Öncelikle son albüm, Sürsün Bahar’la başlamak isteriz. Nasıl bir albüm oldu, öncesi ve sonrasıyla süreç nasıl gelişti, nasıl gidiyor?
Albüm gayet iyi gidiyor. Aslında bir önceki albümümden bu yana hazırlıklarını sürdürüyordum ama 2018 yaz aylarında ağırlık verdim ve tüm düzenlemelerini ve prodüksiyonu tamamladım. Akustik enstrümanların ağır bastığı, batı stilinde yaylıların ve nefeslilerin olduğu, derin bir hüzün içeren ama her zaman olduğu gibi umut barındıran bir albüm oldu. Pastoral bir hissiyatı da var yeniden.
Artık albümler, pazarda öncelikle dijital platformlar gözetilerek planlanıyor. Sektörde bir dönüşüm olduğu gerçek. Bir sanatçı olarak dijitalleşmenin yaratım sürecine etkisinden söz edilebilir mi, nasıl bir etki bu?
Ben doğrudan sektörün dijital haline müzik yapmaya başladım diyebilirim. 2006'dan bu yana dijital platformlarda, müzik portallarında yaptığım müzikler bir şekilde yer buldu ancak ilk defa bir albümüm resmi bir CD olarak basıldı. Dolayısıyla benim, alternatifinin nasıl olduğuyla ilgili çok da fikrim yok. Bu değişim üretimden ziyade, ticari kısmını etkiledi sektörün. Zaman zaman benim de dikkat çektiğim konular ve önerilerim olmuştu. Sektörün hantal olması, durumu biraz geç fark etmelerine sebep oldu. Teknoloji ucuzladı ve pratik katkısı iyice belirginleşti. Bu sebeple çok fazla üretim ve paylaşım var. Eğer bilgisayar temelli veya elektronik bir müzik yapmıyorsanız, yaratım sürecine etkisi pratik katkılar dışında çok yok diyebilirim.
Peki dijitalleşmenin sounduna etkisini nasıl değerlendirirsin? Akustik tınıların baskın olduğu bir tarzın olduğunu söylemek yanlış olmaz sanıyoruz. Bu anlamda elektronik müziğin yükselişi bestelerine, aranjelere yansıyor mu?
Çok uzun süredir bir yandan rap prodüksiyonu yaptığım için, aslında bu akustik tınılı müzikten önce oldukça elektronik tınılı bir müzik yapıyordum. İkisini birbirinden ayırıyorum ben. Her müzik kendi bağlamına göre değerlendirilmeli ve düzenlenmeli. Dolayısıyla tüm imkanlarım, fikirlerim ve donanımımı en verimli şekilde kullanmaya çalışıyorum. Tek bir sabitin peşinde değilim.
“Ben inatçı ve sevdiğim alanda çok çalışkan biriyim. Herkese önerim çalışkan olabildikleri meseleyi bulmaları. Bir konuyla ilgili çalışma azmi varsa içinizde, yapmanız gereken, o iş demektir.”
Röportajın bu aşamalarında sormak için geç kalmışız gibi olabilir ancak okuyucularımızın seni daha da yakından tanıması açısından önemsiyoruz, müzikle tanışma, kendini keşfetme sürecinin hikayesini de dinlemek isteriz.
Müzik hep vardı hayatımda bir şekilde. Olmadığı bir zaman ve durum hatırlamıyorum. Kendimi bildim bileli ses çıkartan nesnelerle, enstrümanlarla haşır neşir oldum. Org çalıyordum, çok müzik dinliyordum. Ortaokul yıllarımda gitarla ve okul korosuyla ilgiliydim. Liseye geçerken rap müziğe ciddi ağırlık verdim ve bilgisayarda müzik yapma becerilerimi geliştirdim. Sonra rap şarkılarına melodik vokaller kaydettim. Üniversitede müzik okurken müzik dağarcığım iyice genişledi ve çağdaş müzik besteleri, enstalasyonlar, akustik ekoloji gibi akademik işler yaparken bir yandan kendi şarkılarımı yazıyordum. En çok ilgiyi yazdığım şarkılar gördü ve bu alana odaklandım.
Sana Fikret Kızılok yakıştırmaları yapıldığından haberdarız. Müthiş bir şey olmalı, sen nasıl bakıyorsun bu benzetmeye ve tarzını tanımlamak, izinden gittiğin isimleri anmak ya da daha yumuşatarak soralım, beslendiğin müzikal kaynakları sıralamak gerekirse…
Ülkenin önemli müzik insanlarıyla aynı kategoride anılmak benim için onur. Ancak Türkiye'den esin kaynağı olan isimler çok da fazla değil. Bu coğrafyanın müziği, bir bütün halinde tüm türküleriyle, müzik eserleriyle ve öz kültürüyle kulağımda ve damarlarımda. Esin kaynaklarım biraz daha yurt dışında. Norah Jones, Andrew Bird gibi isimleri dinleyerek çok fazla şey öğrendim. Yanı sıra Piers Faccini, Fiona Apple, Moddi gibi isimler de var. Ama isim sıralamanın sonu yok çünkü envai çeşit müzik dinliyorum. Hepsi içinde bulunduğum kültür potasında eriyip karışıyor ve kişisel yanımı ekleyip duyduğunuz gibi bir müzik çıkartıyorum ortaya.
Elbette sadece müzikten beslenmek değil. Nedir seni beste yapmak ya da yaratamaya devam edebilmek için motive eden kaynaklar?
Yolculuk en çok. Gidip ziyaret ettiğim dağlar, vadiler, nehirler, denizler. İnsanların yaşadıkları, hep beraber yaşadıklarımız. Kişisel deneyimlerim ve şahit olduğum her şeyin en değerli bulduğum kısımları. Yaşamak yani.
“Ben inatçı ve sevdiğim alanda çok çalışkan biriyim. Herkese önerim çalışkan olabildikleri meseleyi bulmaları. Bir konuyla ilgili çalışma azmi varsa içinizde, yapmanız gereken, o iş demektir.”
Müziğe ilgisi, yeteneği olan birçok genç alakasız bölümlerde, istemedikleri eğitimler alıyor ve mutsuz yıllar yaşıyorlar. Senin de dolambaçlı bir üniversite eğitimi hikayen var. Bu süreci nasıldı senin için ve benzer durumda olanlara tavsiyelerin nelerdir?
Ben inatçı ve sevdiğim alanda çok çalışkan biriyim. Herkese önerim çalışkan olabildikleri meseleyi bulmaları. Bir konuyla ilgili çalışma azmi varsa içinizde, yapmanız gereken, o iş demektir. Bunu keşfederken dolambaçlı yollara girilebiliyor, insan lise yıllarında ve liseden mezun olduğunda, etrafta rehber olabilecek insan da olmadığından ne yapacağını pek kestiremiyor. Haliyle denemeler başlıyor hayatta. Ben üniversite sınavı puanımı yükseltmeye çalıştım sınava bir kere daha girip. Seçeneklerim daha bol olsun istiyordum çünkü. Ama ikinci sınavda daha düşük puan yaptım. O da daha büyük bir kırılma yarattı ve azimle, çalışmayı en sevdiğim alana odaklandım. Temizlik yapmaktan sıkılmayan ve keyif alan bir insan olsaydım, çok iyi bir temizlikçi olurdum örneğin. Herkesin sanatla ilgili bir iş yapması da gerekmiyor haliyle.
Ülkemizde de yeni nesil birçok müzisyen sosyal medyanın da etkisiyle kendilerine alan açmaya, başarılı sesler çıkarmaya başladır. Sen kendi jenerasyonundan kişilerle de ortak işler yaptın. Peki kimleri takip ediyorsun yeni nesilden?
Herkesi takip ediyorum, çok fazla isim var artık. Kimin adını duyarsam mutlaka bir kez kulak veriyorum. En beğendiklerim arasında Sena Şener, Simge Pınar, Barlas Tan Özemek, No Land gibi kendi bestelerini yapan isimler var.
Beste yapma meselesi var elbette bir de. Bu piyasa koşullarında sağlam bir koz olarak gören de var, yorumcu-şarkıcı-sanatçı gibi ayrımlarla işi tanımlayanlar da. Her şarkında ayrı bir hikayenin izinin sürülmesi mümkün. Bu açıdan, beste yapmak, kendi bestelerinle tercih ettiğin hikayeleri anlatmak ne ifade ediyor senin için?
Ben öncelikle ‘şarkıcı’ olarak atılmadım ortaya. Kendi şarkılarımı besteliyorum ve onları söyleyebiliyorum. Bestecilik tarafım çok daha ağır basıyor aslına bakarsanız. Başka bestecilerin şarkılarını yorumlarken çok da keyif aldığımı söyleyemem o yüzden. Yalnızca aralarından çok sıkı bağ kurabildiğim şarkıları icra ediyorum. Konserlerimde yalnızca “Kalbin Yok mu?” söylüyorum cover olarak. Yükselmek ve geçinmek daha zor, çünkü sıfırdan bestelerine aşina olan bir topluluk oluşturman ve genişletmen gerekiyor. Ancak daha kalıcı olacağına inanıyorum iyi şarkı yazarlarının.
Bir de son olarak senden, son dönem Playlist’inin en vazgeçilmez 5 şarkısını rica edelim. Okuyucularımız için bir Top 5 verecek olsan?
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı