Ülkemizdeki üniversite sayısı artıyor. Bununla eş zamanlı olarak da öğrenciler için seçenekler, ekonomi içinse yeni mezunların sayısı artıyor. Hep tartışılagelmiştir, üniversite eğitiminin endüstriyle ve iş bulmayla ya da bazılarının deyişiyle “gerçek hayatla” nasıl bir ilişkisi var?
“Gerçek” hayata atılmadan önce hayatımızın kaç yılı “okul”da ya da “eğitim” ile geçiyor? Ortalama yirmi yıla yakın bir süre okullarda dirsek çürütüyoruz. Sonra iş bulma zamanı geliyor ve ülkemizdeki genç işsizlik oranlarını aklımıza getirdiğimizde, ister istemez sorgulamalar başlıyor: Bunca yıl ne için okudum?
BUNCA YIL NE İÇİN OKUDUK?
Çağdaş eğitim anlayışı birçok ülkede olduğu gibi bizde de okulda modern iş hayatının değişimlerini ve gerekli niteliklerini ıskalıyor. Anaokulundan itibaren kavramsal eğitime o kadar odaklanıyoruz ki, hem eğitimdeki güncel trendleri, hem hayat için gerekli donanımı, hem de iş dünyası için gerekli tecrübeyi edinmekte eksik kalıyoruz. Bunun sebebi ne? Eğitim sistemi mi? Yoksa iş dünyası mı?
Şurası gerçek ki, öğretmenler ve eğitimciler bizlere bildiklerini öğretiyorlar. Bu alanda çalışanların yaş ortalaması hesaba katıldığında da bu “bildikler” bilinmesi gerekenlerden öte yana düşüyor haliyle. Başarı kriteri öğrendiklerini tekrarlamak ve yorumlamaktan öteye geçmeyince de, değişikliklere uyum sağlayabilen kalifiye çalışanlar yetiştirmekte zorlanıyoruz.
Bazı bölümlerde uygulanan staj zorunluluğu belki de bu açığı kapatmak yönünde önemli adımlardan biri. Ancak bu uygulamanın da bazı eksikleri olduğu su götürmez. Örneğin staj yapanların yüzde kaçı kendini gerçekten geliştirmeye ve staj yaptığı firmaya katkı sağlamaya odaklanıyor ki? Ayrıca staj uygulamalarının genellikle son yıllara yoğunlaştırılması da yirmili yaşlardaki gençlerin tecrübe kazanmasını geciktiriyor. Belki daha efektif bir sistem hem donanım kazanmaya hem de ekonomik getiri sağlamaya odaklanabilirdi.
ASLINDA ÇALIŞIYORUZ AMA SON DAKİKADA UNUTUYORUZ!
Eğitimin uzun vadedeki etkisini azaltan bir diğer faktör de okulda öğrendiklerimizi bir süre sonra unutuvermemiz. Bazı alanlardaki kümülatif bilgi birikimi önemli elbette ama kaçımız bir yıl önce öğrendiklerimizi hatırlayabiliyor ki? Sınavları vermek, dersle ilgili sorumluluklarımızı yerine getirmekten, bize öğretilenleri gerçekten kavramaya ve bir şekilde hayat yolculuğumuza entegre etmeye gerçekten çabalıyor muyuz? Yaz tatillerinde bile sanki zihnimiz sıfırlanmış gibi olmuyor mu yani? Peki bu durumda ne yapmalı?
Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma; doğa bilimleri, sosyal bilimler, psikoloji ve diğer bölüm öğrencilerinin üniversitenin ilk yılındaki söz becerisi, istatistiksel bilgi ve şartlı akıl yürütme gibi konulardaki hakimiyetlerini ölçümlemiş. Daha sonra aynı öğrenciler, bu yetenekleri nasıl geliştirdikleri konusunda dördüncü yılın ikinci döneminde tekrar kontrol edilmişler. Görülmüş ki her bir bölüm öğrencileri kendilerini sadece bir alanda geliştirebilmişler. Psikoloji ve diğer sosyal bilimler öğrencileri istatistiki donanımda ilerlemişler örneğin. Geri kalan alanlarda ise bir farklılık gözlemlenmemiş.
Çıkan sonuca göre öğrenciler eğitim hayatları boyunca kullandıkları ve ihtiyaç duydukları bilgi ve becerileri ilerletebilmişler. Yani bilgi ve beceri de kaslar gibi egzersiz yaptıkça ve çalıştıkça güçleniyormuş. Dolayısıyla kendinizi ilgilendiğiniz ya da ihtiyaç duyduğunuz bir alana odaklamak ve o alanda gerekli tekrar ve çalışmaları yapmak geleceğin anahtarı. Bizden söylemesi.
Yazan: Soner Sezer