Öncelikle, bu filmde yollarınız kesişmeden önce hepinizin bir oyunculuk serüveni ve bu serüvenin bir başlangıç noktası olmuştur. O başlangıç noktasının hikayesi neydi, oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?
Rüzgar Erkoçlar: Ekranda olmak, oyuncu olmak hayalim değildi aslında. Bir arkadaşım reklam filminde oynuyordu. Ben de o sayede bir deneyim yaşadım. Sonra çevrem de destekledi ve gerisi kendiliğinden geldi. Keyif de almaya başladım. Aslında benim hayalim müzik alanında bir şeyler yapmaktı. Mesela piyano çalmak. Amatörce yaptım da zaten. Oyunculuğun dışında bu tutkumu hala sürdürüyorum. Bence sesim iyi değil ama müzik kulağım var. DJ'liğe başladım. Ben bir işin içindeysem onu tam anlamıyla yapmak isteyenlerdenim. Hiçbir şey için de geç olmadığını düşünüyorum. Gittim, eğitim aldım. Prodüksiyon eğitimi de alıyorum. Kendi müziğimi kendim yapmak istiyorum. Şu an ülkemizde bildiğim kadarıyla iki DJ Tomorrowland'de çaldı. İddialı olacak ama ilerleyen dönemde ben de kendimi o festivalde görmek istiyorum.
Tolga Özaltındere: Anneannem Yeşilçam'dan Feri Cansel. Hep ona özeniyordum açıkçası. Onunla tanışma imkanım olmadı. Ama gerek annemin anlattıklarından gerek sektörde anlatılan hikayelerden duyduğum kadarıyla çok başarılı bir kadınmış. Annem, ağabeyim, ablam yapmadı ama bende o oyunculuk geni ve isteği vardı. O geleneği sürdürmek istedim. 12 yaşında oyuncu olmaya karar verdim. Aileme anlattım. Çok destek oldular. Çocuk tiyatrolarında başladım. Kademe kademe ilerledim. En son UCLA Üniversitesinde oyunculuk programını bitirdim. Dönünce kendimi Öğrenci Kafası: Soygun'un setinde buldum.
Oben Onur: Lisede en yakın arkadaşım "ben tiyatro topluluğuna katılacağım, sen de gel" dedi. O dönem bilgisayar mühendisi olmayı düşünüyordum. Okullarda müsamereye çıkmak dışında tiyatroyla hiç alakam yoktu. Gittik, görüştük. Akşamında okuma provasına çağırdılar. Arkadaşımdan önce ben gittim. Bakırköy Sanat Merkezi'nde başladım tiyatroya. Lisede okul tiyatrosunda devam ettim. İnsanlar da çok desteklediler. Ben de oyunculuk yapmaya karar verdim böylece.
Emel Çetin: Oyunculuk çocuk yaşlardan beri hep hayalini kurduğum bir meslekti. 6 yıl bale de yaptım. Baleden sonra sahneyi özlemeyi başladım. Maalesef ülkemizde ebeveynler açısından oyunculuğa bakış açısı çok farklı. Bu konuda beni kimse yönlendirmedi. Altın bilezik taktıktan yani Alman filolojisinden mezun olduktan sonra gerçekten istediğim şeyi yapabilirim diye düşünüp oyunculuk eğitimi aldım. Sonra başladı her şey.
Merve Akaydın: Aslında içten içe istediğim bir şeydi. Ama bir ilan görerek buna karar verdim. Antalya'da arabayla giderken kafamı çevirdiğimde konservatuara hazırlık ilanı gördüm bir duvarda. Sınavlara girdim. Bir müzik ve tiyatro topluluğuydu. İyi ki katılmışım. Arzu Gamze Kılıç, Muhammed Uzuner, Birsen Dürülü gibi usta isimlerden ders alma şansım oldu. Kısa bir eğitimden sonra tiyatroya devam etmek istediğimi, oyunculuktan başka bir iş yapmak istemediğimi anladım.
Mustafa Gültekin: Çalışmış olduğum düzenin bana uygun olmadığını, sabah 8, akşam 5 mesaisinin çok sıkıcı olduğunu, mutlu bir hayatı sevdiğim iş olan oyunculuğu yaparak yaşayabileceğimi düşündüm. Plan yaptım. Planım tuttu. İşletme mezunuyum. Beyaz yakalı bir çalışma düzenim vardı. Her şeyden vazgeçip yelkenleri yaktım, oyuncu oldum.
Kaan Deringöl: Çocukluktan beri istediğim bir şeydi zaten. Lisede okurken o zamanlar Acemi Cadı diye çok revaçta olan bir dizi vardı. 2 sene o dizide tabiri caizse kadrolu figüran olarak çalışmıştım. Sonrasında okul yoğunlaşmaya başladı. Oyuncu olmak için o yaşlarda yeterli olgunlukta olmadığımı hissettim. Oyunculukla alakalı prodüksiyon asistanlığı yaptım. Zaten reklam sektöründe de profesyonel olarak kreatif alanda çalışıyorum. Sonra oyunculuk eğitimimi alıp oyunculuğa giriş yaptım.
Öğrenci Kafası: Soygun filminde canlandırdığınız karakterleri nasıl tanımlarsınız ve benzeşen yanlarınız var mı onlarla?
Rüzgar Erkoçlar: Azimli, hırslı biri. Babası Emniyet müdürü olduğu için hayata karşı daha sorumlu. Yanlış yapmaktan uzak duruyor. Çekmek istediği bir film var. Sonunda arkadaşlarının da baskısıyla "Tamam, çekelim" diyor. Ama bir bedel ödemesi de gerekiyor. Hırslı, azimli, düzenli, titiz, sorumluluk sahibi. Bunlar benzeyen yönlerimiz.
Merve Akaydın: Daha önce hiç Arzu gibi bir karakteri canlandırmadım. Daha çok masum, iyi kalpli kızları oynadım. Bu yüzden Arzu bana sivri gelen bir karakter oldu. Ama çok eğlenceliydi. Fiziğini kullanarak erkekleri etkileyen, bugüne kadar her isteği yapılmış, şımartılarak büyütülmüş bir kız. İstediklerini alamadığı zaman da çirkinleşen, daha fazla saldıran bir kız. Böyle bir karakteri oynamak çok zevkliydi.
Emel Çetin: Melek büyük bir aşk yaşıyor. Sevgilisini kaybetmeyi hiç istemiyor. Büyük bir korkusu var. Arkadaşları ona akıl veriyor. Yoksa ağlayacak, sevgilisine bir şey olursa ölecek, hayatı kayacakmış gibi yaşıyor. Nasıl halledeceğini bilemiyor. Arkadaşlarından aldığı yardımlarla hallediyor. Ama neşeli, tatlı, mutlu, üniversite gençliğinden bir kız. Yakın bulduğum ve uzak bulduğum birçok yanı var.
Kaan Deringöl: Semih fazla enerjik. Evet doğal ve komik. En büyük özelliği de çapkın, zampara bir karakter oluşu. 22 yaşında, oyunculuk okuyor. Bir kız arkadaşı var. Ciddi bir mesele varken alaycı tavrıyla durumu komikliğe çeviren bir tip. Ben onun kadar çapkın, zampara değilim. Ama ben de genelde komik ortamları, komik şeyleri severim. Bazen ciddi olunması gerekilen bir ortamda komik olduğum için azarlandığım olmuştur. O yönden benzeşiyoruz.
Öğrenci Kafası: Soygun sizin kariyerinizde nereye denk düşüyor?
Rüzgar Erkoçlar: Manevi anlamda bu film benim için çok önemli. Emek verdik. Gerçekten çok güzel bir ekiple çalıştık. Yönetmenimiz Ayhan Sonyürek'le gönül bağımız oluştu. İyi ki de bu filmde yer aldım. Bana çok şey kattı. Ayhan Hoca Eskişehir'de çekimler başlamadan önce bizi iki gün oyunculuk kampına aldı. Oyunculukla ilgili çok şey öğrendim. Ben 10 yaşından beri bu sektörün içindeyim. İlk kez böyle bir çalışmada yer aldım. Set başladığında çok rahattık. İzleyici çok samimi bir film izleyecek. Oyunculuklar unutulacak. O kamp sayesinde karakterle bütünleştik çünkü. Toprak nasıl yürür, nasıl düşünür, babasıyla ne konuşur, telefonu nasıl açar? Bunlara çalıştık. Hepimiz bir işe başlarken heyecan ve korku duyarız. Ama Ayhan Hoca sayesinde rollerimize bürünmek çok kolay oldu. Arkadaşlarımızın enerjileri çok yüksekti. Genç ve eğlenceli bir ekip. Ben de bu enerjiye ayak uydurdum.
İlayda Fidanlık: Yaptığım ilk sinema filmiydi. Çok güzel insanlarla çalıştım. Kendime çok şey kattım. Oyunculuğu da böyle görüyorum. Kendine yeni şeyler katmak. Bu açıdan çok güzel bir deneyimdi. Oyunculuğu da farkındalık olarak nitelendiriyorum.
Emel Çetin: Kariyerim açısından çok güzel bir deneyimdi. Başka sinema deneyimlerim de oldu ama Öğrenci Kafası: Soygun'un seti bizim için çok eğlenceli oldu. Nedenini bilmiyorum. Yaş grubu olarak genç olmamızla da alakalı olabilir. Sinerjimiz tuttu. Gerçekten üniversitedeki dostluğa sahip olarak çıktık çekimlerden. Hala görüşüyoruz. Benim için gerçekten unutulmayacak bir deneyim oldu.
Peki siz nasıl birer öğrenciydiniz?
Rüzgar Erkoçlar: Sessiz, sakin görünürdüm ama elebaşı hep bendim. Kopya çektiğim de olmuştur. Yakalandığım da oldu. Çok utanç vericiydi. Dizi oyunculuğu yaparken okula ayak uydurmakta zorlanıyordum. Sınavları kaçırdığım için bazen tek başıma sınava giriyordum. Yani kopya çekmek için şartlar zordu. Yine haylazlığını gizlice, çaktırmadan yapan bir öğrenciydim.
Tolga Özaltındere: Ders çalışmayı çok sevmezdim. Sosyal becerilerim yüksekti. Sayısal konularda iyi değildim. Hala iyi değilim. Genelde arkadaş ortamı için okula giden tipler vardır ya. O bendim işte. Zevkliydi. Ailem de çok baskı kurmadı üzerimde. Rahat bir öğrencilik dönemim oldu. Hiç problem yaşamadım ve çok eğlendim. Çok anım oldu. Rolüme de yansıtmaya çalıştım. Umarım başarabilmişimdir.
Oben Onur: Ben iyi bir öğrenciydim. Ne çok çalışkan ne de çok yaramazdım. Uyurdum derslerde. Ama bir şekilde geçerdim de.
Emel Çetin: İyi kopya çektiğimi düşünüyorum. Hiç yakalanmadım. Silgilerin üzerine yazardık kopyaları.
İlayda Fidanlık: Biraz tembeldim. Çalışmayan ama zeki olanlardan. Okulu çok sevmezdim. Okulun ilk gününde çekilen bir fotoğrafım var. Ağlıyorum. Neden beni buraya getirdiler diye isyan eder bir halim var. Ama lisede çok eğlendim. Sebepli sebepsiz topluca disipline giderdik. Bir keresinde ders arasıydı. Oyun havası çalıp göbek atmaya başladık. Müdür yardımcısı gelip cd çaları kırmış, hepimizi disipline yollamıştı. Bizim için komik bir vukuattı.
Merve Akaydın: O yıllarda aklım o kadar başımda değildi. Şimdi geriye döndüğümde daha disiplinli çalışabilirdim diyorum. Zaten eğlendim ama çok daha fazla eğlenebilirdim.
Mustafa Gültekin: İçe dönük bir öğrenciydim. Öğrencilik hayatım çok sosyal değildi. Ders çalışırdım. İnek bir öğrenciydim. Çok çılgınca şeylerimiz yoktu. Sınıfın sessizlerindendim.
Kaan Deringöl: Lisede çok acayip kopya hazırlayan arkadaşlarım vardı. Eski telefon rehberleri vardır, bilirsiniz. A'dan Z'ye kadar. Öyle duaları yazıp din dersinde onları açıp kopya çeken arkadaşlarım vardı. Ben o kadar kopyacı değildim. Bazen şöyle bir yandan bakmışımdır. Sevmem kopya çekmeyi. Lise, ortaokul, ilkokul güzel geçti de benim üniversite hayatım çok uzun sürdü. Yaklaşık 10 yılda bitirdim okulu. Kopya çeksem çabuk biterdi demiyorum. Ama çalışmamışsam sınavdan da geçemezdim.