Burada bir eğitim aldıktan sonra yurtdışında devam ettiniz eğitiminize. Peki, buradaki eğitim ile yurtdışı eğitimi arasındaki farklar neler?
Ben 16 yaşına kadar buradaydım, sonra gittim. Aslında ilginç olan yanı yurt dışında daha analitik, Türkiye’de daha ezbere dayalı bir sistem vardı. Açıkçası şu da var; ben gittiğimde 97 senesiydi. Aradan 20 yıl geçmiş. Eskiden İngiltere’de daha analitikti, yan aktivite daha fazlaydı, müzikle ilgileniyorsun ya da sanat ile ilgileniyorsun ama şimdi dönüp baktığımda bazı liseler özellikle zincir okullar artık güzel etkinlikler yapıyorlar. Gençler her zaman yurt dışı vizyonunu yakalamalılar. Orada okuyacağım diye olmasa da ara tatillerde, kısa dönemlik, bütçene göre gidip dönebilirsin. Oranın havasını almak önemli olan.
Melek yatırımcısı olarak projelere destek veriyorsunuz. Peki, ne olması lazım ki siz o projeyi destekleyin?
2007’den beri Türkiye’nin ilk Melek Yatırımcı ağını kurduk. O günden beri de on binlerce proje geldi. Öncelikle girişimcisine bakıyorum. Sunduğu iş üzerinde bir tecrübesi var mı? Mesela fast food fikri sunuyor ama acaba Mc Donalds’da bir staj yapmış mı? Ya da bir mobil app fikri sunuyorlar ama ekipte yazılımcı yok. Bunlar fikir ne olursa olsun bu projeye bakılmaz düşüncesini doğuruyorlar bende. Bu yüzden benim için ilk öncelik o işi yapan ekibin tecrübesi, isteği, motivasyonu ondan sonra fikir. Fikir benim için ikinci planda. Fikirde de gerçekten o iş fikri ölçeklenebiliyor mu? O iş belki güzeldir tamam ama iki, üç yıl sonra sektör değiştiğinde ya da bir yere gelindiğinde hala o ekiple bir şey yapılabilir mi? Bunlar çok önemli.
Üniversitelerde konuşmacı olarak geliyorsunuz, çok insan gözlemliyorsunuz. Öğrencilerde en çok neyi gözlemliyorsunuz, bir girişimcilik fikri varsa neye dikkat etmeli?
Benim öğrencilerde gördüğüm en büyük problem; anı yaşıyorlar. Aynı hataya zamanında ben de düşmüştüm. Lisede çok girişimciydim, iş fikirleri kurmuştum ama üniversiteye gittiğim zaman o üniversitenin sosyal yaşamı, “hafta sonu geldi çıkıyoruz, a sınavlar falan” derken bir anda 4 yıl bitiyor. Tabii ki arkadaşlıklar kurmak önemli. Ama ben üniversite gençliğini ikiye ayırıyorum. Birincisi geleceğine yatırım yapanlar ikincisi de anı yaşayanlar. Anı yaşayanlar ne yazık ki sonrasında ıskalıyorlar. Hele çok iyi bir okulda okuyanlar için bu daha büyük bir problem. Çünkü kendilerini dev aynasında görüyorlar. Kendi işini, kendi ekmeğini daha üniversiteden kendin yaratman lazım. Kulüplere girip, aktif çalışman lazım. Hocalarınla iyi geçinmek önemli. Ben hala üniversite hocalarımla işler yapıyorum. O ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri ömürlük ilişkiler.
Sizin de kurduğunuz “Bir Fikrin Mi Var?” yarışması var. Bu yarışma fikri nasıl oluştu?
Çok enteresan bir şey. Ben üniversitedeyken bir iş fikri yarışması vardı. Ben de gençtim, katıldım ama ilk yirmiye bile kalamaadan elendim. Daha sonrasında Melek Yatırımcılık’ı Türkiye’ye getirdim LabX firması olarak. Sonra da dedim ki “Ben üniversitede böyle bir yarışma yapmıştım fazlasıyla da keyif almıştım, Türkiye’de de yok böyle yarışmalar. Çok yarışma var girişimcilik üzerine şimdi de bin tane var ama böyle aşama aşama fikirlerin gelişip büyüdüğü bir şey yok. Ben de böyle bir şey yapayım, güzel bir şey olur”. Ve böyle bir yola girdik. “Bir Fikrin Mi Var?” baya ilerledi o günden sonra. Önce bir üniversite yarışmasıydı sonra galiba yüz tane üniversiteden başvuru geldi. Herkese açtık otuz ülkeden başvuru geldi. Sonra bu iş çığırından çıkıyor dedim. Ali Sabancı, Hüsnü Özyeğin, Pınar Eczacıbaşı gibi çok değerli isimler yarışmaya hep destek oldular. Bu olaylar olurken 27 - 28 yaşındaydım. Sonra dedim ki bir televizyon şovu niye olmasın? Hep girişimcilikte üzerine bir şey koymak gerekiyor. Hep küçük adımlarla başlayıp sonradan adım adım ilerlemek gerekiyor. Şu anda beş ülkede yayında olan bir televizyon formatı haline geldi. Türkiye’de de şimdi yepyeni bir kanalda -sürpriz olsun- yayın hayatına girecek inşallah Temmuz ayı gibi. Onun içinde çok heyecanlıyız. Güzel bir dönem bizim için.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı, İrem Çamarası