İş hayatıyla ilgili düşündüğüm en kesin şey, ilk günden beri şu oldu: “Her gününün en az sekiz saatini, mutsuz olduğun bir yerde, zevk almadığın bir şey yaparak geçiremezsin.” Hele teknolojinin gelişmesiyle birlikte her an ulaşılabilir hale gelmişken, nefret ettiği bir işi yapmak bir insanın başına gelebilecek en talihsiz şeylerden biri.
Mesela, Steve Jobs’un tam da buna karşılık gelen bir sabah rutini olduğunu biliyor musunuz? Jobs, her zaman ayna karşısına geçip o gün hayatının son günü olsa, gün içinde yapacaklarından mutlu olup olmayacağını kendine sorarmış. Eğer üst üste birkaç gün boyunca kendine olumsuz cevap veriyorsa, bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini anlarmış.
HAYATTAKİ SON GÜN METODU
Aynı metodu farklı bir şekilde hayalimizdeki işi bulmak için de uygulayabiliriz, ne dersiniz?
Son gününüz olsa, nasıl bir iş ortamı düşündüğünüzde bundan rahatsızlık duymazsınız? Hadi birlikte canlandıralım.
- Takım elbise ya da topuklu ayakkabı gibi resmi bir kıyafet içinde misiniz, yoksa spor ayakkabılarınız ayağınızda ve kendi tarzınızı mı yansıtıyorsunuz?
- Nasıl bir ofis ortamınız var? Masanız nasıl?
- İş için sık seyahat etmeniz gerekiyor mu?
- Peki toplantıda nasılsınız? Kimlere sunum yapıp ne anlatıyorsunuz?
- Patronunuzla konuşmanız gerekiyor. Odasına girerken randevu almak gerekiyor mu, yoksa zaten patronla samimi olduğunuz bir start-up mı burası?
- Tutkuyla işinize bağlı ve zamanınızın büyük bir bölümünü işe mi ayırıyorsunuz? Yoksa, mesai bittiği anda başka bir hayat mı başlıyor.
Belki de bunların hiçbiri doğru sorular değil ve siz freelance bir çalışma biçimi hayal ettiniz.
Elbette, tüm hayallerimizin anında ve en kolay şekilde gerçek olmadığını hepimiz acı yollarla öğrendik; ama hayal kurmanın etkisini de küçümsemeyelim. Hayal kurmak, her şeyden önce insanın kendisini tanıması ve ne istediğini anlaması için bile önemli.
Ne istediğinizi anlamanın tek yolu, her denemede ne istemediğinizi görerek elemeye çalışmak değil. Hayallerinize en yakın gelenden başlayın. Gerisi gelecektir.
Yazan: Yeşer Sarıyıldız