Biz kısaca senden bahsettik, ama kimdir Burak Sayın, müzik hayatına nasıl başladı, biraz kendinden bahseder misin bize?
Müzik yaşantıma 1991 yılında Rıfat Dağlı isimli arkadaşım ile beraber başladım. İlk sahne alışım bir lise partisinde çaldığımız gündü. Grubumun adı Only The Lonely, yaptığımız tarz ise klasik Rock’n Roll’du. Daha sonra çeşitli tanışmalar, karşılaşmalar, tesadüfler beni Kronik grubunun solisti olmaya kadar götürdü. 1993 senesinde Kronik ile söylemeye başladım. Ara sıra ayrılıklar olduysa da 2010 yılına kadar böyle devam etti. 2011 yılında Blues Mlues ve son iki senedir de Blues Mlues + Karşık Kaset grupları ile sahne alıyorum. Klasik Rock ve Türkçe Rock tarzı çalışmalar yapıyoruz. Solo projeme de bu dönemde başladım.
Sanatla uğraşan insanların bir de bunu kitlelerle paylaşma isteği vardır. Mesela sadece yaratmak, kimse bilmese de şahane eserler yaratmak neden yetmez sanatçıya? Bu çerçevede, sende albüm ya da single çalışması yapmak fikri nasıl doğdu?
Paylaşmak, kendi yaptığın işlerle veya kendi özelliklerinle gururlanmak, kısacası insan egosu ile alakalı biraz. Sosyal medyada paylaştığınız görselleri düşünün mesela. Herkes kendi ve hayatı ile ilgili gururlanacağı ve egolarını okşayan bir beğeni, yorum almak amacı taşıyor çoğu kez. Sanatçı için de durum pek farklı değil, eserini paylaşmak ve onunla gururlanmak ister. Artı olarak vermek istediği bir mesajı da vardır bazen. Beni de kendi projeme yönlendiren, bugüne kadar içimdeki birikimi, duygularımı, bilgilerimi müzik aracılığı ile dışa aktarmak. Beğenilmek ve dinlenilmek. Ancak beğenilsin diye bir çalışma yapmak değil, insanlarla ortak bir duyguda buluşmak istediğim. Ben kendi ruhumdan dökülenleri yazdım, ortak noktada buluştuğumuz insanlar da dinleyici kitlemi oluşturdular.
Peki bu “eserlerini kitlelerle buluşturmak” meselesi işin içine girdiğinde işler nasıl değişir? Piyasa denen şey insanı nasıl etkiler. Pes etmeye yaklaştığın zamanlar oldu mu hiç?
Piyasa, o gün ne popüler ise onu yapmaktır. Piyasaya iş yapmak bana oldukça uzak. Ben bir şarkı yaparım ve bu beğenilirse hedefime ulaşmışım demektir. Bir çeşit kendi piyasanı yaratmak yani. Ancak ticari kaygılar sanatçıları popüler olana yönlendiriyor doğal olarak. Bu biraz da tarz ve karakter meselesi. Ben elimden geldiğince özgün olmaya gayret ediyorum. Bir şeylere benzemek veya bu tutuyor diye şarkı yapmak bana göre değil, hatta korku ile uzak durmaya gayret ettiğim kavramlar. Pes etme noktasına gelince, hiç tarzım değil. ☺
“BEN KENDİ RUHUMDAN DÖKÜLENLERİ YAZDIM, ORTAK NOKTADA BULUŞTUĞUMUZ İNSANLAR DA DİNLEYİCİ KİTLEMİ OLUŞTURDULAR.”
Şarkılarını kendin yazıp, besteliyorsun. Bu müzik piyasası için önemli bir unsur. Bu anlamda şarkı yapma, yaratım sürecin nasıl şekilleniyor?
Şarkılarım çoğunlukla kendi iç dünyamı anlatır. Yaşanmışlıklarımı, pişmanlıklarımı, hayata dair edindiğim tecrübelerimi. Bildiklerim doğrudur, yanlıştır diyemem. Sadece hissettiğim duygular dökülür dilimden ve kalemimden. Bir sistem üzerinden yürümüyorum beste konusunda, önce söz sonra melodi veya tam tersi gibi durumlar yok. Hepsi aynı anda şekilleniyor.
Bir Youtube kanalın var. Hatta ilk single çalışmanı da öncelikle Youtube kanalından yayınlayacaksın. Sosyal medyanın yaşadığımız dönemdeki etkisi hakkında ne düşünüyorsun?
Evet ilk çalışmamı Youtube kanalımdan paylaşacağım. Sosyal medya, yaşadığımız dönemin bir numaralı iletişim aracı. Zamanımızın olmazsa olmazı. Sanatçı ile dinleyiciyi direkt buluşturan bir platform. Bu nedenle üzerine çok eğilmek gereken bir konu. Ben de elimden geldiğince bu mecrayı kullanmaya çalışıyorum.
Senin gibi müzikle yaşamak isteyen üniversitelilere neler önerirsin ve onlara da yol göstermesi açısından kimleri takip etmelerini, nelerden beslenmelerini tavsiye edersin?
Üniversiteli kardeşlerime ve dostlarıma verebileceğim en büyük tavsiye üretmek olacaktır. Sürekli olarak gelişmek, yenilikleri takip etmek ve bunu kendi ruhları ile birleştirmek. Ortaya bir eser çıkarmak en önemli konu. Başkalarının eserlerini yorumlamak tabi olarak bir gelişim sağlar. Teknik açıdan. Ama kişiyi sanatsal anlamda ileri taşıyamaz. Toplumu da öyle. Bir yerlere gelmek istiyorsak kesinlikle kendi özgün çalışmalarımızı ve eserlerimizi ortaya çıkarmak zorundayız. Yılmamak gerek, defalarca denemek gerek, kötü eleştirileri bir nimet olarak değerlendirip azimle yeni eserler yapmaya çalışmak gerek.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı