Bir haftadır bütün sosyal medya tatil aşağı tatil yukarı sallandı durdu. Hepimiz şahane fotoğraflar attık, bir aylık maaşımızın yarısını beş günde harcayıp bir temiz rahatladık. Herkes haklı, tatille ilgili yazılan her yazının altına imzamı atabilirim. Alaçatı’da adam kazıklıyorlar, Bodrum’da hem adam kazıklıyorlar hem de adamına göre muamele yapıyorlar. Her şey pahalı, memleket gündeminden dolayı sürekli mekanlarda başımıza bir şey gelecek mi korkusuyla eğlenmeye çalışıyoruz, zenginin parası Ibiza’da yaptığı tatili de dilimizi yordu...
Ama benim yazmak istediğim bunlardan daha bağımsız bir şey. Kerimcan Durmaz’ı yazmak istiyorum. Tatile her sene Alaçatı’ya gidiyorum, bu sene arkadaşlarımla Bodrum’a da uğradık. Klasik yazılanlara katıldığım için ben de Alaçatı’yı kötülemeye başlamıştım. Aşırı pahalı, mutsuzuz, paramızla rezil oluyoruz, kendi standartlarımızın üzerinde tatil yapmak bizim neyimize?
Atladık arabaya Bodrum’a ulaştık. Biz chill out insanlarıyız açıkçası, hayır her müzikte eğlenirim ben, Türkçe pop müziğe de bayılırım, Serdar Ortaç çalsın askerden sevgilim gelmiş gibi mutlu da olurum. Arkadaşlarımızdan biri Kerimcan’ın hayranı çıktı, yaş ortalamamız da öyle üniversiteye yeni başlayan genç kıvamından epeyce uzak...
Yol yorgunu, gözümden uyku akıyor, indik Bodrum merkeze. İstanbul’dan hiçbir farkı yok, aynı trafiği ben Ortaköy-Kuruçeşme arası her gün görüyorum zaten.. Kırk-kırk beş dakika trafiği çektikten sonra, Kerimcan’ın çaldığı mekanın önüne geldik, insanlar dışarı taşıyor. Kerimcan henüz sahne almamış, ben açıkçası canlı müzik falan yapıyor zannediyordum, meğer Spotify’dan listesini çalan Dj kıvamındaymış. Yine de mekanı tıka basa doldurduğu için büyük bir başarı hikayesi diye düşünüyorum. İşletmeci mutlu, gelen mutlu, Kerimcan mutlu...
İçeriye girdikten sonra zaman, mekan benim için artık manasını yitirmişti. Volkan Konak, kuzeyin oğlu.... Karadeniz sevdalarının saza, dile vurulmuş hali.. Adamın acıklı karadeniz türküsüne dayamışlar dup dıs dup dıs müziği, ağlasam mı ellerimi havaya kaldırıp kopmaya başlasam mı ikilemde kaldım durdum. Bir yandan ciğerim yanıyor, eski sevgililerim aklıma geliyor, diğer yandan “Ohhh coş kızım coş” şeklinde karşı koyamadığım bir ritimle hareket ediyorum.
Sonra artık durdum, duygu dalgalanması dedikleri bu olsa gerek dedim ve durdum etrafı izlemeye başladım. Herkesin elinde telefon, çalan iğrenç remixlere playback yaparak snapchate video yüklüyor insanlar. Yeni hiçbir akımı küçümsemedim, aftersex selfisi bile daha manalı geliyor yine de! Herkesin birine laf sokası mı var, şarkılar üzerinden playback yapıp videosunu atmak neden? Etrafını izle arkadaşım, yan masanda öküz gibi seni kesecek adamlar kadınlar var...
Sonraki gün snapchatten ana sayfama baktığımda led ışıklar altında şarkılara playback yapan bir sürü kafa ile karşılaştım. Gece birlikte çıktığımız arkadaşımız da benim içimi yakan karadeniz türküsünü, gülümseyerek tek kaşı kalkık bir şekilde playback yapmış.
Sanırım gerçekten telefonlarımız bizi ele geçirdi. Bunu söyleyecek son kişilerden birisiyim çünkü paramı bu mecralardan kazanıyorum ama korkunç bir noktaya doğru ilerlediği artık kaçınılmaz bir gerçek.
Pokemon Go yakında Türkiye’ye de gelecek, şimdiden hepimiz indirip pokemonları avlamaya başladık. Oldukça eğlenceli bir oyun, hatta helal olsun pokemon ekibine, 90’larda popüler olan oyunu yeniden popüler yapabilmek gerçek bir başarı hikayesi. Peki ama yürüyüş yaparken de kafamızın telefona gömülü olması ne kadar güzel olacak? Yürüyüşlerimizde artık çiçek böcek görmek yerine, Charizard’ı mı göreceğiz? Ayrıca yazık günah değil mi o pokemonlara? Bugün unutmayalım ki, pokemonların yeri poke toplarının içerisi değil, sokaklar! Pokemon Go’nun ülkemizde nasıl ilerleyeceğini gerçekten merak ediyorum, kaç kişi kazaya kurban gidecek? Hepimize şimdiden geçmiş olsun!