlı olmanızı bekliyoruz. (6 Ocak)
Gökhan Yörükoğlu: İnternette “Palm yağı nedir?” başlıklı haberi yazan arkadaşlar, Kuzeydoğu Asya’da nerede tropikal orman varmış, göstersinler de gidelim. (15 Ocak)
Faruk Özgül: Gazetenizin 14. sayfasındaki bulmacada soldan sağa 3 No’lu soru “Cinsel birleşmeden sonra yıkanmamış kimse”. Cevabı olan “murdar”ın sözlükteki ilk anlamı “kirli, pis”. Soru başka bir şekilde sorulabilirdi. (5 Ocak)
A. Naci Doğan: “Kızlara yasak kalkıyor: Tuğba’nın zaferi” manşetinin spotlarında Milli Savunma Bakanı’nın unvanı, bir sözcük kaldırılarak (Amerikan tarzında) “Savunma Bakanı” olarak yazılmıştı. Hürriyet’te böyle bir özensizliğe rastlamak çok üzücü. (16 Ocak)
Prof. Dr. Konuralp Ercilasun: Reina saldırganının yakalanması haberinde teröristin Özbek asıllı olduğu başta veriliyor. Sonra da “Teröristle birlikte 1’i Kırgız asıllı erkek, 3’ü kadın 5 kişi gözaltında” deniyor. Reina saldırısından beri yapılan bir yanlış burada tekrar ediliyor. Terörist Orta Asya kökenli olduğunda ısrarla ve defalarca köken vurgusuna gidilerek ayrımcılık yapılıyor. (17 Ocak)