GEORGES Clemenceau, Emil Zola’nın ünlü “J’accuse!” (İtham ediyorum!) başlıklı mektubunu 13 Ocak 1898’de manşetten yayınlayan L’Aurore gazetesinin sahibi ve başlığın da fikir babası.
Zola bu mektubunda Alfred Dreyfus’un haksız yere mahkûm edilmesine karşı çıkmış, “sağduyudan, gerçeklerden ve adaletten uzaklaştık, kör ve aptalca bir şey bizi çağlarca geriye götürüyor” uyarısında bulunmuştu.
Dreyfus davasıyla ilgili mücadelesinde Zola’ya en büyük desteği veren Clemenceau’nun gazeteciliğe yeni başlayanlara bir öğüdü vardı:
“Genç adam, bir cümle yazarken, önce bir isim, bir fiil, bir de tümleç kullanacaksın. Sıfat kullanmak istiyorsan önce benim iznimi almalısın.”
Clemenceau gibi adalete ve hukuka ne denli saygı duyduğunu kanıtlamış bir gazeteci, bu sözleriyle haberlerde “sıfat” kullanılmaması gerektiğinin altını çiziyordu. Sıfat kullanmamak, değişmez bir gazetecilik kuralı.
Türkiye’de ise günümüzde Clemenceau’nun sözlerinin tersi kural haline geldi. Gazeteci milleti haber yazarken isim, fiil ve tümleçten önce sıfatı koyuyor cümlenin başına. Bol keseden kullanılan sıfatlar arası bir yarışma yapılsa herhalde birinciliği “küstah” sözcüğü alır. Küstah sözcüğü saygısız, kaba, terbiyesiz kimse anlamına geliyor ve hakaret de içeriyor.
Daha önce de yazdım, “hiçbir gazetecinin hiçbir kişiye küstah deme özgürlüğü olamaz. Haber başlıklarında küstah gibi sıfatlar kullanmak, habere yorum katmak ve hüküm bildirmek anlamına gelir; haberin nesnelliğini ortadan kaldırır. Dahası okurun değerlendirme hakkını elinden almış oluruz.”
Bu satırlara yer verdiğim “Küstah deme özgürlüğü” başlıklı yazımı 29 Mayıs’ta yazmışım. Fakat pek de etkisi olmamış. Zira Hürriyet internette “küstah” başlıkları hız kesmedi. 14 Ekim’de “Suriye’den küstah İdlib çıkışı” başlığını görünce internetin başlıklarını taradım. 29 Mayıs’tan bu yana “küstah”lı altı başlık daha buldum:
“AB’den küstah açıklama (22 Temmuz), İsrail’den küstah yanıt (26 Temmuz), YPG sözcüsünden küstah açıklama (24 Ağustos), Alman bakandan küstah Erdoğan açıklaması (25 Ağustos), Yunanistan’dan Türkiye’ye küstah açıklama (28 Ağustos), Oettinger’den küstah açıklama (31 Ağustos), 4 ay sonra Almanya’dan Türkiye küstah yanıt (2 Eylül).”
Basılı gazeteyi de kontrol ettim. Bu haberler, orada farklı başlıklarla kullanılmış; küstah sıfatına yer verilmemişti. Gazeteden farklı olarak internette bol keseden “küstah” denilmesi yadırgatıcı bir durum. Okurun gazeteciler kadar değerlendirme yapamayacağına mı inanıyoruz? Yoksa siyasetçilerin o söz ya da davranışlara gereken yanıtı veremeyeceğine mi? Dahası gazeteci gibi haber yazmak varken neden siyasetçi gibi saldırıyoruz?
SANAT LİSTELENİR Mİ?
SANATÇI Nedim Saban’dan uzun bir mesaj geldi. 7 Ekim’de Hürriyet Cumartesi’de yayınlanan “Bu sezon mutlaka izlemeniz gereken 10 oyun” yazısını eleştiriyordu. Seçkiyi hazırlayan Hürriyet tiyatro yazarı Bahar Çuhadar’ı “etikdışı davranmak” ile suçluyor; kendisinin yönetmenliğini yaptığı Tiyatrokare’ye ve oyunlarına Hürriyet’te yer verilmemesinden yakınıyordu.
Hemen belirteyim, “İzlenmesi gereken 10 oyun”u seçen sadece Bahar Çuhadar değil. Onun yanı sıra Leman Yılmaz (İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü), Ragıp Ertuğrul (Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı) ve Asu Maro’nun (Milliyet Tiyatro yazarı) yer aldığı küçük jüri.
Saban, “... İzlenmemiş oyunların en iyiler olarak seçildiği”nden bahsediyor. Oysa “en iyiler” değil, “izlenmesi gerekenler” seçilmiş ve bu da “Jürimiz, sezon programında kendilerinin de izlemek için en çok sabırsızlandıkları, hikâyesi ve kadrosuyla en çok heyecan uyandıran 10 oyunu seçti” diye sunulmuş. Saban’ın yazdığının aksine sanat dünyasından kendisi dışında tepki de gelmedi.
Sanırım asıl üzerinde durulması gereken, Saban’ın “sanatın listelenmesi ve birbiriyle yarıştırılmasının itici olduğu” eleştirisi. Hürriyet’in “İzlenmesi gereken 10 oyun” seçkisinde bir listeleme ya da yarıştırma yok. Tiyatro uzmanlarına danışılarak, okurlara yeni sezonda izlemeleri için oyun önerilerinde bulunuluyor. O kadar. Batı medyasında da bu tür çalışmalar yapılıyor.
Kaldı ki, oyunlar arasından seçmeler yapılarak tiyatro ödülleri veriliyor; tiyatro eleştirmenleri bazı oyunları öne çıkarıyor. Gazetelerin de her yazıda, her haberde bütün oyunları yazması mümkün değil. Seçmeler yapması doğal...
OKURDAN KISA KISA
Gürcan Arıtürk: Kelebek’teki “İstanbul’da Kukla Festivali” haberi yanlış ve reklam kokuyor. Bu festival, haberdeki gibi 20-22 Ekim’de değil 13-29 Ekim arasında düzenleniyor ve sadece adını yazdığınız AVM’de değil. (17 Ekim)
Alaattin Karmaç: “Tweet davası son savunmaya kaldı” haberinde gazeteci Oğuz Güven hakkındaki davayı yazmışsınız. Ama savcının 12 yıl hapis istediği haberde yok. Savcı mütalaa vermişse istediği ceza yazılmaz mı? (18 Ekim)
Kemal Parla: Afrika’da düşen kargo uçağı haberinin “Uçtu uçtu ‘cennet’e düştü” başlığıyla verilmesi hiç hoş olmamış. Esprili bir başlıkla verilmeye çalışılmış ama olayda dört kişi ölmüş ve altı yaralı var. (16 Ekim)
Alper Dülgerci: İnternette ünlü atlet Suzy Favor Hamilton’ın hayat kadını olduğu yazılmış. Oysa kitabı bir zamanlar yaptığı eskortluk ve yaşadığı bipolar bozukluk hakkında. Artık bipolar sorunu olan insanların sesi.
Yahya Öztürk: Gazetede “İşte o telefon kayıtları” başlıklı haberin üçüncü paragrafında 20 Ocak 2104 yazılmış. 2014 olmalıydı. (12 Ekim)
Salim Taşçı: Harf atlama devam ediyor. İlk sayfada “Musul Barajı da alındı” başlığı altında “bütün” yazılırken “b” gitmiş, “ütün” kalmış. (19 Ekim)
Bahri Ovalı: İnsan Kaynakları ekinin atama-transfer köşesinde bazı atananların bitirdiği üniversite ve bölüm yazılıyor. Bazılarının üniversitesi yok. Neden? Tanınmış bir üniversite bitirmedikleri için mi? (15 Ekim)
İzzet Doğan: “Takipsizlik kararına itiraz” haberi yanlış. Takipsizlik kararını mahkeme değil savcı verir. Ayrıca 2004’teki yasa değişikliğinden bu yana “takipsizlik” yerine “kovuşturmaya yer olmadığı” denilmektedir. (13 Ekim)
Mert Kösemoğulları: İnternette galerili haberlerde her sayfada ekranı kaplayan reklam çıkması ne kadar doğru? Beş sayfa geçtim beş reklam geldi. Amacınız içeriğin okunması mı, yoksa reklamı okumamız mı? (18 Ekim)
Nedim Ardoğa: Son sayfada “Kıymetli patlama” başlıklı haberde altın gibi kıymetli elementlerin kaynağının bulunduğu yazılı. Oysa bu yaklaşık 70 yıldır bilinen bir konu. Yeni bir keşif diye sunmanın mantığı ne? (18 Ekim)
Zafer Akpin: İnternet sitenizde bir haberi 18 ya da 25, bazen 49 sayfa halinde sunmanız kadar itici bir durum yok. Bu haberleri açtığım gibi kapatıyorum. Bir sayfada toplasanız emin olun haberler hak ettiği değeri görecektir.
Ersin Ceylanoğlu: 17 ve 18 Ekim tarihli Kelebek ilavenizin birinci sayfasında aynı karikatür yayınlanmış.