11 Nisan’da çıkan Lefkoşa kaynaklı haberin spotu şöyleydi: “Kayıp Rum ve Türklere ait kemiklere DNA testi yapan Rum Genetik Araştırma Enstitüsü, BM görevlisi olarak çalışan Türklere verilere ulaşım engeli koyunca kriz çıktı. BM, Enstitü ile anlaşmayı yenilemedi. 8 bin Türk’ün DNA örneği kurumun elinde kaldı.”
Hürriyet’in bu haberi Kıbrıs’ta tartışma yarattı. KKTC Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, haberin ardından Rum tarafını suçlayan bir açıklama yaptı. Yenidüzen gazetesinde yazan Sevgül Uludağ ise haberi eleştirdi:
“Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum genetikçilerle birlikte sorunsuz çalışıyor ve verilere ulaşmalarına da bir engel bulunmuyor. Genetik Enstitüsü’nün elinde bulunan 8 bin DNA örneğinden yalnızca bin kadarı Kıbrıslı Türk kayıp yakınlarına ait, geriye kalan örnekler Kıbrıslı Rum kayıp ailelerinden alınmış.”
Yenidüzen gazetesinin Okur Temsilcisi ve aynı zamanda Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman İrvan da, “Çatışma gazeteciliği zarar veriyor” başlıklı yazısında bu konuyu değerlendirdi: “Gazetecilerin, iki yönetimin de desteklediği ve büyük özveriyle çalışan Kayıp Şahıslar Komitesi ile ilgili haber yaparken daha dikkatli olmaları ve çalışmalara zarar verecek sansasyonel haberlerden kaçınmaları gerekir. Sevgül Uludağ’ın ifadesiyle, bu insani konuya politika bulaştırılırsa olan yine kayıp yakınlarına olacaktır. Gazetecilerin daha duyarlı davranmaları ve çatışma gazeteciliği anlayışını terk etmeleri en büyük temennimdir.”
Rum değil Enstitü kilidi
Uzmanlık alanı medya etiği olan Prof. Dr. İrvan’ın değerlendirmelerini dikkate almamak olmazdı. İrvan’ın yazısı üzerine ben de haberi ve tüm gelişmeleri inceledim. Haberde imzası olan Ömer Bilge arkadaşımız ile de görüştüm.
Vardığım sonuç şu: Haberdeki, “8 bin Türk’ün DNA”sı ifadesi yanlış. 8 bin, Rum ve Türk kayıplarla ilgili DNA örneklerin toplam rakamı. Ama kabul etmek gerekiyor ki, haberde yazıldığı gibi bir kriz var ortada. Nitekim BM Kayıp Şahıslar Komitesi’nin Kıbrıslı Türk üyesi Gülden Plümer Küçük, AA’ya yaptığı açıklamada Enstitü ile sorunlar yaşandığını doğruladı. Komite, uluslararası bir laboratuvarla anlaşmak için ihaleye de çıktı.
Böyle bir krizi görmezden gelmek yanlış olurdu. Kayıpların bulunmasını sağlayacak olan krizi duyurmaktır. Ancak kriz, bir Türk, bir Rum ve bir de BM temsilcisinden oluşan üç kişilik komite ile Rum Kesimi’ndeki Genetik ve Nöroloji Enstitüsü arasında yaşanıyor. Hatta Komite’nin Rum üyesi de sorunun yol açtığı baskılar yüzünden istifa etmek zorunda kalmış. DNA verilerini kilitleyen “Rum” değil “Enstitü”!
Enstitü’nün engellediği DNA’lar da sadece Türklere ait değil; hem Türk hem de Rum kayıp yakınlarına ait. Yani kilitlenen sadece Türk DNA’sı da değil!
Kısacası, haberdeki temel veriler doğru da olsa, “Türk DNA’sına Rum kilidi” başlığı ve sunumu gerçeği yansıtmıyor. Hem de haksız yere genelleme yapılarak bütün Rum toplumu suçlanıyor. Böylece zaten çatışma halinde olan iki toplum arasındaki nefret duygularını daha da artıracak bir söylem ortaya çıkıyor maalesef.
Afrika değil Beç tavuğu
SEDAT Ergin, Hollanda Kraliçesi Beatrix’in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onuruna düzenlediği akşam yemeğini, renkli ayrıntılarıyla yazmış, menüdeki yemekleri de sıralamıştı. Güney Afrika’da katıldığı avdan yeni dönen okurumuz Nejat Üner, yemeklerden birinin “Kuzu mantarlı Afrika tavuğu (Guinea fowl)” olarak yazılmasına itiraz etti:
“Guinea fowl, Afrika kıtası orijinli bir kuştur. Ama genetik olarak tavukgillerden değildir. O nedenle de ‘Afrika tavuğu’ değildir. Bu kuş, Türkiye’de ‘Beç tavuğu’ olarak adlandırılır ve kümeslerde diğer tavukgillerle birlikte yetiştirilmektedir. Osmanlı döneminde Viyana’dan getirildiği için ‘Viyana tavuğu’ anlamına bu isim verilmiştir. Beç, Osmanlı Türkçesinde Viyana şehrinin adı olup Türkçeye Macarca Bécs adından geçmiştir.”
Tarih bilgisiyle bezeli bu eleştiriyi Sedat Ergin’e ilettim. Ergin, eleştiriyi yanıtlarken “Guiena fowl” adıyla ilk kez o akşam karşılaştığını söyledi:
“Yediğimde de doğrusu tam ne olduğunu çıkartamadım. Ertesi sabah yazımı yazarken çalışmalarımda sıkça başvurduğum seslisozluk.com sitesinde ‘Guinea fowl’a ‘1. Beçtavuğu, 2. Afrika tavuğu, 3. Sudan tavuğu’ olmak üzere Türkçe üç karşılık verildiğini gördüm. Altında İngilizce yapılan üç ayrı açıklamada da ‘African bird’ tanımlaması yapılıyor, bu hayvanın Afrika kökenli olduğu belirtiliyordu. Bu da ‘Afrika tavuğu’ seçeneğine yönelmeme yol açtı. Keyfiyet budur.”
Yanlışı kabul
FENERBAHÇE’nin CAS’ta açtığı davayla ilgili ilk haber, Hürriyet’te 7 Nisan’da çıktı. “CAS için UEFA ile anlaşma” başlıklı haberde Fenerbahçe’nin CAS’ta açtığı davadan feragat edeceği belirtiliyordu.
11 Nisan’da çıkan “CAS davası takvimde yok” başlıklı ikinci haberde de F.Bahçe davasının takvimde yer almaması, Hürriyet’in, davanın geri çekildiği haberinin doğruluğunun kanıtı olarak sunuluyordu. Haberde “Davanın geri çekildiği muhtemelen bugün ortak bir açıklama ile duyurulacak” deniliyordu.
Fenerbahçe Başkan Vekili Nihat Özdemir, beklenen açıklamayı 14 Nisan’da yaptı. Ama Hürriyet’in yazdığı gibi, dava geri çekilmemişti, duruşma 18 Haziran’da yapılacaktı!
Buna rağmen Özdemir’in açıklamasının yer aldığı spor sayfalarında, haberin kenarına “Hürriyet duyurmuştu” patlangacı konmuştu. 7 ve 11 Nisan’daki iki haberin kupürlerinin altına da “Hürriyet, Fenerbahçe’nin UEFA ve TFF aleyhine açtığı dava ile ilgili gelişmeleri böyle duyurmuştu” yazılmıştı.
İyi ama, Hürriyet’in yazdıkları doğru çıkmadı! Davanın geri çekilmediği ortaya çıkınca “Biz duyurmuştuk” demek yerine, yazılanların yanlış çıktığını kabul etmek daha şık olurdu. Tabii perde arkasındaki bazı gelişmeler nedeniyle karar değiştiyse onlar da okuyucuya aktarılabilirdi.
Kaldı ki, taraftar okurlar, takımlarıyla ilgili her gelişmeyi dikkatle izliyorlar. Bir yanlışı farklı şekilde sunarak onların gözünden kaçırmamız mümkün değil.
Okurdan kısa kısa
Murat S.: 2 Nisan’da yayımlanan “Cepte beyin kanseri delili bulunamadı” haberinde cep telefonunda tehlike olmadığını yazıyorsunuz. Aslında IARC’ın o raporunda zararlı veya zararsız olduğu konusunda kesin bir ifade yok. Ayrıca rapor, yeni değil, yeni bir şey de söylemiyor. Bu rapordaki eksikleri vurgulayan, tıbbi yargının “olası kanserojen”den öteye gitmesi gerektiğini savunan bilim adamlarının eleştirileri haber olmayı daha çok hak ediyordu.
Koray Kılınçat: 13 Nisan’da “Rekabet Kızıştı” haberinde Messi ve Ronaldo’nun resimleri kullanıldı. Ronaldo, dört yıldır Real Madrid’de oynuyor. Ama ilk sayfadaki resim Ronaldo’nun, Manchester United formasını giydiği döneme ait. Bu resme yer vermenizi haber kültürü açısından doğru bulmadım.
Caner Şişmantürk: Bilbul ekinizdeki “futoshiki” bulmacasında hep aynı ibare duruyor: “5 yıl kadar önce Japonya’da ortaya çıkan bu oyun...” 6-7 yıldır bu bulmacaları çözerim, ama nasıl bir 5 seneyse, yıllardır ne uzadı, ne kısaldı!
Ünsal Tozar: 14 Nisan’da Ekonomi sayfasında -ilan çokluğundan olsa gerek- Yatırım Fonları Tablosu, sanırım 4 puntoyla yazılmış. Fonlar her ne kadar aktüalitesini kaybetse de takip edeni olduğundan, böyle kullanılacaksa gazete ile plastik bir büyüteç vermenizi tavsiye ederim.