Hemen hemen herkesin hayali dünyayı gezmektir. Sen bunu gerçekleştirdin. Nasıl başladı bu serüven?
Aslına bakarsanız benim öyle bir hayalim yoktu… :) Çünkü zaten çeşitli vesilelerle sürekli geziyordum. Henüz 20'li yaşlarımın başında Londra'ya, Paris'e, Los Angeles'a, Tayland'a filan gitmiştim. Ki bu bahsettiğim zamanlar henüz 2000'lerin başıydı ve seyahat etmek şimdiki kadar bol seçenekli ve kolay değildi. Dolayısıyla Gülhan'ın Galaksi Rehberi'ni kanalımıza önerdiğimde gezmeyi değil; farklı ve eğlenceli bir seyahat programı yapmayı hayal ediyordum. Programın bu kadar çok sevilip, 9 yıl süreceğini hiç düşünmemiştim. :) Ben seyahat etmenin kaderimde olduğunu düşünmüşümdür hep. 11 yaşındayken zorunlu göçle Bulgaristan'dan Türkiye'ye geldim. Çok sancılı bir süreç olsa da bunu ilk yurtdışı seyahatim sayabiliriz… Ondan sonra da seyahatle olan bağımız hiç değişmedi. Örneğin Paris'e, Özen Film'in internet üzerinden düzenlediği bir sinema yarışmasını kazanarak gittim. Beni o siteye çeken şey seyahat değil, sinema aşkımdı. Reuters Haber Ajansı'nın dünyanın dört bir yanındaki habercilere sunduğu bir eğitim fırsatında, aradıkları kriterleri taşıyan çiçeği burnunda bir muhabir olarak Türkiye'den ben seçilerek tüm masraflarım karşılanacak şekilde Londra'ya davet edildim. Orada işimle ilgili inanılmaz bir deneyim kazanma fırsatı buldum. Bu örnekte de yine hedeflediğim şey seyahat etmek değildi, haberciliğe yani işime duyduğum aşkın ve gösterdiğim başarının bir sonucuydu. Bu durumda belki de işin sırrını şöyle özetlersem yanlış olmaz: Siz sevdiğiniz şeylerin peşinden tutkuyla koşarsanız, seyahat kendiliğinden hayatınızın bir parçası olacaktır...
İstanbul Üniversitesi İletişim mezunu olduğunu biliyoruz. Okul yılların nasıldı? Nasıl bir öğrenciydin?
Oldum olası hep iyi bir öğrenciydim. :) Çünkü "öğrenmeyi" gerçekten seviyordum. Sınav geçmek, iyi notlar almak, iyi bir okula girmek, iyi bir meslek edinmek için değil; bilmediğim yeni şeyler öğrenmek için okuyordum, her duyduğumu merakla araştırıyordum. Hala da öyle biriyim. Ama şunu belirtmeliyim ki bu tarz bir düşünce yapımın oluşmasında büyük ihtimal okula Bulgaristan'da başlamış olmam etkin olmuştur. Sınav geçme odaklı değildi oradaki eğitim sistemi, ilkokulda her öğrencinin ilgi alanlarını ve yeteneklerini keşfetmeye ağırlık verilirdi. Merak ve keşfetme duygusu aşılanırdı çocuklara. Ben üniversitenin ilk yılından itibaren medya sektöründe çalışmaya başladım. Hafta sonları ve okuldan sonra televizyon kanalına gidip derslerde öğrendiğimiz şeylerin pratikteki karşılığını görmek istiyordum. İkisini bir arada götürmek hiç kolay değildi ama başarının kolayca geldiğini söyleyen kimse de yok zaten!
Genelde iletişim mezunları kendi alanları dışında çalışıyorlar. Sektörde tutunabilmek kolay olmuyor maalesef. İletişim öğrencilerine ne gibi tavsiyelerde bulunursun?
Bu maalesef Türkiye'de medya sektörü adına en çok üzüldüğüm noktalardan biri. Elbette ki sadece iletişim okuyanlar televizyonda olacak diye bir şey yok, pek çok farklı alanda uzmanlığı olan kişilere de ihtiyaç var televizyonda ama dünyanın önde gelen medya kuruluşlarında örneğin muhabir olarak çalışabilmeniz için mutlaka ve mutlaka gazetecilik, medya, iletişim, yayıncılık gibi alanlarda üniversite diplomanızın olması gerekir. Bizdeyse bir kanala başvurduğunuzda diploman var mı yerine "kim gönderdi seni, kimin nesisin" diye sorarlar. Oysa medya gibi toplum mimarisinde büyük önem teşkil eden bir mecrada çoğunlukla iletişim biliminin eğitimini almış kalifiye kişilerin çalışması gerekir. Medya vasıfsız, niteliksiz insanlara emanet edilemeyecek kadar tehlikeli bir güçtür. "Kitle iletişim araçları vasıfsız insanların elinde kitle imha silahlarına dönüşür" diye öğretilmişti bize üniversitede… Bu nedenle iletişim okuyan arkadaşlara ideallerine kavuşmak için muhakkak çok çabalayıp, sabredip, kendilerini bu işin farklı alanlarındaki ihtiyaçlarla da donatıp sektörde iş bulmakta ısrarcı olmalarını tavsiye ediyorum. Kimse size gel buyur burada çalış demeyecek, siz uğraşacaksınız… Kimse bu iş sensiz olmaz iyi ki varsın demeyecek, siz kendinizi çok çalışıp fark yaratarak vazgeçilmez konuma getireceksiniz. Hemen istediğiniz noktadan çalışmaya başlamak mümkün olmayabilir; o zaman mümkün olabilecek herhangi bir aşamadan başlamanız gerekecek, bundan kaçınmayacaksınız. Velhasıl medya sektörü dışarıdan göründüğü gibi allı pullu, yaldızlı bir ortam değildir… Daha doğrusu o kısmı da vardır ama ona ulaşabilmeniz için dikenli yolları aşmanız gerekir. Bunu bilerek yola çıkarsanız hayal kırıklığı yaşamaz, önünüze çıkan zorlukları aşmak için daima kendinizde güç bulursunuz.
Gittiğin en uzak nokta?
İstanbul’a göre düşürsek; batı yönünde San Francisco, Güney Batı yönünde Buenos Aires, Doğu’da Seul, Güney’de Mauritius Adası, Kuzey’de kuzey kutup dairesinin içerisinde yer alan Finlandiya'nın Laponya bölgesindeki Luosto şehri.
Seyahatlerinde yaşadığın en ilginç deneyim veya olay neydi?
Hangi birini saysam bilmem ki! İyi kötü onlarca olay var. Kameraman arkadaşımın Çin'de kaçırılıp parası alındıktan sonra salınması, İtalya'da benim çantamın çalınması, Miami'de bir mağazadaki soygunu engellemem, Benin'de piton yılanlarına adanmış bir tapınakta bir sürü yılanı boynuma belime dolamamın korkuyla karışık heyecanı… Elimle bir zürafa ve ren geyiği beslediğim, çöle ilk ayak bastığım anki heyecan ve sevinçlerim… Polonya'da Aushwitz Toplama Kampı'nda gördüğüm esirlere ait eşyalardan; Benin'de köle ticaretinin anısına yapılmış heykellerden sonra duyduğum üzüntülerim… Filipinler'de Zorb adı verilen kocaman bir topun içine girip yokuştan aşağı yuvarlanırken duyduğum adrenalin… Vietnam'da Vietnam savaşı sırasında Viet Cong gerillaları tarafından kullanılan daracık Cu Chi Tünelleri'ne girip çekim yapmak… Yine de düşündüğüm zaman Kenya Masai Mara'daki bir köyde kendisini ilk kez benim çantamdan çıkardığım aynada gören yaşlı bir teyzenin yüzündeki tatlılık, mahcubiyet, şaşkınlık herhalde en ama en unutulmaz anlardan biriydi benim için…
İlk kez yurt dışına çıkmak isteyenler arkadaşlar için önerin neresi olurdu? Neden?
Yunanistan. Özellikle de adalar tabii ki. Hem komşumuz, hem gelmesi gitmesi kolay, yazın günübirlik vizesiz bile gidilebiliyor adalara. Yemesi içmesi, eğlencesiyle bize çok yakın bir kültür ama bir o kadar da yurtdışında olmanın keyfini yaşayabileceğiniz bir yer. Son yıllardaki ilişkilerimizin yakınlığıyla da Türklere karşı inanılmaz sevgi ve sempatiyle yaklaşıyorlar. Çat pat Türkçe konuşanlar var dükkânlarda, restoranlarda. İlk kez yurtdışına çıkacak arkadaşlar için güzel bir geçiş olur diye düşünüyorum. Makedonya ve Gürcistan da benzer nedenler ve vizesiz gidilebilmesi açısından iyi birer alternatif olabilir.
Dünyayı gezme hayaline sahip insanlara ne tavsiye eder? Planlamaya nereden başlamalı?
Gereksiz şeylere para harcamayı bırakmakla başlamalı seyahat planı! Varsın telefonunuz son model olmasın, varsın kıyafetleriniz bilmem ne marka olmasın… Kime ne? Amacınız eşya değil, uçak bileti satın almak olsun! İlk cep telefonumu 17 sene önce almıştım ve şu an kullandığım da 4. telefonum. Hepsini de artık çalışmaz olunca değiştirdim. Samsung Galaxy'nin 7S'i çıktı ben hala 3S'imi kullanıyorum, çünkü çalışıyor ve işimi görüyor, neden değiştireyim? Sigara içenler içmesin mesela! Hayatımız tercihlerimizle şekilleniyor unutmayın… Günde bir paket sigara içen kişi yılda yaklaşık 3500 lirasını çöpe atmış oluyor, yazık değil mi? Şu an çeşitli seyahat firmalarında 2017 sömestr tatili için 300 Euro'ya bile turlar satılıyor. Yani 2 farklı tura gidebilirsiniz o parayla! Gideceğiniz yeri seçin, oraya gitmek ve diyelim ki 5 gün kalmak için ne kadar paraya ihtiyacınız olacağını hesaplayın, kendi bütçenize göre makul bir seyahat tarihi belirleyin ve böylece her gün ne kadar biriktirmeniz gerektiğini öğrenin. Belli bir birikimden sonra uçak biletinizi ayırtın, aylar öncesinden alırsanız ucuza gelir. Vize uygulamayan bir yer seçerseniz yine daha uygun fiyata gelir seyahatiniz. Bunun gibi şeyler yapmak lazım işte… İşin özü gerçekten istemek, hedef koymak ve uğruna çaba sarf etmek lazım. Yoksa sadece hayal olarak kalır…
Yeni projelerin olacak mı? Gülhan Şen’i ilerleyen günlerde bambaşka hallerde de görebilir miyiz?
Kesinlikle… Öncelikle seyahatin insanın hayata karşı bakış açısını nasıl değiştirdiğini anlatan, içinde biraz anılarımın, biraz seyahat etmek isteyenlere tavsiyelerimin olduğu kitabımı bitirmek istiyorum. Ardından Youtube kanalı açarak seyahat ve farklı alanlardaki paylaşımlarıma internet platformunda da ağırlık vermeyi düşünüyorum. Televizyonda farklı projelerle veya sinema sektöründe de sürprizlerim olabilir, zamanla göreceğiz. :)
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı, Yağızcan Akbulut