Öncelikle müziğe başlama, içindeki bu hevesi, yeteneği keşfetmek hikayenle başlamak isteriz. Neydi o ilk an?
Ben de, her ne kadar öyle parlak dikkat çekici hikayeler anlatmak istesem de, böyle şeyler bir anda bir parlamayla olmuyor. Hayatın genel gidişatında çocukluk hallerimle kendi kendime eğlenirken, denemeler yaparken, yani bir nevi oyun oynarken gelişen ve bugünlere kadar gelen bir durum.
Bilkent mezunusun. Nasıldı üniversite yılları, o zamandan belli miydi sıra dışı bir hayatın olacağı? Kendini üniversitedeki hangi tip olarak tanımlarsın?
Üniversiteye dereceyle girdim, zor çıktım. :) Geceleri gruplarımla Ankara barlarında çalıp, söyleyip sabah okula gidiyordum. Üniversitede daha sessiz, kendi arkadaş grubu içinde keyifli bir adamdım. Öyle rockstar bir durum yoktu yani.
"Üniversiteye dereceyle girdim, zor çıktım. 😊"
Elbette elektronik müziğe de gireceğiz ama işin başlangıcında yani ilk albümde durum biraz daha farklı. ‘Son Sigaramsın’ bugün bulunduğun çizginin tamamen dışında. Piyasa mı zorladı, şöhret ümidiyle yapımcıların yönlendirmesiyle mi çıktı o iş, nasıl oldu?
Zorlama değil de, 20’li yaşlarda, müzik yapmak isteyen bir gencin; “Benden büyükler muhtemelen benden daha doğru şeyler biliyordur” önermesiyle yönlendirmelere daha açık oluşum diyebilirim. Asla şöhret düşünmedim, hep sonsuza kadar müzik yapma isteği ve başarılı olarak saygı duyulan biri olmak benim temel katalizörlerimdi.
Tabii henüz memlekette elektronik müzik balta girmemiş bir ormanken sen daldın içeri. O cesaretin ve sürecin hikayesi neydi?
Valla müzik yaparken “herhangi bir tarzda yapayım” diyerek yola çıkmıyorum. Yani işin ucunda o şekilde bir cesaret yok aslında. Ben sadece sevdiğim, kendim de dinlemekten hoşlandığım birtakım müzikler yapıyorum. Yaptıklarıma insanların şaşırmasına daha çok şaşırıyorum. Hep başkaları ne tür müzik yaptığımı bana söyledi ama içine girip baktığın zaman, yani sadece kliplendirdiğim veya öne çıkan parçalar dışında yayınladığım 7 albümde o kadar çok parça var ki bana atfedilen türlerin hiçbirine uymayan. O yüzden ben sadece kendimce bir müzik yapıyorum ve bunu tarz isimleriyle sınırlandırmak doğru gelmiyor. Cesaret diyeceksek eğer, sanatsal yaratıcılığın olabildiğince sınırlandırıldığı topraklarda farklı ve özgün müzikler yapmak en büyük cesaret diyebilirim. Bu sadece benim için değil, bütün sanatçılar için geçerli aslında.
Automatic’e yaptığın düğün klibi unutulmazlar arasında yerini aldı. Ful Animasyon’a yaptığın 3D video çalışması ayrı mesele. Bu fikirler nasıl doğuyor, ayrı bir ekiple çalışıyor musun ve elektronik müziğin dünyadaki temsilcilerinde de gözlemlediğimiz üzere, video-müzik işbirliği neden bu kadar önemli bu tür için?
O klibi çekerken, kiminle çalışacaksam onunla bir araya gelip konuşuyoruz, beraber üretiyoruz ve oradan yola çıkıyoruz. Her tür müzikte görsel ve işitsel dünya beraber gitmek zorunda artık. İnsanlar internetten sonra videosu olmayan şarkıları dinlememeye başladı. Bir parça beş ay önce bile çıkmış olsa, videosu çıktıktan sonra dinlenme oranları inanılamayacak derecede artıyor. Özellikle genel giderden farklı bir türde parçaların varsa insanlar bunu yarattığınız görsel ile birleştirdiğinde ona bir anlam ifade etmeye başlıyor.
Dünya listelerinde de ülkemizden birçok sanatçıya nasip olmamış başarılarla görünürlük kazandın. Nasıl değerlendiriyorsun bugüne kadar edindiğin pozisyonu?
“Delidir ne yapsa yeridir” beni tanımlar muhtemelen :)
Kendini ülkenin elektronik müzik öncüsü olarak görüyor musun?
O çok egosantrik bir önerme olur. Hem de yanlış olur ki ben elektronik müzik yaptığımı kabul etmiyorum.
Senden biraz da öneri almak isteriz. Kimlerdir seni bu yola sokan, motivasyon kaynağı olan, dünyadan favori isimlerin ve son dönemde ülkemizden takip ettiğin kimler var?
Bee Gees’den başlar, Jamiroquai, Fat Boy Slim, Chemical Brothers, James Brown, Michael Jackson, Nirvana, Pearl Jam, Rage Against The Machine, ve daha niceleriyle devam eder. Son dönemde Türk DJ / Prodüktörler çok mesafe kat etti bu yolda. Dünyada belli bir tarzda, (daha çok oryantal süslü deep house) parçalarla oldukça öne çıkmaya başladılar. Takdir ediyorum, uzaktan zevkle takip ediyorum.
“Yurt dışında genel hayattaki özgürlük, sanatçıya daha fazla nefes alma ortamı sunduğu için üreticiliğin artması ve tüm batı dünyası ile beraber rahatça iş yapılabiliyor olması en büyük artıları.”
Sahne performansların da oldukça söz ettiriyor kendinden. Müziğinde sahnenin payını da konuşmak isteriz.
Sahne olmazsa, küçük, stüdyo dediğimiz odalarda yanarız. Bizim stres atma, rahatlama ve bizi takip eden insanlarla göz göze geldiğimiz yegane platformumuzdur sahne ve onu hiçbir şeye değişmem.
Yurtdışındaki müzik üretim ortamıyla Türkiye arasında ne tip bir fark var. İngiltere'ye yerleşmenin sebepleri arasında bu farklardan hangileri sayılabilir?
Burada iyice fabrikalaşmış durumda müzik. Belli başlı artistlerin dışında özgünlük, yaratıcılık ve farklı olmak; iş adamlarının ve müzikte internetten sonra, iş yapma şeklinin iyice değişmesinden dolayı tek düze gelmiş durumda. Burası da bir çıkış yolu arıyor. O yüzden çok fark yok. Ama yurt dışında genel hayattaki özgürlük, sanatçıya daha fazla nefes alma ortamı sunduğu için üreticiliğin artması ve tüm batı dünyası ile beraber rahatça iş yapılabiliyor olması en büyük artıları.
Şimdi hedefler neler? Dünya çapında da bir aşamaya getirdin kariyerini. Bundan sonrası için ne hedefliyor, planlıyorsun?
Açıkçası ben hiçbir zaman kendime dünyevi hedefler koymadım. Her günümü ayrı bir adım atarak yaşıyorum. Bundan sonra da en büyük hedefim ölene kadar müzik yapmaya devam etmek, insanlara her seferinde farklı tınılar vermek ve değebileceğim bütün ruhlara elimden geldiğince bir şeyler katmak. Bu beni dünyada nereye getirirse bunu kucaklamak.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı