Güncelleme Tarihi:
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU
◊ Daha önce duymuş muydunuz, ne hissettiniz şarkıyı dinleyince?
- Hiç dinlemediğim bir şarkıymış “Cambaz”. Herkes cambaz dediğinde “Cambaz ip üstünde oynuyor” zannediyor. Halbuki bu, “Sen cambazsın, ben cambaz, aşkta cambazlık olmaz” diyen şarkı. Bir gece yarısı eski menajerim Ebru Sezgin’den geldi bana. Çok beni anlatan, cıvıl cıvıl bir şarkı. Herkesin yaptığından farklı bir şey yapmak istiyordum. Kendim bir şarkı yazmıştım, onunla çıkacaktım ama bu başka bir şey. Tam bir yaz parçası. İnsanları motive edecek bir şey istedim, tak diye önüme düştü. Ben Ebru buldu zannettim, meğer o senmişsin!
◊ Sizi de tanımıyordum ama “Bu şarkıyı mutlaka Deniz Seki’den dinlemeliyiz” diye düşündüm. Size bir türlü ulaştıramadım. Aradan 1 sene geçti, bir gün şarkıyı Ebru’ya dinletirken “Biliyor musun aslında şarkıyı Deniz okumalı” diye bahsedince, “Aa dur ben yollayayım” dedi... Tamamen gecikmiş bir tesadüf.
- Mürüvvet Kekilli adında bir kadın söylemiş vaktiyle. Çok ilginç bir portre. Murat Kekilli de yeğeniymiş. Şarkıya ilk tepkiler de muhteşem. Herkes şıkır şıkır oynuyor. Klibi de çok güzel oldu, tam karnaval. Klip sırasında şarkıyı bilmem kaç yüz kez dinledik, herkes dinledikçe daha çok sevdi. 14 Temmuz’da çıkıyor.
BAĞIRMAK, ŞARKI SÖYLEMEK DEĞİL
◊ Kenan Doğulu’dan Zuhal Olcay’a birçok isme vokal yaptınız, Yıldız Tilbe’den şarkı aldınız, Gülben Ergen’e şarkı verdiniz. Bütün bu isimler içinde müzikal bir ruh kardeşiniz var mı?
- Öyle bir şey hissetmedim ama her birini kendime çok yakın buldum. Hepimizin kendine özgü müzikal yolculukları, ruh halleri, yazı dilleri var. Yıldız Tilbe deyince akan sular durur, çok kıymetli bir yazar. Mesela bana verdiği “Kop Gel Günahlarından”... Herkes ben yazdım sanıyor.
◊ Hayatınızda çok mutlu hatırladığınız, dönüp tekrar yaşamak istediğiniz bir dönem
var mı?
- Yarışmada (Pop Show 95) birinci olduğum gün. Hiç unutamam. Bütün hayatımın en güzel günüydü. 1995, Bostancı Gösteri Merkezi. Nasıl kazık bir jüri! Sezen Aksu, Tarkan, Ajda Pekkan...
◊ Müzikal yolculuğunuzda neredesiniz? Siz biraz daha jazzy jazzy, nasıl desem Ajda Ajda başlayıp sonra bir dönem daha alaturka, arabesk...
- (Sözü kesiyor) Ben aslında Anglosakson tarafımı daha çok
seviyorum. Pop seviyorum, caz, Latin seviyorum. Ama yazdıklarımdan ister istemez arabesk, hüzünlü şarkılar da çıktı. Hepimizin içinde bir parça arabesk yok mu sence? Var. Çok bağırarak şarkı söylemeyi sevmiyorum. Müzik nüans demek. Sakin, güzel, “cool” ama neşeli. Böyle şarkılar beni benden alıyor. Kimsenin kulaklarını yırtmayacağı... Bağırmak şarkı söylemek değil.
HEPİMİZ MADDİ İMKÂNSIZLIKLAR YAŞADIK
◊ Pandemi, deprem, seller, orman yangınları... Bir sanatçı nasıl yaşıyor bütün bu halleri?
- Ay ay ay ayy... Hiç sorma, çok zor bir dönemdi. Kendimden vazgeçtim. İçime kapandım, elimden ne geliyorsa yapmaya çalıştım... Hepimiz maddi imkânsızlıklar yaşadık, müzisyen arkadaşlarımdan enstrümanlarını satanlar... Onlara mı üzüleyim, bir sürü insan öldü onlara mı üzüleyim... Arkasından da deprem...
◊ Siz de yakalandınız koronaya.
- Bir kere yakalandım. Ve dört aşıyla yakalandım, çok ciddi ve ağır atlattım. Keşke aşı olmasaydım diyorum şimdi. Bak vallahi billahi.
KENDİNİ AYNADA GÜZEL GÖRÜYORSAN BANA NE?
◊ Meslektaşlarınızın sahne kostümleri çok eleştiriliyor, bu eleştirilere yine meslektaşlarınız da katılıyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Bana çok saçma geliyor. Kim, nasıl hissediyorsa, kendini neyle iyi hissediyorsa onu giysin kardeşim. Ne eleştiriyorsun? Herkesin rengi belli, taşıyabileceği şey belli; bazı taşıyamayanlar da giyiyor ama o da onun tercihi. Kendini aynada güzel görüyorsan bana ne? Beni de eleştirmesin ama. Ben onu beğenmişimdir, onu istemişimdir. Mesela şimdiki modum, artık çok “casual” (gündelik) çıkmak istiyorum sahneye. Cicili bicili, taşlı tuşlu, payetli pullu şeyler değil de ayağımda spor ayakkabılar, daha maskulen kıyafetler, öyle çıkmak istiyorum. Ve bunu yapacağım, çünkü o zaman performansım daha çok artıyor.
◊ Neden?
- Öbür türlü topuklu ayakkabıların üzerinde tedirgin duruyorum. Çıktığınız her sahnenin altındaki platform başka olduğu için güvenemiyorum. Başıma birkaç kaza geldi. Sadece benim değil, birçok meslektaşımın. Altını boş bırakıyorlar sahnenin, çöken oluyor, kayan oluyor, led’i görmüyorsun, ışıklar gözünü alıyor... Hepimiz böyle meslek kazaları yaşadık. O yüzden rahat olursam ohh, oradan oraya hoplaya zıplaya saatlerce sahnede kalabilirim.
“İzole yaşadığım bir ilişkim var. Kendi içimizde. Ama aşka inancım yok. Artık aşk denen bir şey kalmadı. Sevgiye, saygıya inancım var sadece.”
AĞLAMA KOTAM DOLDU BENİM ARTIK
◊ Sahnede en çok hangi dekoltenize güvenirsiniz? Göğüs mü, bacak mı?
- Bacak! E lakabım Bayan Bacak... Bir çorap firmasından artık bir reklam falan gelsin, değil mi? (Gülüyor) Bir de benim gözlük takıntım var ve yüzüme her gözlük yakışıyor. Buradan duyurmuş olalım, “secret”ımızı yapalım. (Gülüyor)
◊ İki lafınızdan biri, “Aşk kadınıyım”. Peki aşktan yana dolu mu heybeniz?
- İzole yaşadığım bir ilişkim var. Kendi içimizde. Ama aşka inancım yok. Artık aşk denen bir şey kalmadı. Sevgiye, saygıya inancım var sadece.
◊ Ne o yani, alışkanlık mı oluyor
o zaman?
- Dostluk, arkadaşlık. Sohbet edebilmek, gülebilmek, eğlenmek. Çünkü ağlama kotam doldu benim artık. Ben zaten çok eğlenceli ve bıcır bıcır biriyim.
◊ Bir ipte iki cambaz oynar mı?
- Hayırrr! (Kahkaha) Oynayamaz, mümkün değil. Herkes oynamaya çalışıyor ama... Ne demek istediğimi anladın. Bir ipte sadece bir cambaz oynar. Bizim şarkımızdaki gibi “Sen cambazsın, ben cambaz” olmuyor yani.
Aileden eksikler olunca bayramın tadı olmuyor
◊ Bayram insanı mısınız? Hatırladığınız en eski bayram hangisi?
- Hiç bayram insanı değilim. Aileden eksikler olunca bayramın tadı olmuyor. Babam yok. 52 yaşında öldü, ben o zaman 24 yaşındaydım. Annem hasta. Bayram bana bayram gibi gelmiyor. Bir de bütün meslektaşlarımız için öyledir, bizim çalışma günlerimiz onlar, iş günlerimiz. Herkese özel olan günler bizim sahne telaşında olduğumuz zamanlar. Kurban Bayramı da böyle, Şeker Bayramı da, yılbaşı da. Tabii ki âdetlerimize göre halam, amcalarım, dayım, teyzem... Bir telefon konuşması, becerebilirsem bir ziyaret oluyor ama onun dışında bayram gibi değil yani. Böyle artık. O eski tatlar kalmadı. Yine de herkesin bayramını en içten dileklerimle tebrik ediyorum ve Allah herkese akıl fikir versin diyorum. Çünkü her şey çok karışık. Gençlere çok üzülüyorum. Eskiden “Ah keşke genç olsaydım, keşke şu yaşıma dönseydim” derdik; şimdi artık hiç öyle şeyler demiyorum. Ama hepsine çok güveniyorum, şahane bir nesil geliyor. Zekiler ve hepsi empati dolular.
◊ Tatil planları var mı, yazın ne yapacaksınız?
- Yazın beni deli gibi maraton bekliyor. Turnemiz başlıyor. Gaziantep, Diyarbakır, Bodrum, Urla, Yalova, Kuşadası, Çeşme, Çanakkale, İstanbul... Kocaman bir turne. Temmuzda hiç tatil yapamayacağım ama ağustosta 1 haftalık olsa bile bir es vereceğim.
◊ Nereyi seviyorsunuz?
- Enteresan gelecek sana ama Şirince’yi seviyorum.
◊ Hani şu kıyametçilerin toplaştığı yer değil mi orası?
- Evet, İzmir-Selçuk. Çok dinleniyorum orada. Urla’yı çok bilmiyorum. Orayı da biraz daha öğrenmek istiyorum. Bir kere gittim hayatımda. Bu sene 7’sinde gideceğim. Konser için. Onu bir merak ediyorum. Bodrum’u sevmeyen yok zaten. Alaçatı’ya bayılıyorum. Ama Şirince başka bir yer ya. Mutlaka gitmelisin. Başka bir yer. Başım dönüyor oksijenden.
Yahu kardeşim photoshop’suz fotoğraf yok artık
◊ Yine fıstık gibi olmuşsunuz. Ama hep fıstık gibi olup sonra tekrar kilo alıyorsunuz. Sibel Can sendromu mu, nedir bu?
- Yok! (Yine kahkaha) Ben bir ameliyat geçirdim. Neyse geçti, bitti. O dönem biraz kilo aldım. Annemin hastalığı da sarstı beni. Ama şimdi artık yeni bir Deniz doğuyor. Bu, ikinci doğumum gibi düşünüyorum. Meslek hayatımda da.
◊ Ne gibi?
- Çok sıkılmıştım bu meslekten Savaş. Diyordum ki; “Trilyonlarım olsa, trilyarlarım olsa bir dakika
durmam”... Ben öyle çok toprağa yatırım yapan biri de değilim. Her şeyin geçici, emanet olduğunu bildiğim için. Buna ruhlarımız da dâhil. Aslında yapmak gerekiyor. Çalışıyorum ama çok dağıtıyorum. Yedireyim, içireyim, herkes benden para kazansın, o yüzden ekibim kalabalık... Pandemide hepimiz cepten yedik, şimdi toparlanıyoruz.
◊ Instagram’da 1 milyon takipçiniz var. Şu çok konuşulan photoshop meseleniz... En son Hadise zannettik sizi...
- Ay yine geldi! Yahu kardeşim photoshop’suz fotoğraf yok artık dünyada. Herkes yapıyor. Evde oturan kadın da yapıyor. Tabii ki dozunu kaçırırsan sakil duruyor.
◊ (Baktım, kızıyor, sesi tizleşiyor, inadına uzatıyorum) “Ben ucunu kaçırmıyorum” diyorsunuz yani...
- Ucunu kaçırmıyorum. Zaten ben yapmıyorum photoshop’u.
◊ Kim yapıyor?
- Fotoğrafçım yapıyor, asistanım yapıyor.
◊ E demiyor musunuz “Bu da fazla kaçtı” diye?
- Hayır! Gayet de beğeniyorum. Kendimi beğeniyorum, bu kadar basit. Suyunu çıkarmıyoruz işin yani!
Yengeç’in önde gideniyim
◊ 1 Temmuz Kabotaj Bayramı’nda doğmuşsunuz. O yüzden adınız Deniz. Yengeç burcunun özelliklerini taşıyor musunuz?
- Ful. Fulün fulü! (Kahkaha atıyor) Çok seviyorum burcumu ama bazen “Bu kadar da sulu göz olunmaz ki kardeşim” diyorum. Yükselenim Başak. Düzen kadınıyım ben. Konfor, düzen... Gittiğim küçücük bir yeri bile kendime göre uydururum ve renklendiririm, çiçeklendiririm. Yengeç’in önde gideniyim yani.
◊ Bir yandan şöhret, yetenek, para, aşk... Diğer yandan acı olaylar... Dönüp kaderinize baktığınızda
şanslı bir insan mısınız, şanssız biri mi?
- Çok şanslı bir insanım. Neden biliyor musun? Çünkü herkesin hobisi olan müzik, benim mesleğim. Bileğimde kocaman altın bileziğimle doğdum. Ve ruhumda Yaradan’dan akan çok güzel bir enerji var. Bundan daha büyük bir şans olabilir mi? Yaşama her şey dahil. Hastalık da sağlık da, üzülmek de sevinmek de, para da parasızlık da. İnsan olmak böyle bir şey zaten, her şeyi yaşıyorsun.
◊ En sık kullandığınız atasözü hangisi?
- Aaa zor soru. Dur bakayım, galiba “Gözüne yaş, ayağına taş değmesin”... Sevdiğim insanlar için kullanırım. Oldu mu bu? Bir de şu anın en güzel atasözü “Damlaya damlaya göl olur”. Bence bu koşullarda söylenebilecek en güzel laf.
◊ Röportajdan önce sizi tanıyan kiminle konuşsam “Dostlarına çok vefalıdır” lafını duydum. Peki siz doğru insanları dost seçebildiniz mi?
- Dost bildiğim ama dost olmayan kişiler, yanıldığım çok oldu hayatımda. Ama onların hepsini süzgeçten geçirdim. Artık çok az, bir avuç kadar insanım var. Doğrusu da bu.