Güncelleme Tarihi:
Dışarıdan bakınca gizemli ve cool bir havası var. Ama onu tanıdıkça duvarları yavaş yavaş iniyor. İçinden o tatlı gülümsemesi çıkıyor. Gerçekten yakışıklı ve ilginç bir aurası var. İnsan sırrını çözmek için yüz hatlarını tek tek incelemek istiyor. Düşünerek ve bir önceki cümlesi sonrakini bütünleyecek şekilde konuşuyor. “En büyük lüksümün, aklımdan geçeni söyleyebildiğim yerler olduğuna kanaat getirdim” diyor ve gerçekten Kaan’a o alanı tanırsanız sohbetinin tadına doyulmuyor. Şu sıralar çok yoğun çalışıyor ama işi yoksa bazen kitap okuyor, bazen bir şeyler izliyor. Şimdilerde de sadece senaryo okuyabildiğini söylüyor. Kaan Urgancıoğlu’nu bir izin gününde yakalıyor ve muhabbete başlayıp iç dünyasına dalıyoruz.
*Hem popüler hem gizemlisin. Bunu nasıl başarıyorsun?
Kendimi anlamaya, tanımaya çalışıyorum. Dürüstçe kendimle yüzleşiyorum; hayatta ne istiyorum, neyi neden yapıyorum... Takdir edersin ki bu da çok zor. Acılı süreçler getiriyor. Daha kendimi bilmediğimi bildiğim bir noktada “Ben buyum” diye ortaya çıkmak istemiyorum çoğu zaman. Bu da belki bir gizem duygusu yaratıyor olabilir. Ama şöyle söyleyebilirim, kendim gibi davranmaya çalışıyorum. Kendim gibi olmadığım yerlerde mutlu olamıyorum. En büyük lüksümün, aklımdan geçeni söyleyebildiğim yerler olduğuna kanaat getirdim. Bunu yapamadığım yerlerde de iyi hissetmiyorum, iyi hissetmeyince iyi hissettirmiyorum. Bir açıklama yapmak da hoşuma gitmiyor çoğu zaman.
*Neden?
Çünkü bana sorulan soruların cevabını bilmiyorum. Hayatı el yordamıyla yaşıyorum. Sonra bakıyorum, bir şey söylüyorum, bilmişlik etmişim gibi geliyor.
*“Kendimi anlamaya çalışıyorum” dedin. Peki, kendinle ilgili gözlemlerin neler?
Tanımlamak kısıtlanmak gibi geliyor. Oysa insan çok daha geçirgen. Ama ben bir şeyleri, başıma gelenlerden anlayan biriyim.
Magazin kısa yol
*Nasıl yani?
Genelde başıma bir şey geldiğinde geri dönüp bakarak; nasihatleri, o söylenen sözleri yaşadıklarımla eşleyerek demlenip anlayabiliyorum. Kendimde gözlemim bu.
*Magazinde çok görünmeden sadece oyunculuk yaparak da ünlü olunabileceğinin bir kanıtı gibisin. Sadece işle var olmak senin tercihin miydi?
Bu yorumun için teşekkür ederim. Bir keresinde “Uzun yoldan gitmek istiyorum” diye bir cümle kurdum. Bunun magazin kısmını biraz daha kısa yol olarak görüyorum. Ve hızlı çıkışların da hızlı düşüşleri olur. Ama “Böyle karar verdim ve böyle oldu” demek de bana biraz fazla iddialı geliyor.
*Magazin basınıyla olan ilişkini Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde esprili bir dille anlatmıştın, çok takdir toplamıştı. Yine de zaman zaman yanlış anlaşıldığını düşünüyor musun?
Bazen söylediğim bir cümle yanlış anlaşılıyor, bazen de olayın içeriği bilinmeden kulaktan dolma bilgilerle farklı yere çekilebiliyor. Onlar da ben de çalışırken bir sorun yaşamıyoruz. Mesela sete geldiklerinde ya da
bir lansmanda... Ama onlar çalışırken ben özel hayatımın sınırları içindeyken karşılaşmalarımızda sarkastik ve hazır cevap olmamdan ötürü yoruma açık bir alan oluşuyor. Bu zaman zaman magazincileri ciddiye almıyormuşum gibi görünse de aksine yaptıkları işi ve gösterdikleri emeği değerli buluyorum. Yanlış anlaşılma kaygısı içinde, olmadığım bir ben olarak karşılarına çıkmanın samimiyetsizlik olacağını düşünüyorum asıl.
*Genelde yaptığın işlerle ilgili söyleşiler veriyorsun. Senin dünyana dair çok şey bilmiyoruz. Bizi şu anki Kaan’ın dünyasına götürsen... Orada neler var?
Ciddiye almakla önemsemek arasında bir yol arayışı içerisindeyim. İnce düşünmeyi
seviyorum ama bu her zaman mümkün olmuyor ve düşünemediğimde mutlu olmuyorum. Ama olabildiğince yaptığım her şeyden keyif almaya çalışıyorum.
*“Tanımlanmak kısıtlanmak gibi geliyor” dedin ama seninle ilgili bazı şeyler var kafamızda; cool mesela, ya da seni tanımadan önce biraz soğuk gibisin. Öyle bir duvarın var mı?
Bir duvarım ve kalkanım var. Kullanmak durumunda kalmamaya gayret ediyorum şu sıralar.
Kalkanlı hale geliyoruz
*Nedir o duvarın sebebi?
Çocukluktan gelen kilitlenmiş duygularımız olabiliyor; suçluluk, yetersizlik, değersizlik gibi. Hepimizde böyle kilitli majör duygular var, üzerlerine gündelik duygular da biniyor. Bunlar çok güçlü ve kapalı kutularda oldu-
ğunda duvarlı, kalkanlı hale geliyoruz. Basit kazalarda bile o majör duygular su yüzüne çıkabilir.
*Ne indirir bu duvarları?
Kilitli olan, daha önce yaşanmış olan ‘travmatik’ şeylerle yüzleşmek indirir. Aslında duygularımızla bir şekilde pakt imzaladığımızda daha kalkansız hale geliyoruz.
Başkasının şefkati sürdürülebilir olmuyor
*Dertlerin neler?
En çok kendime kızıp en çok kendimle uğraştığımı fark ettim. Yapamadıklarımla ilgileniyor, kendime şefkat göstermeye çalışıyorum. Çünkü bir başkasının gösterdiği şefkat çok sürdürülebilir olmuyor.
*Kendine o şefkati yeterince gösterebiliyor musun?
Fena değil, en azından kendime daha az kızıyorum. “Tüh ya” dediğim duygularım azaldı. Bir de bu vücutta, bu ruha, olabildiğince, hayatın potansiyelini en yüksek şekilde yaşatmaya ve kendimin en iyi versiyonunu yaratmaya çalışıyorum. Tabii ben iyiye gitsem de dünya nereye gidiyor? Böyle bir de gerçek var. Hep birlikte bunu idrak etmeye geçmemiz gerek.
*”Dünya nereye gidiyor” diye sordun. İklim krizi gibi. konularla ilgileniyor musun? Örneğin gelecek nesiller ihtiyaçlarını yeterince karşılayabilecekler mi sence?
Sence? Böyle bir dünya için bugünden bize düşen görevlerin farkına varmamız ve çalışmamız lazım. Sürdürülebilirlik bunun en büyük adımlarından biri. Son yıllarda çok duymaya başladık ama gerçekten ne olduğuna hâkim miyiz? Tüm dünya iklim krizinin etkileriyle baş etmeye çalışıyor.
Ben de bu gezegenin bir bireyi olarak üzerime düşeni yapmak istiyorum.
Bu yüzden önceliğim, bu dünyanın geleceğini dert edinen ve bu konuda sorumluluk üstlenen markalarla çalışmak. Çünkü bu durumu ciddiye almazsak dert edindiğimiz diğer tüm konular önemini yitirecek.
*Şu sıralar da böyle bir işbirliğin var sanırım...
Evet, Siemens Ev Aletleri’yle hep bu fikirler üzerinden yola çıktık. Özellikle “Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden, bugünün ihtiyaçlarını karşılamak”... Üretim, çeşitlilik ve tüketimin devamlılığı sağlanırken toplumsal ve ekolojik olarak da devamlılığı sağlayabilmek. Siemens Ev Aletleri gibi sürdürülebilir bir yaşam için çalışan, dünyayı korumaya önem veren, bunun için yenilikçi teknolojiler geliştiren bir markayla çalışmak, beni mutlu ediyor.
Bir sürü güler yüzle karşılaşıyorum
*40’lar başlıyor. Yaş olarak 10’lu rakamlara büyük anlamlar yükleriz. Sende de yenilikler oldu mu?
Sürekli oluyor. Geçen seneden daha farklı hissediyorum. Mesela hayatta olursam 60’larımda ne olur diye merak etmeye başladım.
*Ne olur?
Daha az çabayla daha sağlıklı yaşamaya, daha esnek davranmanın yollarını keşfetmiş olmaya niyet ediyorum. Kendimden daha çok geçerim, ne vereceğimle daha çok ilgilenirim...
Zaman çok kıymetli
*En çok izlenen dizilerden biri olan ‘Yargı’nın başrolüsün. Hayatı bu kadar şöhretli olarak yaşamak zor mu?
Hayatı her türlü yaşamanın zorlukları var. Ben kolay taraflarına bakıyorum.
*Nedir o kolay taraflar?
Gün içinde bir sürü güler yüzle karşılaşıyorum. Beni tanımayan insanlar bana gülümsüyor. Bu büyük bir şans.
*En iyi erkek oyunculardansın, iyi işler yapıyorsun. İçinde senin olduğun işler çok izleniyor. Bu bir sonraki işleri seçerken yük oluyor mu?
Bu söylediğin “İçinde sen olduğun için izleniyor” lafı beni çok mutlu eder. Çünkü takip ettiğim yönetmenler
olsa da ben de daha çok oyuncuların seçtiği projelere göre işleri izliyorum. Ve hep o oyunculardan biri olmak da mutlu eder. Yük demeyelim de doğru olduğuna inandığım projelerle karşılaşmak bazen zaman alıyor.
*Nedir seçtiğin işlerin farkları?
Mesela ‘Yargı’ ve ‘Aşk 101’ meseleleri olan işler. ‘Aşk 101’de aşkı işledik ama bence aşk çok sanatsal bir konu. Aşkı anlamıyorum ama hayat çok güzel diyemiyorsun. İkisi çok paralel gidiyor. ‘Yargı’ da öyle, derdi olan bir iş. Kendi yargılarımız, önyargılarımız neler? Kırmızı çizgilerimiz ne? Kime karşı?Adalet duygumuz ne kadar? İnsanlar saatlerini verip izliyor, zaman çok kıymetli, oradan türetilecek bir mana olmalı.
Kendimi Afyon bozkırlarında at binerken buldum
*İzmir doğumlusun. Oraları nasıl anlatırsın?
Ege dünyanın özel bir yeri. Aslında Tireliyim. Atalarım oralı. Gelecekte orada vakit geçirmek istiyorum.
*Gözlerini kapattığında çocukluğuna dair ilk ne hatırlıyorsun?
Dedemi… Annem ve babam genç yaşta çocuk sahibi olmuş. Hafta sonları dışarı çıkarlardı. Beni dedemle anneannem alırdı. Pencerenin önünde onların gelmesini beklerdim. 3 yaşında falandım. Sonra Çeşme’ye giderdik.
*Marmara Üniversitesi’nde sermaye piyasası ve borsa okumuşsun. Mezun oldun mu?
Son dakikada, sekiz yılda mezun oldum (gülüyor). Ardından Kadir Has Üniversitesi’nde film ve drama üzerine yüksek lisans yaptım.
*Geçen Emel Müftüoğlu’nun bir klibinde sana denk geldim, inanamadım. Oyunculuk o zaman mı başlıyor?
Evet. Emel Müftüoğlu’nun ‘Gel Günaha Girelim’ klibini çekmek için Deniz Akel, Çeşme’ye gelmiş. Biz de arkadaşlarımızlaydık, tesadüfen bir yerde karşılaştık. “Grup olarak gelseniz, klipte oynasanız, cıvıl cıvıl bir klip çekmek istiyoruz” dedi. Klipteki herkes gerçekten arkadaşımdı.
*Orada mı keşfedildin?
Bir gün ‘Karaoğlan’ projesi için rahmetli Meral Okay ile Demet Akbağ karşılaşıyorlar. Meral Okay “Proje hazır, Karaoğlan’ı bulamıyoruz” diyor. Demet Abla’nın rahmetli eşi Zafer Abi de (Çika) İzmirli. Demet Abla o günü “Denize girerken başım suya değdi ve gözümün önüne fotoğrafın geldi” diye anlattı. Sonra fotoğraflarıma bakıp çizimlerdeki Karaoğlan’a çok benzetiyorlar. Kendimi Afyon bozkırlarında at binip oyunculuk yaparken buldum.
Bir kadının, bir erkekten çok daha boyutlu olduğunu öğrendim
*Âşıkken nasılsın?
Tanımsız.
*Kontrollü müsündür?
Aşkı anlat bana, sana cevap vereyim.
*Kalp çarpıntısı diyebilirim…
Heyecan yani, heyecanlıyken kontrol sahibi olabilir misin? Teşekkürler, cevabım bu kadar Hakan (gülüyor).
*Kadınlardan şimdiye kadar ne öğrendin?
Hayattan bugüne kadar ne öğrendin demek gibi bir şey bu. Bir kadının çok incelikli, derinlikli ve bir erkekten çok daha boyutlu olduğunu öğrendim.
Bu da keza hayatın da aslında incelikli ve boyutlu olduğunu gösterdi.
*Peki, ailendeki kadınlar… Onlardan hayatını etkileyen öğretiler aldın mı?
Anaerkil bir aileydi bizimki. Annemden dürüstlük, diyebilirim. Babaannem “Su içtiğinde bile şükret” derdi. Ne kadar doğruymuş. Anneannem “Çalışana acımam. Kazancın mutlaka acıyla gelir” derdi ve çalışkanlığı bana öğretmiştir.
Pınar’la çalışmak çok keyifli. İşine saygılı, özverili, umutlu...
*Kanal D’de ‘Yargı’nın ikinci sezonu devam ediyor. Onlarca bölümün ardından duygu olarak sana kalan ne oldu?
Birlikte iş yaptığımız insanlarla birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Bir aile ve birlikte bir şeyi başarma duygusu var.
*‘Yargı’da önyargıları görüyoruz. Sen ne kadar önyargılısın?
Bir şeyin farkında olursan o şifalanır. Sobelemek gibi. Bu sebeple “Hayır, değilim” dersem dürüst bir yanıt olmaz. Farkında olmadığım bir sürü önyargım vardır, ben de o önyargılarımı sobelemeye çalışıyorum.
*Yargı kavramıyla aran nasıl?
Yargı ismini ilk duyduğum andan beri çok seviyorum. Çünkü önü, arkası, sonu, tarafı yok bence. Kendisi yeterince hayattan kopuk bir durum. Kısıtlı bir gerçeklik yargıya sahip olabilir.
*Biraz daha açsak…
Biz şu an içinde yaşadığımız zaman ve koşullar içinde yargılara sahibiz. Bizi ruhumuzdan ayrıştırıp üçüncü boyuta hapseden bir durum yargı aslında. Kişisel yargılardan bahsediyorum burada tabii. Onun haricinde birlikte yaşamanın birtakım koşulları var, bu yüzden birtakım yargılarda mutabık kalıyoruz.
*Dizide Ilgaz ve Ceylin çok sevildi. Pınar Deniz’le çalışmak nasıl?
Çok keyifli. Hayat enerjisi çok yüksek. Çok neşeli. İşine çok saygılı, özverili, umutlu. Ondan öğrendiğim şeyler var. İşini önemsiyor ama bunu ciddiyet duygusuna düşmeden keyif alarak yapıyor.