Radikal bir kararla, her şeyi arkanızda bırakıp yola çıkmaya karar verdiniz. Bu kararı tetikleyen şey neydi?
Hepimiz zaman zaman “Her şeyi bırakıp gitmek istiyorum” demişizdir. Aslında her şeyi bırakıp gitme isteği, kendini değiştirme vaktinin geldiğini gösteren bir işarettir. İçinde kendine has bir iyimserlik barındırır. Benim de bir değişime ihtiyacım vardı. Bunu çok net hissedebiliyordum. Çevremde gördüğüm ve yaşadığım her şey bana çok yapay geliyordu. Mutsuzdum, yolculuğun mutsuzluğumu gidereceğini düşünüyordum. Türkiye’yi sekiz buçuk ay boyunca 10 bin kilometre dolaşmamın nedenlerinden biri de yolculuk öncesi yaşadığım mutsuzluktu.
Yolda olmak üzerine söylenmiş onca söz, anlatılmış onca hikâye var. Bir de sizden dinleyelim. Nasıl sizce bu yolda olma hali, nasıl bir vizyon kattı hayatınıza?
Yolculuk bir terapi yöntemidir. İnsanı iyileştirir ve çok şey öğretir. Cevabını bilmediğiniz sorulara yollardayken cevap bulursunuz. Hatta bazen cevabı bulursunuz, soru sonradan ortaya çıkıverir. İnsan kendi içine doğru bir yolculuk yapmak istiyorsa fiziksel olarak da bir yolculuk yapmalı. En zoru nedir biliyor musunuz? İnsanın kendisiyle yüzleşmesidir. Yolculuk esnasında bunu yaşamanız kaçınılmazdır. Bazen kendinizden nefret edersiniz bazen de gurur duyarsınız. Geçmişinizle, hayatla, insanlarla hesaplaşırsınız. Kendinizle müthiş̧ bir savaş̧ içerisindesiniz. Kendinize en can acıtıcı darbeleri vurduğunuz gibi kanayan yaralarınızı da kendiniz tedavi edersiniz.
Yerinizde olmak isteyen çok fazla genç var, tam olarak yaptığınızı yapmak isteyen... Zincirleri kırma anınız nasıldı, ne önerirsiniz onlara?
Ben zoru severim, çok hayal kurarım ve bu hayallerimi gerçekleştirmek için peşinden koşarım. Hayallerin peşinden koşmak için üç şey gereklidir: İstemek, inanmak ve hemen başlamak. Cesaret ise inanmaktan geliyor. İnancı olmayan bir insanın cesareti de olamaz. Detaylara takılıp kendinizi boğmayın. Eksikler hiç bitmez, elinizdekiyle yetinin ve bir an önce başlayın. Azim ve inançla yola çıkan bir insanı, hiçbir engel yolundan alıkoyamaz. Sistem sizi bulunduğunuz alana bağlar. O çemberin dışına adım atmaktan korkmayın. Bilinmeze adım attığınızda kendi devriminizi yapabilirsiniz… İnsanların söyledikleri kötü şeyleri kulak ardı edin. Çünkü insanlar kendilerinin yapamayacağı bir şeyi başkasının da yapamayacağını düşünürler. İlk adımı atmazlar. Ulaşamayacaklarını düşündükleri için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar.
Türkiye’yi dolaştınız bisikletle. Bitti mi t
üm Türkiye, gitmediğiniz yer kalmadı mı ve Türkiye'yi dolaşırken karşılaştığınız en farklı hikâye neydi?
Giresun ve Bayburt dışında gerek bisikletle gerek diğer ulaşım araçlarıyla Türkiye’deki bütün şehirlere gittim. Yolculuklarımda birçok hikaye dinledim. Unutamayacağım ve beni çok duygulandıran hikayelerden birini ise TRT 1’de hazırlayıp sunduğum “Yoldaki Haber” adlı belgesel haber programının çekimlerini yaparken Erzincan’da dinledim. Bu programda da Anadolu’yu bisikletimle karış karış dolaşıyordum. 1992 Erzincan depreminde annesini ve kız kardeşini kaybeden Ünal Abi’nin hayat hikayesi çok etkileyiciydi. Babası çok önceden onları terk edip gitmiş. Depremde annesini ve kız kardeşini de kaybedince yapayalnız kalıyor. Aradan biraz zaman geçince babasından haber alıyor ama aldığı haber babasının ölüm haberi… Her ne kadar bizi terk edip gitse bile yine babamdır diyor ve cenazesini alarak memlekette toprağa veriyor. Bir süre sonra babasının evlendiğini, iki kızı olduğunu ve evlendiği kadının da babasını terk ederek Almanya’ya yerleştiğini öğreniyor. Ünal Abi, üvey annesini ve üvey kız kardeşlerini bulmak için Almanya’ya gidiyor. Uzun uğraşılar sonucunda onlara ulaşıyor. Onların iyi durumda olmadığını gören Ünal Abi, onlara sahip çıkıyor ve her şeyleriyle ilgilenmeye başlıyor. Kız kardeşlerine hem Almanya’da hem de Erzincan’da dillere destan bir düğün yapıyor. Depremde her şeyimi kaybettim derken başka bir ailesi daha oluyor. Röportajımızda Ünal Abi’nin hayat hikayesini dinlerken gözyaşlarıma hâkim olamamış çıkıp dışarda ağlamıştım.
Sırada Afrika var! Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Twitter hesabınızla konuya dair enteresan yorumlar var? Heyecanınızı paylaşmak isteyenler için özellikle, sizce sizi neler bekliyor?
Afrika yolculuğumla ilgili olumlu ve güzel mesajlar alıyorum. Fakat genelde gitmemem gerektiğini, gidersem öldürüleceğimi, vahşi hayvanların beni parçalayacağı gibi dehşet tepkiler de alıyorum. Çünkü Afrika hep kara kıta olarak adlandırılıp ötekileştirildi. Medyanın Afrika’yı sunuş biçimi de hep ötekileştirişiydi. Dolayısıyla Afrika denince, orayı görmeyen, bilmeyen insanların aklında, iç savaş, hastalık, açlık, vahşi yaşam ve acılarla yoğrulmuş hikayeler kaldı. Afrika hakkında hiçbir şey bilmeyen bu insanlar kulaktan duyma hikayelere ön yargılarını ekleyip korkunç senaryolar yazmaya başlayınca dehşet şeyler söylemeye başladılar. Düşünün, Afrika dediğimde bütün kıtanın tek bir ülke olduğunu sananlar var. Oysa Afrika’da 54 ülke bulunuyor. Birçok kişi araştırma gereği duymadığı için bu ülkelerin ismini bile hayatında hiç duymamış. Ön yargı gerçeği hep saklar. Bu nedenle ön yargılı insanların verdiği tepkileri umursamıyorum. Afrika’da yolda karşılaşacağım Afrikalıların en büyük hayallerini sorup onların hayalleriyle ilgili belgesel çekmeye gidiyorum. Afrika’yı onlardan dinleyeceğim. Bana neler anlatacaklarını ben de çok merak ediyorum. Bakalım, beni Afrika’da nelerin beklediğini hep birlikte göreceğiz.
Sosyal Medyanın da yolculuklarınızı kitlelere duyurmak açısından önemli elbette. Siz de etkin kullanıyorsunuz. Sosyal Medya’nın günümüz ilişkilerine etkisi ve sizin şiarınız olan “insana değmek” mevzusu ile ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz?
Sosyal medyanın günümüz ilişiklerine etkisi o mecrayı hangi amaçla ve nasıl kullandığımıza bağlı. Evet, “insana değmek”ten bahsediyorum. İnsanların sokakta olmasını tercih ederim ama sosyal medyada daha aktiflerse orada da onlarla temas edebilirim. Yaşadıklarımı, yolculuklarımı sosyal medyadan paylaştığımda on binlerce insana ulaşıyorum ve ulaştığım insanlardan bir kişinin bile ilham almasını sağlayıp onu sokağa çekebiliyorsam, gülümsetebiliyorsam ne mutlu bana. Örneğin sosyal medyada kitabımı görüp alan bir okuyucum “Senin sayende yıllardır görüşmediğim ailemle görüşmeye karar verdim. Bunun için sana teşekkür ederim,” diye bir mesaj göndermişti.
Hep yolculuk, gezi, keşif temaları üzerinden devam ediyor sohbet ama bir de işin bisiklet boyutu var. Bu şekilde seyahat edebilmek için ciddi bir antrenman gerekir gibi geliyor. Neler yapıyorsunuz bu konuyla ilgili?
Aslında hayatımda hiç bisikletim olmadı. Bisikletle ilgili de hiçbir bilgim yoktu. Gidona direksiyon, seleye koltuk diyen bisiklet cahili bir adamdım. En son çocukluğumda arkadaşlarımın bisikletine binmiştim. Fakat altı yıl önce sahip olduğum ilk bisikletle, üç hafta sonra Türkiye’nin çevresinde, tek başıma, beş parasız 10 bin km pedal çevirdim. Bisikleti de kendim gibi hep yollarda tanıdım. Çok fazla antrenman yaptığım söylenemez. Düşünün Afrika’yı bisikletle dolaşmaya gideceğim ama toplasanız bu yolculuk için yaptığım hazırlıkta 20 saat bisiklet binmemişimdir. Bisikletli bütün yolculuklarımda hep böyle oldu. Zaten bütün antrenmanı yolda yapıyor olacağım.
Bisiklet demişken, bisiklet modern dünyada gittikçe yaygınlaşan bir ulaşım aracına dönüşüyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Bisiklet neden önemli insanlık için?
Bisiklet, dünyanın en günahsız ve en masum ulaşım aracıdır. Çok ucuz, sağlıklı ve çevrecidir. Doğa ve insanlık için bir tane bile zarar sayamazsınız ama faydalarını saymaya kalktığınızda insanlık için neden önemli bir araç olduğunu anlarsınız. Bisiklet, bir iletişim aracıdır. Uzun yollarda insanlarla ve kendimizle tanışmamızı sağlar. Bisikletle zamanı yavaşlatarak yaşıyorsunuz, hızdan uzaklaştıkça yaşadığınızı hissediyorsunuz. Bisiklet en yakın arkadaştır. Kimi zaman çocukluk, kimi zaman olgunluk, çoğunlukla öze dönüştür. Bisiklet tek kişiliktir, pedal döndükçe çok kişilik olur. İsyandır, özgürlüktür, huzurdur, mutluluktur. Tıpkı aşk acısı gibi bisiklette de kıç acısı vardır… :)
Yaşadığımız dünyayı daha güzel görebilmek için sizinki gibi hikayelere daha çok ihtiyacımız olduğu şüphesiz. Bundan sonrasına dair planlar var mı kafada? Afrika yolculuğu başlıyor, evet. Ya sonra?
İflah olmaz bir hayalperestim. Çok hayal kurar ve bu hayalleri gerçekleştirmek için durmadan peşinden koşarım. Afrika yolculuğu başladığında da hayal kurmaya devam edeceğim. Sonrası için de hayallerim var ama önce şu anki hayalimi gerçekleştirmeliyim…
2016’ya bakınca dünyanın çok da iyi bir yer olmadığını daha da iyi anlıyoruz. Peki nasıl oluyor da, siz cebinizde beş kuruş olmadan çalışıp, çalıştığınızın karşılığını alarak yolculuklar yapmanızı sağlayacak insanlara denk gelebiliyorsunuz? Nerede o zaman bu iyi insanlar ve neden dünya böyle diye sormazlar mı?
Dünyayı değiştirmeye önce kendimizden başlamalıyız. Elimizdeki tek sihirli değnek kendimiziz. Bana en çok sorulan sorulardan biri, “İnsanlara nasıl güveniyorsun?” Asıl bu soruyu şu şekilde kendimize sormalıyız, “İnsanlar bana nasıl güvenmeli?” Eğer bu soruya doğru yanıtı verip ve o şekilde davranırsak, insanların bize güvenmesini sağlarsak, karşımızdaki insanın içindeki iyiliği harekete geçirmiş oluruz.
Çocuklar var bir de elbette. Yolculuklarınızdan bahis açıldığında çocuklara dağıttığınız son paranızdan başlanarak anlatılıyor her şey. Neden çocuklar bu kadar önemli sizin hikayenizde?
Dünyada çocuklar kadar saf, doğal ve masum başka ne var? Onlara baktığımızda gülümseyip mutlu oluyorsak, bunun sebebi yapaylaşan dünyada özlediğimiz doğallığı ve saflığı onların gözlerinde görmemizdir. Çocukların kurduğu hayaller, büyüklerin kurduğu hayallerden daha büyük ve daha temizdir. Çünkü içinde kötülük barındırmıyor. Güzel bir dünyada yaşamak istiyorsak çocukların hayalleriyle dünyayı şekillendirmeliyiz.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı