AZTEKLERDEN MUTLULUK HAKKINDA NE ÖĞRENEBİLİRİZ?
New York SUNY-Cortland Üniversitesi’nde Felsefe Profesörü olan Sebastian Purcell, bize yüzlerce yıl önce bugünkü Meksika sınırları içinde yaşamış olan Azteklerin tarihinden mutlulukla ilgili önemli bir ders veriyor: "Mutlu olmak için, mutluluğu aramayı bırakın! Mutlu değil değerli bir hayat sürmeyi amaçlayın."
Azteklerin Platon ve Sokrates felsefesini de içine alan zengin bir kültürü vardı. Aztekler öz-disiplin ve cesaret gibi değerleri geliştirdiğimizde kendinden geleceğini varsayıyorlardı. Elbette, insanları mutlu eden şeylerin farklı olabileceğinin bilincindeydiler. Eski Yunanlılar gibi onlar da hayatın amacının iyi bir yaşam sürmek olduğu kanısındaydılar. Eski bir Aztek özdeyişi şöyle diyordu: "Dünya yuvarlaktır, iyi tutunun!" Bununla son derece gerçekçi bir şekilde hayatın değişken yapısına vurgu yapıyorlar ve düz bir çizgide ilerlenemeyeceğini kastediyorlardı. Yani hayatta her zaman sorunlar olacak, yapabileceğimiz yegâne şey mutluluğu düşünmek değil, iyi bir hayat için elimizden geleni ortaya koymak, hayatın ‘acı gerçekler’inin farkında olarak.
4 ADIMDA MUTLULUK TA TA!
Aztekler mutluluğa yakınlaşmak için (ulaşmak değil!) dört aşamadan bahsediyorlardı. Bu aşamalar genel olarak "yaşama kök salmak" amacını güdüyordu. İlk aşama karakter idi. Burada vücudun vurgulandığı düşünülüyordu. Yoga gibi düzenli egzersizlerle vücudu formda tutmanın mutluluk için bir adım atmak olduğuna inanıyorlardı. İkinci aşamada ise ruhunuza kök salmanız gerekir, diyorlardı. Yüz ile kalp arasında bir denge kurmak gerektiğinden, bizdeki deyişle içinizdeki güzelliği yüzünüze yansıtmanız gerektiğinden bahsediyorlardı. Üçüncü aşamada ise topluma kök salmanın gerekliliği söz konusuydu. İçinde yaşadığımız sosyal çevrede bizden beklenenler ile isteklerimiz arasında bir denge kurmamız gerektiğini söylüyorlardı. Son aşamada ise ‘teotl’ yani "varoluşa kök salma" tavsiye ediliyordu. Bu sadece kendimiz ve içinde yaşadığımız çevre değil genel olarak ‘yaşam’ denen kavramla ve bütün dünyayla uyum içinde olma haliydi. Bunun için de felsefe gibi hayatı ve kişiyi zenginleştiren aktivitelere bel bağlıyorlardı.
BÜYÜKLERİN DE DEDİĞİ GİBİ…
Geçtiğimiz aylarda basına yansıyan Harvard Üniversitesi’nin mutluluk hakkında en uzun (yetmiş beş yıl) süren bir araştırması şu sonuca ulaştı: "İyi insan ilişkileri bizi daha sağlıklı ve mutlu kılar."
Harvard Medikal Araştırmalar Enstitüsü, iyi bir hayatın sırrını bulmak amacıyla yola çıktığı araştırmaya 1938 yılında başladı. Araştırmanın bugünkü direktörü olan Robert Waldinger YouTube üzerinde yayınlanan TED konuşmasında şöyle diyor: "Yakın dönemde Y Kuşağı ile ilgili yapılan bir araştırmada gençlere hayatlarındaki en önemli hedef soruluyordu. Ve %80’den fazlası hayattaki en önemli hedeflerinin zengin olmak istediğini söyledi. %50’sinin hedefi ise meşhur olmaktı." Oysa araştırmanın sonucu iyi bir hayatın zenginlik, şöhret ya da çok çalışmakla ilgili olmadığıydı. Önemli olan insan ilişkileriydi. Araştırma insan ilişkileri ve mutluluk üzerine üç temel nokta ortaya koyuyordu. Birincisi, sosyal ilişkiler gerçekten yararlıydı. Sosyal çevreyle sağlıklı ilişkiler kuran insanlar daha mutlu, daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü oluyorlardı. İkincisi, önemli olan arkadaşlarınızın sayısı ve karşılıklı saygıya dayalı bir ilişkiye sahip olup olmadığınız değil, insanlarla kurduğunuz ilişkinin mahiyetiydi. Üçüncüsü iyi insan ilişkileri sadece vücudumuzu değil beynimizi de koruyordu.
Waldinger’ın da konuşmasında belirttiği gibi aslında bu bulgular çok eskiden beri biliniyordu. Neden bugün bunları göz ardı etmeye bu kadar eğilimliyiz ki? "Çünkü insanız" diyor Waldinger, "istediğimiz şey anlık bir çözüm." Waldinger’in de alıntıladığı Mark Twain’in bir sözü ile bitirelim:
"Hayat öyle kısa ki; tartışmalara, özür dilemelere, kıskançlıklara, hesap sormalara zaman yok. Sadece sevmek için zaman var ve bunun için sadece bir ‘an’ var."