Hayata, insana, aşka, dünyaya o sevdiğimiz, tanıdık bakış: Ezginin Günlüğü

4dk okuma

86. sayımızın İlham sayfalarında, Türkiye’de müzikle ister dinleyici ister müzisyen olarak temas etmiş, istisnasız herkesin hem saygı hem de sevgiyle andığı ve sayfamızın adının da hakkını verecek şekilde ilham aldığı bir grubu, Ezginin Günlüğü’nü ağırlıyoruz. Yeni albümleri ‘Aşk Zamanı’nı ve müziklerindeki o lezzetli tınıyı Nadir Göktürk ile konuştuk.

Haberin Devamı

Hemen yeni albümü konuşarak başlayalım. ‘Aşk Zamanı’ henüz çıktı. Hayırlı olsun. Her albümün kendi hikayesi vardır, diye tahmin ediyoruz. Nasıl bir albüm süreci yaşandı, ‘Aşk Zamanı’nın hikayesi nasıl şekillendi?

Bizim için yeni bir albüme başlamanın ilk önemli aşaması 'şarkı seçimi' oluyor. Çünkü birikmiş ve yayınlanmamış şarkı repertuvarımız oldukça kabarık. Üstelik bu albümde grup üyelerinin çoğu da besteleriyle katkıda bulundukları için, seçimi tamamlamak epey zor oldu. Daha sonra, şarkıların altyapı çalışmaları ve kayıt aşaması geliyor tabii. Bu bizi aylarca uğraştıran bir süreç olduğu halde, çok zevkli bir çalışma olduğu için, doğrusu hiç yorucu olmuyor bizim açımızdan. 

 

12 şarkılık bir albüm. Son dönemde müzik piyasasında gözlemlediğimiz kadarıyla, artık sektörde 10-12 şarkılık albümlerdense single’lar tercih ediliyor. Sizin bu kararınızın arkasındaki ve sektörün evrildiği nokta hakkındaki fikirlerinizi almak isteriz.

Açıkçası 'Single' bizim tarzımız değil. Belki bizim söyleyecek çok lafımız olduğu içindir bu belki de fazla üretim yaptığımız için. Single'la derdimizi anlatamayız. Tabii burada, insanların yeni bir projeyi piyasaya çıkarmalarının arkasındaki sebep de önemli. Gerçekten ürettiklerini paylaşmayı mı amaçlanıyor, yoksa "Bakın burnumu hafif kısalttım, bir de bu açıdan beni görün" mantığıyla mı yapılıyor. Tabii bu arada, sektörün evrildiği durumun da bu işte payı çok. İnsanların şarkı dinleme tarzlarının çok değişti son yıllarda. Çoğu insan artık gidip de albüm almıyor, şarkıları teker teker dinlemeyi tercih ediyor, o da internet ortamında. Albüm satan dükkan da o kadar azaldı ki. Ama biz, kasetlerin, seyyar satıcıların arabalarında, sokak sokak gezdirilerek satıldığı dönemleri yaşamış bir Ezginin Günlüğü olarak sektörün yeni yöntemlerine ayak uydurmaya pek niyetli değiliz.

Haberin Devamı

 

“Biz, kasetlerin, seyyar satıcıların arabalarında, sokak sokak gezdirilerek satıldığı dönemleri yaşamış bir Ezginin Günlüğü olarak sektörün yeni yöntemlerine ayak uydurmaya pek niyetli değiliz.”

Haberin Devamı

Henüz albümü dinleme şansı yakalayamamış takipçileriniz için sormak isteriz, onları bu albümde müzikal açıdan herhangi bir yenilik, farklılık bekliyor mu yoksa yine alışık ve tutkunu olduğumuz bir sound ile mi karşılaşacağız?

Aslında bizim geçmiş albümlerimize bakarsanız, her albümde birçok yeniliği fark edebilirsiniz. Bunlar hep zamanla grubun müziğini şekillendiren değişiklikler olmuştur. Elbette bu albümde de yenilikler var, yeni besteciler, yeni solistler ve haliye yeni şarkılar. Ama değişmeyen şeyler de var tabii ki: Hayata, insana, aşka, dünyaya bakışımız. Ben, bizim dinleyicilerimizin bu değişime de alışkın olduklarını biliyorum.

 

Albümdeki şarkılarda alışık olduğumuz üzere Nadir Göktürk’ün ağırlığı hissediliyor ancak bir Ezginin Günlüğü klasiği olarak Ataol Behramoğlu, Nazım Hikmet gibi önemli şairlerin şiirlerinin bestelendiğini de görüyoruz. Bu şairlerin sayısız eseri arasından bu eserleri nasıl seçtiniz ve böylesine önemli isimlerin eserlerini bestelemenin ne gibi zorlukları vardır?

Haberin Devamı

Bu seçim tamamen şarkının bestecisinin tercihleriyle ilgili. Bizim şiirle aramız ve dostluğumuz oldukça iyidir. Bu seçimin nasıl olmadığı konusunda şunu söyleyebilirim yalnız: Biz, bir şiir kitabını elimize alıp da, hangi şiiri besteleyelim diye arama yaparak bu şiirleri bulmuyoruz. Şiiri zaten okuyoruz ve bazen öyle bir an oluyor ki, okuduğunuz şiiri müziklemeye çalışırken buluveriyorsunuz kendinizi. Bir an, şiirle müziğin göz göze gelmesi gibi bir şey yani. Tabii bir şiiri bestelemek dünyanın en zor işlerinden biridir aslında. Şiirin ruhunu yakalamanın yanında, şairin o şiiri yazarkenki ruh haline de yaklaşmanız lazım. Sizden çok uzak bir ülkede, belki de yüzyıllar öncesinde yaşamış bir şair de olabilir bu.

Haberin Devamı

 

Ezginin Günlüğü’nü bilen bilir ki, dinlediğimiz bu müzik pop değildir, caz değildir, herhangi bir kategoriyle sınırlandırılıp tanımlanamaz. Bu özgünlüğün kaynağı ve bu kendine has tının kokusu, tadı nereden gelir peki?

Haberin Devamı

Biz kendimizin, bu topraklara ait olduğumuz gibi dünyaya da ait olduğumuzun farkında olan bir grubuz. Gene farkında olduğumuz bir şey de, her şeyin bir evveliyatı olduğu. Yani siz hiçbir şeyi sıfırdan yapmıyorsunuz aslında, sizden önce yapılmış şeyleri sürdürmektesiniz. Siz hiç sıfırdan bir insan oluştuğuna şahit oldunuz mu? Herkesin bir anası vardır, ve bu öyle bir zincirdir ki nerede ve ne zaman başladıysa ta oraya kadar uzanır. Biz de hem Anadolu coğrafyası müziğinin, hem de bütün insanoğlunun müzikal birikiminin bizim müziğimizin de mayasını oluşturduğunu düşünüyor, kategoriyi falan hiç umursamadan, hoşumuza giden genlerle kendimizi müziğimizi yapmaya çalışıyoruz. 

 

Grup müziği yapmak, bireysel bir müzikal yolculuğa çıkmaya kıyasla oldukça zordur derler. Katılır mısınız ve Ezginin Günlüğü’nün bu kadar yıl boyunca varlığını, hem de yüksek kalitede, devam ettirebilmesinin bir sırrı var mı? 

Gerçekten de öyledir. Bilirsiniz, genellikle her insanın birikimleri, beklentileri, amaçları farklılıklar gösterir. Farklı insanların aynı konu üzerinde uzlaşmaları gerçekten çok zor olur. Biz belki arkadaş seçiminde doğru davrandık, dünyaya ve hayata bakışımızda ortak noktaları fazla olan kişilerdik ya da şanslı olduk, elemanlar arasındaki ilişkiyi mümkün olduğu kadar bir dostluk ve ortak üretim temelinde kurduk. Tabii ki bu arada ayrılıklar da yaşadık, ama bunlar hayatın akışı içerisinde son derece olağan durumlardı. Onun dışında özel bir sırrımız yok.

 

“Hem Anadolu coğrafyası müziğinin, hem de bütün insanoğlunun müzikal birikiminin bizim müziğimizin de mayasını oluşturduğunu düşünüyor, kategoriyi falan hiç umursamadan, hoşumuza giden genlerle kendimizi müziğimizi yapmaya çalışıyoruz.”

 

Bugünün değişen müzik trendleri ve dijitalin müzik üretimi üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bugünkü müzik, tamamen piyasa ekseninde hareket ediyor. Çağımızın tüketim ekonomisi, müzik piyasasını da kontrol etmekte. Üretim, tüketim, pazarlama falan son derece planlı bir şekilde yürütülüyor. Biz ve bizim gibi çok az sayıda müzisyen bu  koşullar altında kendi yollarında yürümeye devam etmeye çalışıyor. Ama belki bizler de zaman zaman farkında olmadan piyasanın bazı kurallarına uygun hareket ediyoruzdur. Kim bilir.

 

Ezginin Günlüğü, ne mutlu ki hala, hakiki müzikal beğeni ölçütleri üzerinden dinleyicisiyle birliktelik kuruyor. Fakat yine bir önceki soruyla paralel olarak bir de tık, beğeni gibi bazı unsurlar piyasada değerlendirme ölçütü olarak kabul görmeye başladı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aslında az önce de bahsettiğimiz gibi, piyasanın çok da dışında kalmak mümkün değil. Çünkü tıklanmalar falan ister istemez herkesi etkiliyor. Ama biz, iki günde milyon tıklanma düzeyine ulaşan isimlerle falan rekabet halinde değiliz hiçbir zaman. Öyle bir beklentimiz de yok. Onlar kendi yoluna, biz kendi yolumuza. Bizim her yaştan, her toplum kesiminden dinleyicilerimiz var. Ve sürekli de genişlemekte olan bir kitle bu. Biz birbirimizi seviyoruz, bu da yetiyor bize. 

 

Birçok üniversiteli genç, müzik yapmak ve yeteneğiyle hayata tutunmak için hayaller kuruyor. Bir taraftan da ülkemizde eğitim alanındaki gerçekler var. Birçoğumuz istemeden okuduğumuz fakültelerden istemeden yaptığımız işlere transfer olduk. Bu gençlere nasıl bir yol izlemelerini önerirsiniz?

Bu durum pek yeni sayılmaz. Her zaman, sizin birtakım sevdalarınız olur, ama buna karşılık, ailenin beklentileri, toplumun beklentileri, ekonomik sorunlar, kısaca 'hayat şartları' sizi başka bir yöne yönlendirir. Sizin sevdalarınız da kursağınızda kalır. Bu gençlik hayallerinizi günün birinde gerçekleştirmeyi düşleyerek kendinizi akışa bırakırsınız. Bu konuda tavsiyede bulunmanın da pek bir anlamı yok, çünkü işe yaramaz. Hem ne diyeceğiz? "İsyan edin" mi diyeceğiz?

Röportaj: Erkmen Özbıçakçı