Seyyal Taner her zaman rock’a yakın durmuş bir isimdir. Şarkıları, altı fazla çizilmemiş olsa dahi rock tınılıdır. Zamanında rock dünyasının en iyi müzisyenlerini topladığı grubuyla Maksim gibi alaturka gazino sahnelerini birbirine katıp, benzersiz yorumuyla hayat verdiği şarkıları kadar, nefes kesen dansları, kendine özgü kostümleri ve izleyenleri kendine hayran bırakan olağanüstü şovlarıyla da popüler müziğe damgasını vurmuştur. ‘70’lerde başladığı ve bütün ‘80’ler, ‘90’lar, 2000’ler boyunca sürdürdüğü müzik yaşantısı boyunca, Melih Kibar, Timur Selçuk, Fahir Atakoğlu, Olcayto A. Tuğsuz gibi müzik adamlarıyla yaptığı çalışmalardan çıkan bir dolu hit şarkı günümüzde klasikler arasındadır. Kurtalan Ekspres ile 26 Ekim Çarşamba günü Beyoğlu Hayal Kahvesi’ nde verecekli konser öncesinde siz üniversiteliler için Hürriyet Kampüs sayfalarını şereflendiriyor.
Öncelikle yeni bir proje hazırlığındasınız. Bundan bahsederek başlayalım. Kurtalan Ekspres ile başladığınız yolculuğu biraz anlatabilir misiniz?
Kurtalan Ekspres’le başladığımız yolculuk 40 yıl öncesine dayanıyor. Aynı yollardan geçerek, aynı sahnelerde çalışılan yıllardan sonra, şimdi birlikte müzik yapıyor ve sahne paylaşıyoruz.
Yıllar sora tekrar hücum kayıtlar yapıyoruz. Bu kayıtlar devam edecek, hatta farklı isimlerle de böyle çalışmalar yapacağız. Beğenilerinize sunacağız.
Türk pop müziğinin temelini atan birkaç önemli isimden birisiniz. Kurduğunuz temelde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? İlerledik mi, yerimizde mi sayıyoruz yoksa geriye doğru bir gidiş mi var?
Müzik ve sanat daima ileri gider, yerine durmaz, tıpkı zaman gibidir. Şimdi de olağanüstü güzel çalışmalar yapılmakta, ancak bunun geniş kitlelere ulaştırılmasında bir sorun var gibi görüyorum.
Son dönem şarkıcılardan beğendiğiniz isimler var mı?
Elbette, birçok isim var. Yepyeni ufuklarda çalışan gençler bana heyecan veriyor. Örnek olarak Gaye Su Akyol, Özge Fışkın, Aylin Aslım, Flört, Baba Zula, Luxus, Cem Adrian, Kalben ilk aklıma gelenler. Hepsini beğeniyle dinliyorum.
Memleketin en yenilikçi sahne şovlarından bahsedilirken hala ilk sıralarda sizin adınız geçiyor. Bunu nasıl başardınız ve neydi bu etkinin sırrı?
Ruhumun yenilikçi olmasının etkisidir herhalde. Var oluşumun nedeni özgürlükçü ve yenilikçi oluşum. Tanrı’nın bana vermiş olduğu yüksek ve pozitif enerji ve her şeye sevgiyle yaklaşıyor olmam işin sırrı belki de.
Ülkemizde popüler batı müziğine büyük katkılar yaptınız ama Şanlıurfalısınız. O topraklarla ilişkiniz nedir ve ülkemizdeki kültürel zenginliğin sanatınıza etkisi üzerine ne söylemek istesiniz?
Ailemin Güneydoğulu oluşunun manevi aurası ve kültürel birikimi büyük bir lütuf. Gerçi her ne kadar İstanbul çocuğu olsam da o zenginliği hep hissettim. Müziğimin içeriğinde de, işin görselliğinde de bu özelliği sindirerek kullandım.
Öğrencilik yıllarınız nasıldı? O zamanlar da böyle yerinde duramayan, sıra dışı bir karakter miydiniz? Farkınızı o yıllarda da belli etmiş misiniz?
Evet, her zaman öğrencilik yıllarımda da sosyal aktivitelerde önde olan bir çocuktum. Maratonda, yüksek atlamada, velhasıl okulların spor salonlarında göze batan bir çocukluk geçirdim.
45’liklerden kasetlere, CD’lere ve şimdi dijital platforma taşınan bir müzik endüstrisi var. Herkes eski 45’liklerdeki müziğin lezzetinden bahsediyor. Siz bu dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kaçınılmaz bir zaman ve teknoloji devrimi yaşıyoruz. Globalleşen dünyanın gereksinimi bu. Fakat bu gelişime rağmen organik olan her şeyin daha değerli olduğu fark edildi. Müzik de buna dâhil.
Sizi en çok tatmin eden platform hangisi? Kaydı için uzun süre emek verildikten sonra elinize aldığınız bir albüm mü sahne şovlarıyla alkışlar arasında son selamı verdiğiniz bir konser mi?
Her ikisi de tabii. Birini diğerinden ayırt etmek mümkün değil. Bir ürünün imalatı kayıt stüdyosunda büyük bir emekle çıkar ve onun en büyük ödülü de sahnede aldığınız alkıştır.
7’den 70’e tanınıyor ve seviliyorsunuz, bunu sağlamak çok kolay değildir ama sizin için bu hep böyleydi. Nasıl sağladınız?
Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş ☺ Bu da Tanrı’nın bir lütfu herhalde ayrıca seyircim ve dinleyicimle kurduğum sahici ve kalbi bağın etkisi olmalı.
Aramızdan ayrılmış çok değerli isimlerle çalışma şansınız oldu. Başarılı işlere imza attınız. Dönüp baktığınızda, en çok özlediğiniz an hangisi ya da çalışmaktan en çok keyif aldığınız isim?
Hepsini sevgiyle anıyorum. Arda Uskan, Barış Manço, Cem Karaca, Orhan Atasoy… Hiçbirini diğerinden ayıramam. Ee benim müzisyenlerim de var birlikte sahne aldığım, Sedat Avcıoğlu, gitarda Fikret, klavyede Mustafa. Binlerce an ve anı var ama Neşet Ruacan’la Caddebostan Lalezar gazinosunda protokolün önünde sahne aldığım ilk günü unutamam.
Yabancı sanatçıların çalışmalarından esinlenme durumu ile sıkça karşılaşıyoruz. Siz bu duruma nasıl bakıyorsunuz?
Esinlenme ya da ilham alma düzeyindeyse bu sanatın dinamiğinde var. Ama kopyalıyor ya da kendine mal ediyorsa bu ayıptır.
Daima farklı olmanın, işinize imzanızı atmanın bir yolunu buluyorsunuz. Sizin esin kaynağınız nedir? Hayatınızda sanatın birçok dalı ile ilgilendiniz, bu disiplinler yaptığınız müziğe nasıl katkılar sağladı?
Her gün yeni bir güne başlamanın heyecanı ve yeni bir projenin fikri insanı diri tutuyor. Sanat kendi içinde bir kozmos zaten. Biri diğerinden uzak değil. Bütün türleri ile birlikte hayatı anlamlandıran, yaşama zenginlik katan bir var oluş. Ben de bu çeşitli alanlarda bana sunulan bu nüveleri değerlendirdim.
Müzik üzerine çok sayıda yarışma var bu yarışmalara müziğe ilgi duyan gençlerin ilgileri inanılmaz. Siz bu hevesli gençlere ne önerirsiniz?
Kendilerini keşfetme yolunda bir fırsat. Ama eğitimlerini unutmadan, yabancı dil de öğrenerek, dünya vizyonlarını da geliştirmeleri lazım.
İnsanlığın müzik sanatında geldiği noktayı uzaylılara anlatacak olsanız gelmiş geçmiş en iyi, gerçekten tarihe damga vurmuş yerli ve yabancı kimleri, hangi isimleri hangi albümleri anlatırdınız?
Bach, Mozart gibi Itri ve Dede Efendi’yi, Beatles gibi Zeki Müren’i de dinletirdim.
Haa, bir de ben varım tabii… Kendi albümü imzalayıp uzaylılara hediye ederdim.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı