Kampüs’e hoş geldiniz. Sizleri tanıyarak bir giriş yapmak istiyoruz. İkiye On Kala kimdir, neler yapar?
Selamlar, hoş bulduk. Vokal ve gitarda Uğur Uras, elektrik gitarda Ali Sak, davulda Mehmet Engin ve bas gitarda Kadir Kaygana'dan oluşan bir müzik grubuyuz. Söz ve besteleri ben yazıyorum, sonra şarkıları grupça düzenliyoruz. 2014 yılında İzmir’de yayınladık ilk şarkılarımızı. Youtube'da ev kaydı olarak yayınladığımız şarkılar birikip dinleyici sayımız artınca İstanbul’a taşınıp yeni bir grup kadrosuyla konserler vermeye başladık. Albüm sürecinde ciddi sorunlar yaşadık ve ilk stüdyo albümümüz olan 'Eski Yeşil Araba'yı 2018 baharında ancak yayınlayabildik. 9 Kasım’da da 'Yaka Faça' isimli ikinci stüdyo albümümüzü CES Yapım etiketiyle yokuş aşağı bıraktık.
Şehirlerle derdimiz nedir sizce? Bize neler yapıyor bu kozmopolit yaşamlar, size neler yaptı?
Şehirler kalabalıklaştıkça belleğini yitiriyor bence. Kalabalık şehirler olayların değil olguların kaydını tutar ve birey sevmez. Bu baskı bir zaman sonra anlamaya başladığınız hatta kabullendiğiniz bir norma dönüşüyor. Denizin ortasında, deniz suyunu içmeye başlıyorsunuz. Zamanında çok kavga ettim, çok sataştım koca şehirlere, çok küstüm, çok kızdım. Sonra; yazdıkça benden korktuklarını fark ettim, artık ben yazıyorum onlar kaçıyor. Biliyorum.
“Biz gitar müziği yapıyoruz. Rock, akustik, blues, pop yürüyüşlerini kullanmayı seviyor ve ortaya çıkan hikâyeye göre şekillendiriyoruz yeni şarkılarımızı.”
Şarkılar ve edebiyat. Şarkılarınızın sözleri salt sizin yaşanmışlıklarınıza mı ait yoksa şehirlerdeki diğer insanların hikayeleri de var mı içinde?
Şarkılarda sekanslar var. Genel olarak kendi yaşanmışlıklarımı anlatıyorum fakat bazı bölümlerde durum ya da zaman tanımı yaparken etrafımdaki rollere geçiş yapıyorum, onların yaşanmışlıklarını da dahil ediyorum. Zaten fark ediyorsunuzdur.
Yaptığınız müziğin tanımını gerek tarzı gerekse şarkı isimleri olarak nasıl yapıyorsunuz? Siz hangi kategoriye dahil hissediyorsunuz kendinizi? Sizi hiç dinlememiş olanlara kendinizi nasıl anlatırdınız?
Açıkçası müziği bir yere oturtmak bize doğru gelmiyor. Şarkılar yazılırken zaten kafanızda bir ambiyans var ve enstrümanlar da buna göre oluşmaya başlıyor. O an o melodiyi ya da yürüyüşü hangi enstrüman daha kuvvetli hissettiriyorsa onu seçiyoruz. Fakat her müzisyenin de yakinen ilgilendiği birtakım enstrümanlar oluyor, yapılan müziği de bu enstrümanlarla temellendirmek doğal bir durum. Biz gitar müziği yapıyoruz. Rock, akustik, blues, pop yürüyüşlerini kullanmayı seviyor ve ortaya çıkan hikâyeye göre şekillendiriyoruz yeni şarkılarımızı. Bizi hiç dinlememiş olanlar için; tarzımızı modern alternatif/pop rock olarak tanımlayabilirim.
Yeni albümünüzün yolu açık olsun. Biraz albümden, kimlerle çalıştığınızdan ve albümdeki şarkılarınızdan bahseder misiniz?
Teşekkür ederiz. Yaka Faça albümü bizim için yeni bir deneyim oldu. Dinleyenler de farklı olduğunu görüyor ve çok beğeniyor. Hızlı bir kayıt süreci geçirdik. Uzun zamandır şarkı yapmıyorduk. Artık yeni şarkılı bir albüm yapalım dedik ve stüdyoya kapandık. Her şey üç ay içinde oldu ve böyle bir albüm çıktı ortaya. İsmi de oradan geliyor albümün. Eskisine göre daha kararlı ve sert bir anlatıcı var. Eski şarkılarda, hissedilen yoğun duyguların dışa vurumu yetersizken ve gereksiz görülürken (karakter tarafından) şimdi ne istediğini bilen ve bunu net olarak söyleyen biri var.
Gitaristimiz Ali Sak aynı zamanda ses mühendisi de olduğundan albümü birlikte yaptık. Yapımcı firmamız CES Yapım bizi her konuda tamamen serbest bıraktı. Biz de oturduk, tam olarak istediğimiz gibi bir albüm kaydettik. Albüm Galata’daki A2 Stüdyolarında kaydedildi. Prodüktörlüğümüzü de Ali yaptı. Kendisi kayıt sürecinde hem müzisyen hem de prodüktör oldu. :)) Miksler Ali Sak ve Aras Tüysüz'e ait. Mastering’i Aras Tüysüz yaptı. Albüm kapak tasarımı Kerem Taydaş'a ait. Klipimizi Sinestezi Film çekti. Hızlı ama yoğun ve kuvvetli bir süreç oldu. Her arkadaşım işiyle yakından ilgilendi ve çok fedakârlık etti. Buradan da ayrıca teşekkür ederim hepsine. Bunlar zorlu süreçler; bir duygu durumunu kuvvetli yazmak ne kadar zorsa kayıt süreci de aynı derecede zor. Sonunda anlattığınız durumla inşa ve kayıt süreci örtüşüyorsa, artık rahatça bir sigara yakabilirsiniz. :)
“Bu topraklarda yetişmiş insanlar olarak alt metni kuvvetli çok güzel arabesk, türkü ya da 70’lerin pop şarkıları var. İleride bazılarını bizden de duyabilirsiniz.”
Sosyal medya hesaplarınıza baktığımızda popüler kültürden uzak kalmaya çalıştığınızı görüyoruz ama bir soru da buradan olacak. Günümüzde en popüler olan şeylerden biri de tanınmış şarkıcıların şarkılarını coverlamak ya da sahnede birlikte düet yapmak. Sizin birlikte çalışmayı çok istediğiniz ya da şarkısını coverlamaktan keyif aldığınız sanatçı ya da sanatçılar var mı? (Müslüm Gürses’in bir şarkısını sanırım cover olarak dinledim.)
Zaman zaman kafamıza esiyor ve küçükken dinlemekten keyif aldığımız şarkıları cover yapıyoruz. Bunu daha da artıracağız. Çünkü çok istiyor dinleyici. Sevdikleri klasik bir şarkıyı bizim tarzımızla ve bizim sesimizle duymaktan ayrı bir keyif alıyor. Özel olarak çalışmayı çok istediğimiz birileri yok doğrusu ama zaman içerisinde kafalarımızın uyuştuğu projelerde yer almak isteriz tabii. Çünkü bu durumlar yeni varyasyonlar doğuruyor. Bu topraklarda yetişmiş insanlar olarak alt metni kuvvetli çok güzel arabesk, türkü ya da 70’lerin pop şarkıları var. İleride bazılarını bizden de duyabilirsiniz.
Genel olarak Türkiye’deki müzik sektörünü bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kadar çok geçmişe dönmek üretememekle ilgili olabilir mi?
O zaman bir şey itiraf edeyim. Önceleri cover yapanlara hiç saygı duymazdım. Müzisyenlik ve ozanlık üretmekten geçer bence, ürettikçe var olursunuz. Ben de cover yapan insanların üretemediklerini düşünürdüm ve şaşırırdım. Sonuçta işin üretmek ve sen bunu yapmıyorsan neden buradasın? Sonra başka şeyler gördüm. Bazı şarkılar öyle güzel yazılmış ve bestelenmiş ki anlatmak istediğiniz durum tam olarak, o. İşte o zaman onu seslendirmek de başka bir anlam taşıyor kendi içinde. Yani ikisi de olabilir gibi geliyor artık. Bunu anlamak için sanatçının diskografisine bakmak gerek diye düşünüyorum. Kendi eserlerini üretmiş, dinleyicisine ulaşabilmiş biri zaten üretkendir. Bu insanları sorgulamıyorum cover yaptıklarında.
Hayallerden bahsetmek isteriz. Müzik yaşamınıza başlamadan önce hayal ettiklerinizi gerçekleştirebildiniz mi? Bir sonraki hayalleriniz neler?
İkiye On Kala proje grubu olarak kurulmadı, sonrasında da proje grubu olmadı. Çıkış süreci tamamen bir refleksti. Planlanmış bir durum olmadı. O dönem yaşadığım, üst üste gelen birçok şey ve köşeye sıkışma hissi, elimde iki seçenek bırakmıştı; satırlara, müziğe sığınmak ya da intihar etmek. Yazdıkça tamir oldum, insanlar yazdıklarımı dinlemeye başladı, kendimi yalnız hissetmemeye başladım, paylaştık, büyüdük ve daha çok şey konuşur olduk. O yüzdendir ki bir hedef/hayal hiç olmadı. Şimdiki en büyük hayalim ömrümün sonuna kadar yazmak, dinleyiciyle sohbet etmek ve gelen her şeyi birlikte karşılamak.
Ve gelecek planları… Devam eden turneleriniz var. Sizi canlı dinlemek isteyenlere verebileceğiniz bir program var mı?
Evet, artık daha çok konser yapan bir grup olacağız. Şimdi de önümüzde güzel konserler var.
30 Kasım Bursa Hayalperest
5 Aralık İstanbul Kadıköy Dorock XL
13 Aralık Ankara 6:45
20 Aralık Afyon Hanngar Pub
21 Aralık Antalya Filika Bar
26 Aralık Sakarya Radio Pub
sahnelerinde olacağız, konuşmak istediğiniz bir şeyler varsa bekleriz.
Kampüs’te olduğunuz için bu soruyu sormadan geçmek istemedik. Nasıl bir öğrenciydiniz? Şu an hala öğrenci olan ve kariyerine müzikle devam etmek isteyen okuyucularımıza neler söylemek isterseniz?
Öğrenciliğim, yazdığım kısa filmleri çekmeye çalışmakla geçti. Müzik, kariyer olarak düşünülüyorsa zor bir durum vardır ortada. Evet, bir açıdan bakıldığında müzik de bir mesleki süreç fakat ona ne kadar iş gibi bakmazsanız ve zorluklardan dolayı yorulmazsanız o sizi sevmeye, kabul etmeye başlar. İnsan gerçekten ne olmak istiyorsa onu olur, teknik olarak bu mümkün ama her seçimin de bir maliyeti ve sonucu var.
Röportaj: Tuğba Badal