Aslında seni tanıyan, yaptıklarından haberdar olan geniş bir kitle var ama okurlarımıza tanıtmak için seni biraz tanımak isteriz. Nerede doğdun, nerede yaşıyorsun, işin, uğraşın nedir, bir günün nasıl geçer, kısacası kimdir Hasan Kızıl?
22 Haziran 1995’te Mardin’in Kızıltepe ilçesinde doğdum. Ortaokulu Boyaklı Köyü’nde bitirdim. Liseyi de Kızıltepe’de okudum. Lise dönemimde de birçok çalışmam olmuştu. Ordu için ısıtmalı bot ve görme engelliler için navigasyonlu baston yapmıştım ama okulda çalışmalarıma ışık bulamadığım için ve çok yalnız olduğum için okulu bırakmak zorunda kaldım. Ama açık öğretimden liseyi bitirdim, şimdi de üniversite sınava gireceğim fırsat bulabilirsem. Geçen sene sınavı bir kediyi kliniğe götürdüğün için kaçırdım. Geçen sınav kayıtlarını da bir köpeği kliniğe götürdüğüm için kaçırdım. Sınavları kaçırmış olabilirim ama iki canın da hayatı kurtuldu, bu beni mutlu etmeye yeter...
Tabii tüm ülke seni iyi yüreğinle tanıdı. Hayvanlar için yaptığın protezlerle. Bu serüvenin bir ilk hikayesi vardır diye tahmin ediyoruz. Var mı, nedir o hikaye?
Bütün hikaye arabanın motoruna sıkışan bir kediyle başladı. Sırtı kırılmıştı ve kısıtlı imkanlarla tedavi etmeye çalıştım, kurtaramadım. O an kalbim acıdı, sonra engelli hayvanlara neler yapabilirim diye araştırmalara başladım ve tesadüfen yurt dışındaki yürüteç protez taslaklarıyla karşılaştım. Neden ben de yapmayayım dedim. Ve dolabımdaki en sevdiğim oyuncak arabamı çıkarttım, hiç düşünmeden parçalayıp minik bir yürüteç yaptım. Bunu denemem gerekiyordu. Ardından bu tip olaylar peşimi bırakmadı. Bir restoranın kapısından geçerken yavru bir kediyle karşılaştım, arka ayakları yerde sürünüyordu. Ona bakan kişiyle veterinere götürdük ama yürüme şansının olmadığı söylendi. Bakan kişi, eğer isterseniz size verebilirim, dedi. Çok mutlu oldum, onu hemen eve getirdim. Ve minik yürüteci taktım. Taktığım an minik minik adımlar attı ve sonra koşmaya başladı, oyun oynamaya başladı. Düşünebiliyor musunuz… O gün anladım ki, evet, artık ben de mutluluk kaynağımı bulmuştum.
“Geçen sene sınavı bir kediyi kliniğe götürdüğün için kaçırdım. Geçen sınav kayıtlarını da bir köpeği kliniğe götürdüğüm için kaçırdım. Sınavları kaçırmış olabilirim ama iki canın da hayatı kurtuldu, bu beni mutlu etmeye yeter...”
İlkinden sonra gerisi de gelmiş. Peki zor olmadı mı bu yolda yürümek? İmkansızlıklar, maddi eksiklikler, destek alamamak gibi zorluklarla karşılaşmadın mı?
İlk etapta en sevdiğim oyuncakları kırarak başladım. Sonra minik bir röportaj yaptım daha çok engelli cana ulaşmak için. Ama haber hızla yayıldı, iş kontrolden çıktı ve bütün Türkiye benden yürüteç protez istemeye başladı. Oyuncaklar yetmeyince hurdacılara gitmeye başladım. Eski bisikletler, bebek arabaları, borular, dönüştürebileceğim bütün materyalleri topluyordum. En büyük desteğim ailemdi. 200 engelli canı onlar sayesinde mutlu ettim. Sonra birkaç sponsorum oldu ve 350 engelli cana ulaştım. Hedefim 1000 engelli hayvana ulaşmak.
Fakat nihayetinde yaptığın iyiliklerin yankısı duyuldu ve tanınıp, bilinmekle kalmayıp çeşitli ödüller, destekler aldın. Nasıl bir his tanınmak, takdir edilmek, en önemlisi iyiliğinin karşılık bulması?
Bir gün atölyemde çalışırken bir hayli yorulmuştum ve yedi yürüteç yapmam gerekiyordu. Telefonum çaldı ve uluslararası iyilik ödülü aldığımı söylediler. Şaşırdım. Telefonu kapattıktan sonra mutluluktan yürüteçleri bir saatte bitirmiştim. Tabii bugün itibariyle ondan fazla ödül aldım ve bu çok mutlu edici bir şey. Demek ki doğru yoldayım diyor insan.
Bir taraftan da insanın aklına, bu kadar çok proteze ihtiyaç duyan hayvanı nereden denk geldiğin sorusu geliyor. Senin bir araştırma pratiğin var mı, sana mı ulaşıyor ihtiyaç sahibi insanlar, nasıl ilerliyor o süreç?
Tabii ilk etapta ben onları buluyordum, protez yürüteç desteği veriyordum. Ama tanındıktan sonra onlar artık ulaşmaya başladılar. Aktif olduğum tek sosyal hesabım var. Instagram hesabım. Oradan ve mailden ulaşıyorlar ülkenin birçok yerinden. Bazen de yurtdışından talepler oluyor.
Tabii bir de bahsetmeden geçemeyeceğimiz Yağmur var. Oldukça çarpıcı bir hikayesi var bir araya gelişinizin. O hikayeyi de dinlemek isteriz.
Yağmur bir haftalıkken annesini kaybetti. Onu bulduğumda, ona sımsıkı sarılıp artık annen benim demiştim. Aylarca annesini unutturmak için çalıştım. Her gece ahırda onu kendim uyuttum, ona hikayeler söylerdim uyurdu, ben de ahırdan çıkarken lamba bırakırdım karanlıktan korktuğu için. Beni annesi olarak kabul etti artık. Hep ben vardım çünkü yanında. Şu an bir buçuk yaşında. O bana ebeveynlik duygusunu yaşattı. Kızım o benim. Onu çok seviyorum.
“Her çocuk kahramandır ama engelli çocuklar gözümde süper kahramandır.”
Elbette iyilik paylaştıkça büyüdüğünden, eminiz ki senin de hayallerin daima büyüyerek ilerliyor. Bundan sonrası için hayallerin nelerdir?
Önümüzdeki dönem gerçekleştirmek istediğim iki tane projem var. Birisi engelli çocuklar için. Süper kahraman logolu protezler yapıyorum. Her çocuk kahramandır ama engelli çocuklar gözümde süper kahramandır. Bu mekanik protezler, çalışabilen protezler. Çocukların hem engelleri yok oluyor hem de kendilerini birer süper kahraman hissediyorlar. Çocuklar ve hayvanlar için süper projeler yolda. Devamı sürpriz olsun.
İyiliğin simgesi oldun. İyilik tanımın nedir merak ediyoruz. Ayrıca, dünyanın her geçen gün daha kötü bir yer olduğu fikri, genel kabul gören bir fikir. Peki bunun nedeni nedir sence, iyilik yapmak çok mu zor ya da kötülük daha mı kârlı?
Her şeyin zayıf noktaları vardır. Kötülüğün de zayıf noktası iyilik yapmaktır. Kötü karanlığı iyiliklerin yol açtığı güzel ışıklarla aydınlatabiliriz. İyilik bir insanlık sanatıdır. Hepimiz sanatımızla hayata öyle bir imza atmalıyız ki dünyayı bütün canlılar için güzel ve yaşanır hale getirmeliyiz. Yoksa bizim de yaşıyor olmamızın bir anlamı olmaz.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı