Yalnız olmak bir lanet gibidir. Sokağın ortasında yüksek sesle adının söylenmesi gibi. Toplum içinde parmakla gösterilmek gibi. Neden yalnız olduğunu sorar dururlar mesela. Ama kimse sevgilisi olan birine “neden sevgilin var?” diye sormaz.
Söylemeye çekindiğimiz, sanki öyle değilmişiz gibi davranmak zorunda olduğumuz bir birliktelik gibidir yalnız olmak. Yalnız olmak, yalnız olan için iyi biri olmasına rağmen dışarıdakiler tarafından yardıma muhtaçlık gibi algılanır. Neden yalnız olduğunu sorar dururlar mesela. Ama kimse sevgilisi olan birine “neden sevgilin var?” diye sormaz. Ne zamandır yalnız olduğunu da sorarlar. “Doğduğum günden beri yalnızım” diye bir cevap versen bu soruya, kendi halinde bir zavallı herhalde diye uzaklaşırlar senden. Zavallı? Yalnızlığının yanına ne koyarsan koy, sorarlar. Onlar hiç durmadan sorarlar. Kar yağdığında dışarı çıkıp kar topu oynamanın elzem bir şey olması gibi ya da yeni yıla girerken mutlaka iyi seneler dilemen gerekiyormuş gibi. Kar yağarken evde oturmayı sevebilirsin. Oysaki sen, iyi seneler dilemediğin için senesi kötü geçen kimseye rastlamamışsındır.
YALNIZLIĞINDAN VURULMAK
Birileri bizi beğensin isteriz. Birileri tarafından istenmenin lezzetini severiz. İyi bir şey yaptığımızda alkış beklemediğimizi söyleriz belki ama birileri o iyi şeyi görsün isteriz. Çünkü ihtiyacımız vardır.
Yalnız kalmak bir tercih değilse eğer, derin boşluktur. Boş anına denk gelen her şey ise davetsiz olduğu gibi lezzetlidir de. Ayak üstü atıştırmak gibi.
Kendi gücümüzle, kendi zihnimizle hareket edemediğimiz, en savunmasız anımızda biri gelir. Gecenin en güzel vakitleriyken, sohbetler demini henüz almışken, martı sesleri lüferleri götürürken hesabı istemenin anlamsızlığı gibi. Hiç hesapta yokken biri gelir. Zamanlaması müthiştir. Bir el, bir omuz tam o anda en çok ihtiyacımız olan şeydir. İlgisine alakasına tav oluruz. Çünkü hala düşüyordun sen boşluğunda. Oradan oraya savrulmaktan için geçmiş, düşmeye sarhoş olmuşken uzanan bir el olur sana. Bir güzel söz bile vazgeçirir seni bu düşüşten. Alır götürür aklını. Yalnızlığından sıkılmışsan seversin o eli. En çok ihtiyacın olduğu anda gelmiştir. Bırakmak istemezsin. Ama bu iyi niyetli bir tutuş değildir her zaman. Sen tüm kalkanlarını indirmişken fark edilirsin. Ekmek gibi, su gibi hemen fark edilir neye acıktığın. İşte bu senin en büyük düşmanındır. Tam o sırada sana doğru uzanan her el, seni derin düşüşünden kurtaracak kahraman olmayabilir. Hatta seni daha da aşağılara çekebilir. Yalnızlık, savunmasızlıktır. Yalnızlığından yakındığından an, yandığın an olabilir. Kendini bu kadar açık etme. Zaten ne zamandır düşüyorsun boşluğunda, durduk yere vurgun yeme yalnızlığından.
"Güzel sözler de öldürür bazen. Biraz daha idare et yalnızlığını."
YÜRÜYÜP GİDECEKSİN
Yalandan yere tavlanacaksan, yalnız ol gitsin. Sus ol, pus ol, kusur ol. Aklının toy hatalar yapmasına müsaade etme. Kimse seni yalnızlığından vurmasın, buna izin verme. Bir süre daha idare et yalnızlığını. Birlikteliğinizin tadını çıkar. Al kendini de tatile çık biraz. Kendinle dolaş sokaklarda. Birine ihtiyacın olduğunda esnafla sohbet et, hiç tanımadığın insanlarla konuş. Yarına çıkmayacak en güzel sözlerden daha iyidir yalnız kalmak. Bir tatlı söze, bir güzel bakışa tav olup gidecek kadar düşme.
Aşk ne güzeldir, cesur işidir elbette. Biriyle el ele dolaşmanın keyfi başka hiçbir şey de yoktur belki. Güzel sözlerle güne başlamak, günün en önemli öğünü kahvaltıyı tahtından indirir. Fakat muhtaç olmak kötüdür.
Güzel olana bak, ilgiye tebessüm et, yarına çıkacakmış gibi söylenen sözlere teşekkür et ama koşma.
Murathan Mungan’ın da dediği gibi;
“Takmayacaksın, takarsan daha çok üstüne gelirler. Yürüyüp geçeceksin, hep yürüyüp geçeceksin. Ben öyle yaptım. Hep yürüdüm. Herkesin, her şeyi anlamasını bekleyemezsin. Sen yürüyüp gideceksin. Anlayan anlayacak, anlamayan anlamayacak; dünyanın hepsine yetişemezsin ki! Bilirsin ben iyi yürürüm.”
Aşka düşkün olduğunu anladıkları an vurulursun bir gece ansızın en kalabalık sokağın ortasında.
Yazan: Tuğba Badal