Yaşama dair fotoğraflar: Adem Akçay

2dk okuma

90. sayımızda Tanıyalım sayfamızın konuğu; sahne, konser ve yaşama dair her anı ölümsüzleştirmeyi seven genç fotoğrafçı, Adem Akçay.

Haberin Devamı

Öncelikle sizi tanıyarak başlamak isteriz. Adem Akçay neler yapıyor?

1993 İstanbul doğumluyum. Halen İstanbul’da yaşıyorum. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Profesyonel anlamda ekonomi haberciliği geçmişinden sonra şu an meslek hayatıma PR sektöründe devam ediyorum. Bunlar dışında aktif olarak 8 senedir fotoğraf çekiyorum.

 

Fotoğrafçılığa nasıl başladınız? İlk profesyonel deneyiminiz nerede/nasıl oldu?

İletişim fakültesi öğrencileri, hele ki bölümü radyo, sinema ve televizyon olunca elinden kamera ve fotoğraf makinesini düşürmez. Bu anlamda farklı bir arayışa girer. Üretebilmek adına ilk zamanlar hem hikaye hem de fotoğraf biriktirmeye başladım. Salt gerçeklik beni çok etkiledi. Gerçekliğe tanıklık edebilmenin bir unsuru olarak sokakların kurgu dışı gerçekliği her zaman kayda değer bir şeyler hissettirmiştir bana.

Fotoğrafçılıktan hiçbir zaman maddi bir beklentim olmadı. Ancak zamanla profesyonelleştim ve bu piyasada para kazanmaya da başladım. Bana profesyonel anlamda ilk işimi öneren kişi Münir Atamer’dir. Münir Bey ile tanışıklılığımız Türkiye’nin en köklü metal müzik kalelerinden biri olarak gösterilen Taksim Dorock Bar sayesinde gerçekleşti. O dönem mekanda çıkan gruplar adına sahne fotoğrafları çektim. Hem keyif aldım hem de çektiğim fotoğraflar konuşulur oldu. Münir Bey daha sonra Dorock markasını Kadıköy’e taşıdı. Tek bir tarza değil birçok konsepte hitap eden dev bir mekan o dönem tüm İstanbulluları heyecanlandırmıştı. Ee tabii bizim gibi sahne çekmeyi seven fotoğrafçıları da. Burada Zafer Kayıkçılar ile birlikte görev yaptık. Kendisi belki de İstanbul’un en eski mekan fotoğrafçılarından biridir. Böylelikle birlikte başladığımız bu macera sayesinde yetenek alanım olan fotoğrafçılık, profesyonel bir kimliğe bürünmüş oldu. Hem sahne hem de etkinlik çekimleri gerçekleştirdim.

Haberin Devamı

 

“Sokakların kurgu dışı gerçekliği her zaman kayda değer bir şeyler hissettirmiştir bana.”

 

Genellikle konser, etkinlik fotoğrafları çekiyorsunuz. Devamlı hareket halinde olan ortamlarda sizi en çok zorlayan ne oluyor?

Çekeceğiniz şey hareket halindeyse fotoğraf çekiminiz daha zordur doğal olarak. Tabii enstantane ile gerçekleştirmek istemediğiniz farklı fantezileriniz yoksa. Hareketlilik sizin için daha fazla hareketlilik demektir. Kondisyonunuzun yüksek olması gerekiyor. Fotoğraf çekebilmek için belli başlı alışkanlıkları kazanmış olmalısınız. Elinizi güçlendiren asıl unsur mekanda çıkan grupları ve sanatçıları iyi bilmekten geçiyor. Belli bir aşamadan sonra o sanatçının nerede nasıl tepki verdiğini bilmek aslında daha özel bir görüntü oluşturuyor.  Bunun için hem biraz zaman hem de deneyim gerekiyor. Haliyle tüm hareketliliğinizi ona göre önceden tahmin edebiliyorsunuz.

Haberin Devamı

 

Teknolojinin her geçen gün ilerlemesiyle fotoğraf makinelerinin yerini cep telefonları aldı. İki çekim arasındaki farklar neler?

Haberin Devamı

En temel fark boyut ve kalite. Gelişen teknoloji birçok şeyi ceplerimize taşımayı amaçlıyor. Ancak bir fotoğrafçı olarak her ikisinin farklı amaçları olduğuna inanırım. Fotoğraf makinesine dokunmayan biri bence fotoğrafçı değildir. Son dönemlerde sürekli konuşuluyor. Son çıkan akıllı telefonların fotoğraf makinelerini aratmadığı yazılıp çiziliyor her yerde. Ancak bu noktada yapılan araştırmalar ve çıkan sonuçlar ortadadır. Kalite ve boyut farkı cep telefonlarının profesyonel fotoğraf makinelerinde yetişemediği bir alandır. Bu haliyle fotoğrafçılık makineye dokunabilmekten geçiyor. Ama elbette insanların bir şekilde fotoğrafçılığı cep telefonları ile de gerçekleştirmesinde sakınca görmüyorum.

 

O konserlere girmek, kulislerde yer almak da biraz sosyal çevre gerektiriyor. Yeni fotoğrafçılığa başlayacak arkadaşlarımıza önerileriniz neler olur?

Haberin Devamı

Sahne ve konser fotoğrafçılığının bana kattığı en önemli şey birçok sanatçı ve menajerle birlikte tanışıp konuşabilme fırsatıdır. O insanlardan takdir görmek işin en keyifli tarafıdır. Tabii bir de bu ilişkiler dışında kulis tarafı var. Bir sanatçının binlerce insan karşısına çıkmadan yaşadığı tüm hareketliliği gördüğünüz taraf. Kulisler değerli ve arkadaşlık zemini kuvvetli alanlardır. Bunlardan hareketle fotoğrafçılığa başlayacak olan arkadaşların öncelikli olarak iletişim becerilerinin güçlü olmasını ve sosyal çevrelerini geniş tutmalarını öneririm. Sonuç olarak piyasa dar ve herkes herkesle iş yapıyor. Fotoğraf tekniği her zaman geliştirilebilir. Tabii yetenek biraz da sizin içselleştirdiğiniz fotoğraf algısıyla alakalıdır. Profesyonel olmak zor ve kısıtlı bir alanı kapsıyor. Bu sebeple herkesin kendini kanıtlayabileceği bir sürece ihtiyacı vardır.

 

Röportaj: Tuğba Badal

Haberle ilgili daha fazlası: