Her ilişkinin ilk zamanları doğası gereği muhteşem başlar çünkü kimse “az”’la yetinerek hayatına birini almaz. “Heyt be seviyor, seviliyorum!” diye caddelerde, sokaklarda uçarak yürümemizi sağlayan şey aslında biraz da kendinizle ilgilidir. Önemli olan, ayaklar yere bastıktan sonraki süreçtir çünkü farkındalığınız tam olarak da burada başlar. Bana da öyle oldu. Karnımdaki kelebek kıpırtıları dindiğinde birden “bu pantolonu giyemezsin” gibi cümleler duymaya ve daha da kötüsü bunları kabul etmeye başladım.
OLAYLAR GENELDE ŞÖYLE GELİŞİR!
Çok sevdiğinizde gözünüze inen perde, karşı tarafın hatalarını göstermez. Hani eski model televizyonlarda anten bozulup da görüntüleri karıncalı vermeye başlardı ama siz sesini duyarak da idare ederdiniz ya, tam olarak böyle bir şey. Bazen de görmek istemezsiniz. İçinde bulunduğunuz duygunun seline kapılıp gitmenin hoşluğu, o akıntıyı arzulamaya zorlar sizi. Çünkü dedim ya onun da sizi çok sevdiğini biliyorsunuz. Bazı hataları, sevdiğinden yaptığına, kendinizi inandırmaya başladığınızda, aslında sevmek eyleminin de can acıttığını fark edemiyorsunuz.
Zamanla başlardaki heyecanını kaybeden her şey gibi, ilişkilerin de gözü kara evresini geride bırakıp mantık evresine geçtiği süreçte, karşılıklı ters giden şeyleri de idrak edersiniz. Bizim de artık tavizlerin verildiği o ilk zamanları geçip ilk seneyi devirmeye yaklaştığımız zamanlarda, ilişkinin kural koyucusunun tek kişi olduğunu fark etmiştim. Artık bana karışmasını gerektirecek de bir durum kalmamıştı çünkü nefes almak için bile komut bekleyen birine dönüşmüştüm. Bu dönüşüm beni için için rahatsız etse de, konuşmamış, dile getirmemiş ve bu yüzden ne yazık ki hiçbir şeyi çözememiştim. Konuşsam tartışırız, tartışma büyürse ayrılırız fikri beni korkuturdu. Hep öyle olur zaten, korkularımız bizi bir çok şeyi yapmaktan alı koyar.
SEVEN DE ALDATABİLİR!
Seven insan aldatmaz fikrine inanırız. Hepimiz için doğru olan da budur zaten. Fakat insanoğlunun yapabileceklerinin tabiatına da aslında karşı gelmiş oluyoruz. Aldatmak hepimizin yapabileceği bir eylem. Yapabiliriz, hiç zor değil. Ama yapmayız. Çünkü sevdiğimiz birine bunu yapmak istemeyiz. Zaten iyi giden bir ilişkide akla bile gelmez. Eğer hormonların baskısına kapılmadıysanız tek bir sonuç var. Kötü giden bir ilişkinin içinde debeleniyorsunuz ve tek kaçış yolu bu sanıyorsunuz. Aldatılmaya başladığınızda, sinyallerini fark etmek de çok zor olmuyor aslında. Karşılıklı güveni sağlayamadığınızda bir takım haller hasıl oluyor taraflarda. Telefonu saklamalar, telefona şifre koymalar, “bir sinirle yaptım işte” dediği Facebook ilişki durumunu kaldırmalar, sonra da “e hayatım bizi bilen biliyor, sosyal medyada olsak n’olur, olmasak n’olurlar”, küçük küçük yalanların ortaya çıkması bu sinyallerden bazıları olabiliyor. Ve eğer siz, bin dereden su getirip, sunduğu bahaneleri bir güzel bünyede eritip, henüz bir ayrılığı kaldıramayacağınızı da bunlara eklerseniz, çözülmemiş problemler daha büyük problemler getirerek maalesef o kaldıramayacağınızı düşündüğünüz ayrılığı kapınıza getirecektir. Benim de her sorunu sineye çekişim, daha büyük bir sorunla geri döndü ne yazık ki. “Seviyor beni biliyorum, yaptıklarından da pişman,” diyordum. Bir gün yine bu tartışmaların çığırından çıktığı bir gün “Yeter! İstemiyorum seni artık hayatımda!” dediğinde, aslında benim yapmam gerekeni onun yaptığını görünce kendimi daha da çaresiz ve güçsüz hissetmiştim. İlişkilerin terk edileni olunca ne yazık ki güçsüz hissedeni de siz oluyorsunuz. Zaten bir “Cesur işi” değil midir ayrılık kararı almak?
İnandığınız, güvendiğiniz ve elbette çok sevdiğiniz bir aşktan geriye kalan ihanet olunca, altında kaldığınız enkazda boğulursunuz. İşte o zaman hiçbir şey hayal kırıklığından daha sarsıcı olmuyor. Mide krampları, uykusuz geceler, hayattan zevk alamamalar, stalklar, stalklarda yeni hayatını gördükçe gelen ağlama krizleri… Benim de kendime gelmem uzun zaman almıştı.
YİNE DE SEVİN. ÖNCE KENDİNİZİ!
Tam burada her zaman dile getirdiğimiz konu tekrar karşımıza çıkıyor: Kendinizi sevin arkadaşlar, kendinize güvenin. Sizi olduğunuz gibi seven, hayatınıza saygı duyan insanlarla bir arada kalın. Duygularınızın esiri olmayın. O duygular zamanla saplantıya dönüşerek sizi hasta edecektir. Hastalıktır zaten gözünüze perdeyi indiren, hataları her defasında affettiren. Ve ne yazık ki sizi aldatan biri kolay affedildiğinde bunu tekrar yapacağı gerçeği uzmanlar tarafından da kanıtlanmıştır. Size değersiz hissettirenleri öyle kolay kolay affetmeyin. Dayanılması ve alışılması ne kadar güç olsa da, herkes aldatılabilir. Utanmadan, çekinmeden itiraf edin. Dev aldatıldım, dur ben de anlatayım da diyebilirsiniz. Kendinizi yargılamayın.
İçinde can kırıkları olmayan aşklar yaşamanız dileğiyle...
Yok canım ne ağlaması, gözüme bir şey kaçtı :)
Yazan: Tuğba Badal