RockA: Şans diye bir şey yok. Sadece çalışmak var, gerçekten çok çalışmak!

5dk okuma

En son 2013 yılında yayınladıkları “101” albümünden sonra müziğe uzun süre ara veren RockA, 2018 yılının ortasında yayınladıkları “Sarılır Ay Geceye” isimli single çalışmaları ile yeniden karşımızda. Tarkan’ın “Ölürüm Sana” şarkısına yaptıkları cover ile kendilerinden sıkça söz ettirdikleri bir dönemde verdikleri arayı, bu zaman içerisinde müzikle ilgili neler yaptıklarını ve yeni çalışmalarını konuştuk. Her sorumuza verdiği samimi ve içten yanıtlarıyla RockA grubunun vokalisti Halil Özüpek şimdi Kampüs’te!

Haberin Devamı

Kampüs’e hoş geldiniz. Biz biraz araştırdık ama kısaca siz bize anlatır mısınız, kim bu RockA?

RockA, 2005 yılında kurulan üç kişilik Ankaralı bir grup. O zamanlar punk-rock tarzında müzik yapan Twister isimli bir gruba beni davet ettiler. Beraber yaptığımız birkaç provadan sonra grubun hem müzik tarzını hem de ismini değiştirdim. Yaptığımız demoları internette yayınlamaya başladık. Çeşitli konser ve festivallerde yer alıyorduk. Kendi şarkılarımızın yanı sıra cover şarkılar da çalıyorduk. Şarkılarımıza, yaptığımız müziğe tepkiler çok iyiydi. Bu süreç 2011 yılına kadar bu şekilde devam etti. O süre içerisinde albüm kaydını da bitirdik ve 2012 Ocak ayında ilk diskografik çalışmamız ‘Renksiz’ EP’yi ve ardından da 2012 Kasım ayında ‘Ölürüm Sana’ teklisini yayınladık. Sonrasında 2013 Mayıs ayında ‘Yarın Yok’ isimli EP çalışmasını ve sonrasında da 2013 Aralık’ta ‘101’ albümünü yayınladık. Ondan sonra hayatımı etkileyen bazı kayıplar nedeniyle uzun bir ara verdik. Kendi adıma motivasyonumu kaybettiğim bir döneme girmiştim. Her şeyden uzak kalmak istediğim bir süreçti ama bugün yeniden karşınızdayız. Daha emin adımlarla, daha deneyimli. Şu anda vokalde ben Halil Özüpek, davulda Ömer Uyanık ve elektro gitarda Utku Uğur Uslu ile beraber devam ediyoruz.

 

Haberin Devamı

Yaptığınız müzik tarzını tanımlar mısınız?

Biz 90’lar sonu, 2000’lerin başında yetiştik. O dönemler rock müziğin ana akımı nu metal, rapcore gibi tarzlardı. Biz de doğal olarak Limp Bizkit, Korn, Deftones gibi grupları dinleyerek büyüdük ve bu tarz müzik yapmak istedik. Tabii ki içine bizim de kattığımız, zaman zaman farklı tınılar olabiliyor. Hatta şu sıralar daha elektronik tabanlı işler yapıyoruz. İlla bir kalıba sokmak gerekirse nu metal ve trap müziğin birleştiği bir noktadayız diyebilirim. 

Aslında tam da zirvede dediğimiz bir döneme gelmiş ara vermeniz. Özellikle Tarkan’ın “Ölürüm Sana” şarkısına yaptığınız cover ve yine Tarkan’la birlikte çektiğiniz klip çok konuşulmuştu. Nasıl oldu süreç biraz anlatır mısın?

Biz ‘Ölürüm Sana’yı uzun yıllardır konserlerimizde çalıyorduk. Albüm kayıtlarımız sırasında da kaydettik ancak ‘Ölürüm Sana’ üzerine bir plan yapmıyorduk. Amacımız sadece internete vermekti. Projeyi Tarkan’a gönderdik ve kendisi çok beğendiğini, çok heyecanlandığı söyleyerek şarkıyı bize hediye etti ve klibimizde bize eşlik etti. 5 Kasım 2012’de tekli yayımlandı. Teklinin ardından da ‘101’ albümünü yayınladık. Daha sonra bir geri çekilme sürecimiz başladı. Grupta neredeyse tüm işleri ben yapıyordum, ben durunca işler de durdu. Gruptan ayrılanlar oldu o dönemde ve sadece Ömer ile ben kaldık. 2013 ile 2017 arasında müzik adına hiçbir şey yapmadığımız bir duraksama dönemi oldu. Ara ara provalara giriyorduk ama hadi bir konser verelim ya da bir albüm yapalım gibi derdimiz olmadı. Zaten Ömer davul dersleri veriyordu. Benim de Seksendört grubundan tanıdığımız Tuna Velibaşoğlu ile birlikte ortak bir prodüksiyon şirketim vardı. Sonra yavaş yavaş müziğin hayatımdaki eksikliğini hissettim ve bu dönemde aynı zamanda dövme sanatçısı olan Uğur’la tanıştık. Aramızdaki arkadaş sohbetlerinde Uğur’un gitar çaldığını öğrendik ve yeni birinin de bize kattığı enerjiyle üç kişi olarak yeniden çalışmalara başladık.

 

Rock müziğin alt yapısının Ankara’dan yetişmesi gibi bir durum var son yıllarda. Bunu bizler uzun zamandan beri biliyoruz ama sizce nedir bunun sihri? Rock müzik yapan grupların, solo albümlerin asıl memleketinin Ankara olmasını siz neye bağlıyorsunuz?

Haberin Devamı

Bu bizim de hep konuştuğumuz bir şey aslında. Ankara İstanbul’a göre biraz daha depresif bir şehir. Ankara’nın İstanbul gibi bir gece hayatı yok. İstanbul’un o keşmekeşliği Ankara’da olmadığından ilgilendiğin şey her neyse, ona ayıracak çok zamanın oluyor. Şehir seni oyalamıyor kendiyle. Sadece cuma ve cumartesi yaşanan bir hayat var Ankara’da. Bir sebebi de bu olabilir diye düşünüyorum. Seni biraz daha disipline ediyor şehir. Bir de Ankara’dan çıkan rock müzikle, İstanbul’dan çıkan farklı olabiliyor. İstanbul’dan çıkan gruplar biraz daha alternatif rock tarzı iken Ankara’daki gruplar biraz daha sert rock, metal müzik yapıyorlar. Müzikle ilgileniyorsan eğer, bir grubun tarzından anlayabiliyorsun aslında nereli olduğunu. Ankaralıların başlangıcı biraz daha sert oluyor mesela. Bunu hemen görebilirsin.

Haberin Devamı

 

Son dönemlerde rap müziğin popüleritesi yaşanıyor. Aynı zamanda eski türkülerin coverlanması da yine günümüz popüler kültürünün bir parçası oldu? Siz neler düşünüyorsunuz bu konuda? Müziğin dönemsel olarak popülerleşmesini neye bağlıyorsunuz?

Haberin Devamı

Alternatif müzik artık popüler hale geldi. Cem Adrian, Ceylan Ertem, Mabel Matiz ve hatta 3. Yeniler dediğimiz gruplar da var. Rap müzik de bunun bir parçası oldu. Buna son dönemde dizilerin de katkısı oldu ve alternatif müzik bundan sonra hep kalacak gibi görünüyor. MTV Türkiye’nin açılmasıyla birlikte alternatif müzikler çok popüler olmuştu. Hatta o dönem bir rekabet ortamı bile oluşturmuştu. Ne zamanki MTV Türkiye kapandı, yeniden o alternatif müzikler popülaritesini kaybetmeye başladı. Eğer devam etseydi, bu müziğin patlaması bu kadar uzun sürmezdi diye düşünüyorum. Bir de eskisinden farklı olarak, artık müziğe erişim teknolojiden dolayı çok daha rahat olduğundan, dünyadaki alternatiflerini de yakalamaya ve neyin iyi, neyin kötü olduğunu anlamaya başladı insanlar.

 

Haberin Devamı

Peki siz bu modaya uyar mısınız yani türkü coverlar mısınız mesela?

Bizim yaptığımız tarza uygun olursa neden olmasın. Cover yapmak kötü bir şey değil. İnsanlar seslerini duyurmak için de cover yapabiliyorlar. Yeni çıkan birinden bildiği bir şarkıyı dinlemek dinleyicinin hoşuna gidiyor. Dışarı çıktığında eğlenmek isteyen insanlar önce o mekanda hangi şarkıların çaldığına bakıyorlar. Bildiği şarkılarla eğlenmeyi, dans etmeyi seviyorlar. Sen de benzer bir iş yaptığında o dinleyici ile aranda bir bağ kuruluyor.

 

Yeni albümden bahsedelim biraz. Neler yaptınız, kimlerle çalıştınız bu albümde?

Uzun bir aranın ardından nihayet Mayıs 2018’de tekli çalışmamız ‘Sarılır Ay Geceye’ Razaki Müzik’ten yayınlandı. Yeni tekli çalışmamızın ismi ise ‘Unutulur Her Şey’. Şarkıların tüm söz, müzik ve düzenlemeleri bana ait. Daha teknik kısımlarda ise Çağlar Türkmen ve Serkan Özyurt ile İskender Paydaş’ın stüdyosunda çalışıyoruz. Duraksama yaşadığımız dönemlerde de üretmeye devam ettiğimiz için o şarkılar üzerinde birkaç değişiklik yaparak şarkıları son haline getirdik.

Sizin yolculuğunuz nasıl devam edecek? Öncesi ve sonrasını değerlendirirseniz neler yapmayı düşünüyorsunuz? Şimdiden bir sonraki yolu planladınız mı?

Ben müziğe rap yaparak başlamıştım. Benim lise zamanlarımda dünyadaki popüler olan müzik tarzı, rap-metal, nu-metal gibi tarzlardı. Limp Bizkit, Korn, Rage Against the Machine gibi gruplar popülerdi. Biz onlardan etkilenerek büyüdük. Beni RockA’ya davet ettiklerinde yapmak istediğim müziğin bu olduğunu söylemiştim. Yaptığım müziğin içinde her zaman rap vardı ama rock müziğin enerjisi de bambaşkaydı. Bazen anlatmak istediğin şeyi bir cümleyle anlatabiliyorsun, bazen yirmi cümleye ihtiyacın oluyor. Bu yüzden rap ve rock müziğin sentezinden her zaman keyif aldım. Bundan sonrası için de yine konser grubu olarak devam etmek istiyoruz. Dönemsel olarak değişiklikler yapar mıyız, onu zaman gösterecek.

 

Şarkılarında neyi anlatıyorsun?

Ben şarkıları kendime söyler gibi yazıyorum. Kötü yanlarımı, iyi yanlarımı söylüyorum sözlerde. Yani şarkıda ne söylüyorsam aslında kendime söylüyorum o sözleri. Bu tabii zaman içerisinde kaybettiğimiz insanlardan, aşk acısına ya da etrafındaki insanların yaşadıklarına göre de değişebiliyor.

Sahnede nasıl hissediyorsun kendini? Seyirciyle enerjiniz nasıl?

Sahneye çıktığımda aslında neler dönüyor anlamıyorum ama sahne sonrasında çekilen videolara baktığımda şaşırıyorum. Seyirciyle aslında nasıl bir bağ kurduğumuzu o zaman anlıyorum. Ben sosyal bir insan değilim mesela. Daha çok evde vakit geçiriyorum. Diğer grup arkadaşlarım daha sosyaller bu anlamda. Bu yüzden aslında sahne başka bir şey oluyor benim için. Çok heyecanlanıyorum. Bu iyi bir şey tabii. Seni sürekli dinç tutuyor, gözün hep açık oluyor. Küçükken hayranı olduğumuz sanatçıların şarkılarını elimizde saç fırçasıyla ayna karşısında söylediğimiz zamanlar olurdu ya hani, ben aslında şu anda onu yapıyorum. Odada elinde saç fırçasıyla şarkı söyleyen o küçük çocuğu taklit ediyorum.

 

Bizim tarzımız biraz sert. Enerjisi her daim yüksek olan bir müzik. Bizi ilk defa izleyenler ilk dakikalarda ne yaptığımızı pek anlamıyorlar ama yarım saatten sonra enerjiyi görüp, “a bu baya eğlenceli bir müzikmiş” deyip bize katılıyorlar. O yüzden hep karşılıklı bir enerjiyle yükseliyoruz. Mutlaka aramızda bir iletişim kurulmuş oluyor.

Yurt dışı planlarınız var mı?

İngiltere ve Amerika’ya bizim bir şey satmamızın çok zor olduğuna inanıyorum. Ama Avrupa’nın geri kalan yerlerinde ya da Rusya’da şansımızın olduğunu düşünüyorum. Ama bu biraz da vizyonla ilgili, rahatını bozmakla ilgili. Avrupa’daki on bin festivalin arasından kendine mutlaka yer bulursun. Burada konforunu ne kadar düşündüğün önemli. Orada buradaki gibi star olmayacaksın. En başından, sıfırdan müzik yapıyormuşsun gibi bu işi düşünmen lazım. Rusya bu anlamda inanılmaz bir pazar. Bizim sahnede de söylediğimiz İngilizce cover şarkılarımız var zaten. Bu anlamda çalışmalarımız olacak.

 

Üniversite hayatınız nasıldı? Kampüs okuyucularına tavsiyeleriniz neler olur?

Bir tutkun olması ve onun peşinden gitmek istemen çok iyi bir şey ama onu gerçekten yapabileceğini bilmek ile buna sadece inanmak ayrı bir şey. Bir şeyi iyi yaptığından emin olman gerek. Ben liseden sonra öğrenimime devam etmedim ama yaptığım işe çok inanıyordum ve bunun için çok fazla çalışıyordum. Motivasyon iyi bir şey ve her şeyi yapabileceğine inandırabiliyor seni. Ancak önce neye yeteneğin olduğundan gerçekten emin olman gerek. Bence şans diye bir şey yok. Sadece çok çalışmak var, gerçekten çok çalışmak!

Röportaj: Tuğba Badal

Haberle ilgili daha fazlası: