Kibariye söyleşisinin kaynağı Hürriyet’ti

2dk okuma

MEHMET Yaşin’in, Kibariye ile yaptığı “Ağız tadı” söyleşisi, Hürriyet Pazar’da 12 Eylül günü çıktı. Söyleşi, “Dışarıda rahat rahat yiyemiyorum, evde tabağı on parmak sıyırıyorum” başlığını taşıyordu.

Haberin Devamı

Hemen ertesi gün Milliyet’in magazin sayfasında da bir Kibariye haberi çıktı. O haberin başlığı “Hamaratlık kilo aldırmış” biçimindeydi. Haber, Yaşin’in söyleşisinden alınmışa benziyordu ama hiçbir kaynak gösterilmemişti.

Milliyet’in Magazin Müdürü Birsen Altuntaş’a sordum. O da doğruladı, Kibariye haberlerinin Hürriyet Pazar’dan alındığını. Altuntaş da kendisinin bayram tatilinde olduğu günlerde yapılan bu alıntıda kaynak gösterilmemesini yanlış buluyordu. “Maalesef yazılması gerektiği halde kaynak da belirtilmemiş. Bu eksiklikten dolayı gerçekten üzgünüm” dedi.

Altuntaş’ın sözleri, Kibariye haberiyle ilgili durumu yeterince açıklıyor. Ancak bu vesileyle medyada yaşanan “alıntı” ve “kaynak gösterme” sorununa değinmek istiyorum. Milliyet’in bile Hürriyet’ten alıntı yaparken kaynak göstermemesinin temelinde bu yanlışın yaygınlığını yatıyor. Gazeteler gazetelerden, televizyonlar gazetelerden, internet siteleri her yerden o kadar fütursuzca alıntılar yapıyorlar ki, bu çok doğal bir gazetecilik faaliyeti imiş gibi görünüyor.

Alıntı diyorum ama aslında yapılan alıntıdan öte bir durum, tamamen “kes yapıştır gazeteciliği”. Bütün gazeteler için durum aynı ama ben Hürriyet’ten yola çıkarak anlatayım; haberlerin üretilmesi için muhabirler, editörler gün içinde yoğun emek harcıyor ve ertesi gün bu haberler okurun ilgisine sunuluyor. Ama gazete çıktığı andan itibaren herkesin istediği gibi değerlendirebileceği “meta”lar haline dönüşüyor. Televizyonlar ve hele internet siteleri alıp kendi web sayfalarının vitrinine koyarak, kendi ürünleriymiş gibi sunabiliyorlar bu haberleri. İnternet sitelerinde çoğu zaman hiçbir kaynak gösterilmiyor, bazen de haberin dibine küçücük bir mahreç konularak savuşturma yoluna gidiliyor.

Hatta bazen bu iş, yazarların yazılarının tümüyle kopyalanmasına kadar varabiliyor. Bazı internet siteleri, gazetelerden seçtikleri yazarlarla kendilerine geniş bir yazar-çizer kadrosu oluşturabiliyorlar! Yazarlar, hiçbir bağlantıları olmayan sayfalarda boy gösteriyor. Buna ne hakları var?

Hem alıntı dediğimiz, bir haberden, bir kitaptan yani fikri bir üründen kaynak göstererek birkaç cümle almaktır. Bir fikir ürününü tümüyle kopyalayıp kendi ürünüymüş gibi sunmanın adı, alıntı değil olsa olsa çalıntıdır. Türkiye’de medya, bu etik problemi hukuki düzenlemelere gerek duymadan özdenetim yoluyla aşmak durumunda...

Bienaldeki şeffaf giysiler

Haberin Devamı

MODACI Cemil İpekçi’nin Mardin’deki Kasımiye Medresesi’nde düzenlediği defile kimi tartışmaları da beraberinde getirdi. 22 Eylül’de çıkan “İpekçi, ‘Kadın vücudu göstermem’ garantisi verdi” başlıklı haberde medresede haziran ayında düzenlenen bienalden bir fotoğraf vardı. Fotoğrafta, “Bienalde kadın mankenler şeffaf giysilerle görev aldı” deniyordu. Bienalin küratörü Döne Otyam, bu ifadenin kullanılmış olmasına üzülmüştü: “O bienali yaratırken Müslüman’ından Süryani’sine, yörenin tüm insanlarının inanç, gelenek, görenek, tüm muhtemel endişe ve düşüncelerine saygı göstermiş bizler, yayınlanan bu haberleri hak etmiyoruz ve asla da hak etmeyeceğiz.
Şeffaflık içi görünen diyebilirim, ‘şeffaf giysiler’ giyenlerin içine bakıldığında boydan aşağıya tayt giyilmiş olduğunu ve haberi yapan kişinin manken olarak düşündüğü kadınların aslında orada öğretmenlik yapan arkadaşlarım olduğunu da belirtmek isterim. Bu haberin Hürriyet’te yayınlanmış olması üzerine sizinle üzüntümü paylaşmak istedim. Bu işe emek veren, aylarını Kasımiye Medresesi ve Mardin’in birbirinden kıymetli mekânlarında geçiren bizlerin asılsız ve yanlış haberlerle yeniden gündeme gelmesi ve sanki medresede duyarsızlık, saygısızlık sergilemiş olduğum intibaının verilmesinden son derece rahatsız oldum.”

Haberin Devamı

Hâkim de sesini duyuramazsa

Haberin Devamı

SAADET Partisi ile ilgili “kayyum gerginliği” haberinin son satırları ilginçti. Hâkim Mustafa Altunbaşak, gazetecilere sinirlenmiş, “Ben kayyum kararı mı verdim? Parti yönetimine el mi koydum? Şimdi sizleri tutuklattırayım mı? Yapılan kayyum değil ki çağrı heyeti. Başkan halen başkan, GİK halen GİK” demişti.
Oysa hemen bitişikteki haberde “SP’ye kayyum atanması kararı partiyi böldü” deniyordu. Hâkimin “çağrı heyeti atadığı” yolundaki tepkisi bile “kayyum” haberini değiştirmeye yetmemişti.

24 Eylül’deki bu iki haber arasındaki çelişki, okurumuz Kaan Kurucu’nun da dikkatini çekmişti. “Hangisi doğru” diye soruyordu. Ben de iki haber arasındaki bu farklılığı “Kayyum tartışması” haberini yazan Turan Yılmaz’a sordum:

“TDK sözlüğüne göre kayyum, ‘Belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimse.’ O nedenle ‘Kongre Çağrı Heyeti’ adı altında bu işi yapmakla görevlendirilenlerden ‘Kayyum’ diye söz edilmesi yanlış olmaz. Zaten ilk günkü haberimizde ‘SP’yi kongreye götürmekle görevlendirilen çağrı heyeti’ diye yazdık ama kayyum ifadesini de kullandık. Okurun itiraz ettiği haberde gerçekten de sadece kayyum ifadesi geçiyordu. ‘SP yönetimine kayyum atanması’ ifadesi haberime sanıyorum sonra eklenmiş. Bu durum itirazın haklılığını ortadan kaldırmaz. Galiba haberlerimizi herkesin daha önceki haberleri okumamış olabileceğinden hareketle o olayı ilk kez kaleme alıyormuşçasına detayıyla yazmamız gerekiyor.”

Aslında sadece Hürriyet’te değil, genel olarak medyada “kayyum” dan söz edildi. Öyle yazılınca da “SP’nin geçici yöneticilere devredildiği” izlenimi doğdu. Halbuki mahkemenin kararı, üç partilinin “olağanüstü kongre çağrısı yapmak ile görevlendirilmesi”nden ibaret.

Gazetecilikte böyle. Kimi zaman, bir konuyu kısa yoldan anlatayım derken, sözcüklerin çekiciliğine kapılabiliyoruz. Öyle ki, kararı veren hâkimin kendini anlatma çabası bile fark edilemeyebiliyor.

Okurun uyarısından sonra konuya ilişkin haberlerde kayyum yerine “kongre çağrı heyeti” ifadesinin kullanıldığını da vurgulayalım.

Haberin Devamı

Bulmaca editöründen bulmacaseverlere

Haberin Devamı

BİLBUL Bulmaca eki Editörü B. Uğur Banoğlu, geçen hafta yayınlanan iki okur eleştirisini yanıtladı. Birinci eleştiride “kalın bıyık”ın yanıtının “pos” olması gerekirken yanlışlıkla “pog” çıktığı belirtiliyordu. Banoğlu, “Kalın bıyık TDK sözlüğünde hem ‘pos’ hem de ‘pog’ olarak geçer ve her ikisi de doğrudur” dedi. Banoğlu, bulmacalarda hep aynı sözcüklerin kullanıldığı biçimindeki ikinci eleştiriyi de açık yüreklilikle yanıtladı:

“Bilbul ekimizde yalnızca ortadaki büyük çengelde her gün 700’den fazla kelime kullanıyorum. Ve bu bulmaca her gün çıkıyor. Her bulmacada farklı kelimeler kullanmaya kalksam bu ayda 21 bin kelime eder ki, Türkçemizin dibini kazısam bu kadar kelime bulamam! Herkese seslenebilecek bir dergi hazırlamak zorundayım. Çünkü okurlarımız arasında 1’den 10 kadar her kesimden insan var. Araya bazı zor kelimeler girse de genelde bu tür kelimelerden uzak kalmaya çalışıyorum. Çünkü Bilbul eğitim değil, eğlence amaçlı bir konsepte sahip. (Keşke olanak bulabilsek de eğitime, uzmanlığa ait özel bulmacalar da yapabilsek.) Size basit gelen bulmacalar diğer okurlarımıza zor gelebiliyor. Bilbul gibi geniş bir kesime seslenen dergide ortak bir zemin oluşturmaya çalışıyoruz ve bu da gerçekten zor bir uğraş!” 

Haberle ilgili daha fazlası: