Öncelikle seni tanıyarak başlayalım. Girişimciliğe uzanan yolun hikayesi nedir, hangi okullar hangi şehirler…
Saint-Benoît Fransız Lisesi’nden mezun olduktan sonra lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Maden Mühendisliği ve Çevre Bilimleri & Mühendisliği alanlarında tamamladım. Madencilik kariyerime Eczacıbaşı Esan’da iş geliştirme departmanında başladım ve ar-ge, üretim, pazarlama-satış alanlarında çalıştıktan sonra üniversite yıllarından beri planladığım üzere girişimcilik dünyasına adım attım. Madencilikle başlayan girişimcilik hayatım inovasyon eğitmenliği ve İster Pişir İster Ye başta olmak üzere, teknoloji bazlı girişimlerle devam ediyor.
Peki girişimcilik fikri nasıl doğdu. Gözün korkmadı mı batmaktan? Ayrıca fikir bulma, hayat geçirme ve girişimi ayakta tutmak noktasında ne tür sıkıntılar yaşadın?
Hayattaki ana motivasyonum dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek. Üniversitede başlayan profesyonel deneyimlerim bunun ancak girişimcilikle mümkün olacağını gösterdi. Ben de kariyerime paralel olarak kendimi bu yönde geliştirdim ve altyapımı hazırladıktan sonra girişimciliğe başladım. Buna rağmen başarılarla dolu bir eğitim ve kariyerin ardından belirsiz bir sürece girmek elbette korkutucu. Girişimciyseniz başarısızlık kavramıyla barışık olmanız, düştükten sonra kalkmayı bilmeniz gerekiyor. Benim için konfor alanımda kalıp potansiyelimi gerçekleştirememek, deneyip başarısız olmaktan daha korkutucuydu.
Her zaman girişim fikirlerim vardı ancak İster Pişir İster Ye beni harekete geçirdiği gibi kısa zamanda hayatımın odak noktası oldu. Doğru yazılımcıyla tanışana kadar geçen süreç en zorlandığım dönemdi. Ayrıca fikir çok beğenilmesine rağmen davranış değişikliği gerektirdiğinden aktif katılım sağlamak beklediğimden zor oldu. Bu noktada birikimlerim ve ailemden aldığım destek hem beni hem girişimimi ayakta tuttu. Ancak girişimciliğin popülerliğine kapılan çoğu beyaz yakalı için melek yatırımcılık daha doğru bir pozisyon olacaktır.
“İster Pişir İster Ye olarak hem evde yemek pişirmenin görmezden gelinen ekonomik değerini ortaya çıkarıyor, hem de yemek alanında profesyonelleşmek isteyenlere kendilerini göstermeleri için adil bir ortam ve teknolojik destek sağlıyoruz. Her sipariş kadınların ekonomik hayatta var olmasına katkıda bulunuyor.”
Biraz da fikir özelinde konuşmak isteriz. İster Pişir İster Ye, fikrinin doğuşunun özel bir hikayesi mutlaka vardır. O evreka denen an ve ilk ekip derken nasıldı o günler anlatır mısın?
İş hayatına başlayınca her akşam ne yiyeceğim bir sorun haline geldi. Tek başına yiyeceğim bir yemek için mutfağa girmek zor geliyordu. Yaptığım bir tencere yemeği günlerce yemek zorunda kalıyordum, çoğunlukla da bozulup atılıyordu. Dışarıdan yemek hem sağlığımı bozdu hem de aynı yemekleri yemekten sıkıldım. Ev yemeği gibi lezzetli de değillerdi. Günlük paket yemek paketi servislerinde ise sevmediğim yemeklerin gönderildiği ya da tariflerinin damak zevkime uymadıkları oluyordu. Ben sürekli yemek sorununa bir çözüm ararken bir arkadaşım yurtdışındaki yemek paylaşım sisteminden bahsetti. Bu sistemi öğrenmemle zaman zaman aklıma düşen “komşudan bir tabak yemek istesem de yesem” fikri bir proje haline geldi. Yemekle ilgili tüm gereksinimlerin karşılanacağı bir pazar yeri kurguladım ve İster Pişir İster Ye için çalışmaya başladım.
Ben girişimcilik hayatıma solopreneur olarak başladım. İster Pişir İster Ye’nin çalışma sistemini kurumsal hayattaki deneyimlerim doğrultusunda kurguluyor ve çalışmalarımı profesyonellerle yürütüyorum.
Yaptığınız iş, kadın istihdamına da oldukça elverişli. Bu anlamda İster Pişir İster Ye’nin bu tip bir toplumsal sorumluluğu da yerine getirdiği söylenebilir mi?
Kadınlar esasta dezavantajlı bir grup olmadıkları halde, mevcut sistemde usulde dezavantajlı hale getirilmiş durumdalar. Profesyonel hayatta engellere rağmen kazandıkları başarılar dahi “pozitif ayrımcılık”ın bir neticesiymiş gibi lanse ediliyor. Yemek pişirmek gibi algıda kadın ile özdeşleşmiş bir iş bile profesyonel tarafta erkek dominansında ve profesyonel kadın şefler hak ettikleri konumlarda değiller. İster Pişir İster Ye olarak hem evde yemek pişirmenin görmezden gelinen ekonomik değerini ortaya çıkarıyor, hem de yemek alanında profesyonelleşmek isteyenlere kendilerini göstermeleri için adil bir ortam ve teknolojik destek sağlıyoruz. Her sipariş kadınların ekonomik hayatta var olmasına katkıda bulunuyor.
Ayrıca, üniversite öğrencilerinin sisteme katılımına da çok değer veriyoruz. “Annene İş Kur” kampanyamız doğrultusunda teknoloji tarafında annelerine ve bize çok destek oluyorlar. Askıda Yemek segmentimiz ile de ücretsiz yemek paylaşarak öğrencileri desteklemek isteyen kişi ve firmalara bir kanal sunuyoruz.
İşin başında koyduğunuz hedeflerin neresindesiniz? Aklınızda yeni fikirler var mı?
Özel günlere, mesela yaklaşan yılbaşına ve orta, uzak vadeye dair planlarınız neler?
‘Komşudan bir tabak yemek alabilmek’ fikriyle yola çıkıldı, ancak yemek satışına dair tüm senaryoları karşılayacak esnek bir pazar yeri kurgulandı. Böylece hem pişiren üyelerimiz kendilerine uygun koşullarda sisteme katılabildi, hem de biz pazardan aldığımız geri bildirimlere uygun olarak yolumuza devam edebildik. Bugün 1400’ü aşkın pişiren üyemiz var ve Türkiye genelindeki katılım bizi Türk mutfağının avantajlarını globalde kullanmak yönünde cesaretlendiriyor.
Bu aşamada, İstanbul için pişiren üye kabul sürecimizi güncelledik. Pişiren üyelerimizi tadım testi ve eğitim süreçlerinden sonra yayına alıyoruz. İster Pişir İster Ye sistemini ve yemekleri tanıtmak için tadım videoları çekmeye başladık ve yılbaşı itibariyle yayınlayacağız. 3. dalga kahvecilerin yaygınlaşmasından ilham alarak Türk mutfağındaki ikramlıkların popüler kültürde hak ettiği yeri bulması için kafelerle iş birlikleri yapacağız. Ev yemeği konseptine uygun profesyonel mutfaklara ise yaygınlaşan abonelik modelinde hizmet verebilmeleri için destek vereceğiz.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı