‘Arzu İsimli Zihin’ ("Un cerveau nommé désir") adlı son kitabında yirmi yıllık bilimsel çalışmalarının sonuçlarını ortaya koyan Stoler, psikanaliz ve etoloji gibi bilimsel alanlardan yola çıkarak arzularımız ve genlerimiz arasındaki ilişkiyi inceliyor. Arzunun doğuşuyla birlikte âşık olmanın ‘kontrol edilemez bir süreç’ olduğunu söylemek pek doğru olmasa da, zihnimizin duygularımız tarafından yönlendirildiğini belirten Stoler; içinde yaşadığımız toplumun arzuyu ve aşkı yücelttiğini, ayrıca tutkuların kontrolüne geçen zihnin de her an hata yapmaya hazır olabileceğinin altını çiziyor. Âşık olan kişinin bu durumun farkında olması ve tutkularını mantığın terazisinde tartması gerektiğini akıldan çıkarmamak gerekiyor.
AŞKIN FORMÜLÜ MÜ?
Serge Stoler âşık bir zihinden neler geçtiğini örneklendirmek için yapılan bir araştırmadan bahsediyor. Araştırmada katılımcıların bir kısmına âşık oldukları kişinin fotoğrafı gösterilirken, diğer kısmına tanımadıkları kişilerin erotik fotoğrafları gösteriliyor. Araştırma sonucuna göre âşık kişilerin beyninde, diğer gruba nazaran daha fazla bölge uyarılıyor. Zira âşık oldukları kişilerin fotoğraflarını görenlerde, istemsiz bir şekilde aynı zamanda o kişiyle yaşadıkları anlar da canlanıyor. Ayrıca daha önce çokça denense ve mizahı yapılsa da, nörolojik olarak aşkın formülünü Stoler şu şekilde açıklıyor:
AŞK = Cinsel Arzu + Bağlılık + Keyif
ALIŞMAK SEVMEKTEN DAHA MI ZOR NE?
Röportajı yapan Le Blewennec’in de hatırlattığı gibi, ayrılık sonrası insanlara hâlâ âşık oldukları kişilerin fotoğrafları gösterildiğinde zihinlerinde ‘uyuşturucu bağımlılarında görülen bir tür eksiklik ve yoksunluk hissi’ olabildiği söyleniyor. Aşk ile ilgili hâlâ yeterince bilimsel ve güvenilir veriye sahip değiliz belki ancak yine de bu konuya eğilen bilimsel çalışmaların sayısı her geçen gün artıyor. Huffington Post’tan Carolyn Gregorie’nin ‘Bilime Göre Aşkın Beyninize 8 Etkisi’ başlıklı haberi de bu açıdan oldukça ilginç veriler sunuyor. Habere göre; âşık olduğumuzda salgıladığımız hormon miktarı artıyor, aşk bazı durumlarda ‘bağımlılık’ yaratabiliyor, mutluluk ve canlılık sağlayan serotoninin ani düşüşüne sebep olabiliyor, empatiyi güçlendiriyor ve zihninizde yıllarca sürecek bir etkiye yol açabiliyor. Yapılan araştırmalar, aşkın doğal biyolojik bir süreç olabileceğine işaret ederken, aynı zamanda tehlikeli yanlarına da vurgu yapıyor. TED konuşmasında Helen Fisher’ın da dediği gibi, ‘Terk edilince en çok yapmayı isteyeceğiniz şey yalnızca o insanı unutmak ve hayatınıza devam etmektir, ama hayır, onu daha çok seversiniz.’
Hepimiz bir şekilde aşkı arıyoruz herhalde ama tüm bu etkilerini birlikte düşündüğümüzde aşkın bize ne yaptığı ve ne yaptırdığını da unutmamak gerekiyor.
Yazan: Soner Sezer