Hoca ders anlatırken biz güzel yüzüne kilitlenirdik sevdiceğin, çaktırmadan nasıl baksak da şenlense gönlümüz diye… Farklı sınıftaysa teneffüs zili çalsın diye saniye sayardık, sadece sınıfın kapısına yaslanıp koridordan geçişini izleyebilmek için içli içli…
Ben lisedeyken cep telefonları hayatımıza yeni yeni girmişti, harçlıkları kontöre yatırmaktaydık elbette. Çaldırıp kapatır dururduk, “ aklımdasın” demek için. Bu nesil, böyle sevimli, şapşal bir halde bugünlere geldi.
Kalbimiz kırıldığında dünya başımıza yıkıldı zannederdik, sevdiğimizin bir olumsuz sözü, hayata küsme sebebiydi… Hey gidi…
Sonra elbette büyüdük ve elbette kirlendi dünya. Kirlendi derken kastım olumsuz bir durum değil yalnız. Bu saf halini kaybetmesinden söz ediyorum duyguların. Öğrendikçe, tecrübe ettikçe değişen bakış açısından. Lise arkadaşlarımın adını hatırlamakta zorlanıyorum, geçtim aşık olduğum çocuğun adını hatırlamayı… Güya birlikte yaşlanacaktık. Hikaye…
Neden? Çünkü büyümenin, kendine evrilmenin bir önceki çağı… Henüz ne istediğini, hayatta nerede durduğunu tam kestiremiyorsun bile. Büyük kararlar vermeden önce iki kere düşünmek gerektiğini de daha kavramamışsın. Heyecanlısın, çabuk alevleniyorsun… Sonra işte, geçiyor hepsi. Daha sakin, huzurlu bir noktasında buluyorsun kendini hayatın.
Sorsan o yaşta birine, yaşadığı kalp kırıklığı hayatın sonu adeta… Oysa buradan bakınca, “annem yaa, kıyamam, nasıl da saçmalıyor” deyip, şefkatle geçiyorsun.
Üniversiteye böyle kalbi kırık başlayan nice delikanlı ilk sene bitmeden başka birine aşık oldu mesela. Geçen ay, böyle bir arkadaşımın düğünündeydim. Lisede aşık olduğu bir kız varmış, sonra farklı şehirde okullar kazanmışlar. Kız da terk etmiş bunu. Okulun ilk günleri hayattan soğumuş bir çocuktu resmen. Sonra bir şey oldu bizim umutsuz aşığa… Kızın adını anmıyor. Keyfi de yerinde. Yan fakülteden biriyle tanışmış meğer. Kız nasıl güzel gülüyormuş anlata anlata bitiremiyor. Okul bitene kadar böyle birkaç durum daha yaşadık. İşte geçen ay da son vurulduğu kızla evlendiler.
Sürekli bir yeniden başlama hali hayat. Hikayeler biriktiriyoruz böyle böyle. Zamanın çözmeyeceği bir dert olmadığını keşfedince, gerisi çorap söküğü zaten. Derin bir nefes alıyor, devam etmeyi öğreniyorsun. Kırıldığı yerden kalbinin içine bakıp, ne kalmışsa kendini oradan toparlayıp yeniden yürümenin ince işçiliğini fark ediyorsun. Geçiyor yani. Bazen birden bire… Bazen azalarak. Geçiyor illa ki…
Yazan: Buğu Begüm Orhan