Shakespeare’in ünlü eseri Othello’yu hatırlarsınız. Bir kıskançlık hikayesinin hazin sonudur. Soylu, akıllı, güçlü ve dürüst kahramanımız Othello, karısına duyduğu büyük aşkı, bir kuru iftirayla yerle bir etmiştir. Hain adam Iago – ki biz bu hainlere sinsirella diyoruz- Othello’yla karısı arasına fitne fücur sokmuştur. Othello’da deli aşık. Aldatıldığına inanmış ve kıskançlığın ateşiyle yakıp, yıkıp dökmüştür. Sonuç hüsran tabii. Othello bir iftira uğruna vazgeçtiği aşkından sonra kendi canına da kıymıştır oyunun sonunda. O güzelim aşk, harap olmuş gitmiştir bir kıskançlık uğruna.
Peki Yedi Büyük Günah’tan biri de sayılan “Kıskançlık” duygusundan kurtulmak için ne yapmalıyız?
OTHELLO SENDROMU
“Seven insan kıskanır”dan yola çıkarsak evet, seven insan kıskanabilir. Ama bu kıskançlıkların en masumu. Aşırı kıskançlık başa bela olanıdır. Hatta bir tık daha öteye giderse, hastalıktır. Hemen korkmayın. Tedavisi de mümkün bir hastalığımız var, adı Othello Sendromu! En basit tanımıyla, “kişinin aşık olduğu birini hastalık derecesinde kıskanması durumu” olarak ifade ediliyor. Sevdiğiniz insanı kendinizi de yıpratacak şekilde sahipleniyor ve kıskançlık durumunuz görülmemiş seviyelere çıkıp, sürekli aldatıldığınıza dair senaryolar üretiyorsanız, en ufak şeylerden şüphe edip, onu kimseyle görüştürmemeye, kendinizce önlemler almaya başladıysanız durum çok ciddi. Bilinç altınızda yatan kaybetme duygusunu kıskançlıkla karıştırmayın. En kısa sürede bir uzmandan destek almalısınız.
SANA BENİM GÖZÜMLE BAKAN GÖZLER KÖR OLSUN!
7,44 milyar olan dünya nüfusunda tek insan o kalmadı. Dünya insanları hep bir oldu ve sevgilinizin peşine de düşmedi. Siz onu beğendiniz, o sizi sevdi, oldu da bitti maşallah. Ama ne demiş büyüklerimiz “bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır” siz almışsınız işte tebrik ederiz. “O sana neden baktı?” sorularını bir kenara bırakın artık. Şöyle düşünün, insanlar sadece ona bakmıyor, size de bakıyor. Ee bir de kız güzel, oğlan yakışıklı olursa… Hem güzele bakmak sevaptır. Kendinize güvenin, sevdiğiniz insana inanın. Azıcık gevşeyin yahu, şu kısa ömrü böyle kıskançlıklarla heba etmeyin. Varsın baksınlar, gurur duyun mesela?
GECE ONLINE OLMUŞSUN?
Son dönem ilişkilerin en büyük düşmanı dijital şiddet. “Kiminle konuştun o saatte? Facebook’ta kimi ekledin? Kim o kız? Benden daha mı önemli?” Bitti mi? Bitmedi tabii. O kafayı böcekler yedi bir kere. Karşı tarafın da beynini kemirmeden bırakır mıyız hiç? Ay bırakın. Belki bir arkadaşı acil bir konuyla ilgili yazdı, cevap vermek zorunda kaldı. Belki sabahki sınavın iptal olduğuna dair sınıf grubundan mesaj geldi. Neden aklınıza ilk gelen şey “kesin beni aldatıyor” olsun ki. Çünkü kendinize ya da bu ilişkiye güvenmeyi uzun zaman önce bırakmışsınız. Başkasına güvenmek için önce kendinize güvenmeniz gerektiğini unutmayın. Aynı sorular size sorulsa hoşunuza gider mi? Bir de üste çıkarsınız “Ne demek istiyorsun sen,” diye. Ya işte, ne demek istiyorsunuz acaba?
BENİ BÖYLE SEV SEVECEKSEN!
Sen onu kalabalık bir ortamda, arkadaşlarıyla sosyalleşirken tanı, hayran ol. Sonra vay efendim “sen herkesle neden samimi oluyorsun?” Halka açık bir partide, son derece şık mini elbisesiyle gördüğünde “çok güzel olmuşsun” diye iltifatlarla başla, sonra “yine mi o eteği giydin, fabrikanın kumaşı mı bitmiş” gibi yersiz yakıştırmalarla onu değiştirmeye, baskı altına almaya çalış. Sen kimi beğenmiştin? Kimi sevmiştin? Hatırla! Baskı sonucu meydana gelen değişimler hiç kimseyi mutlu etmez. Kimseyi olduğundan başka bir insan haline getirip, sonra da o haliyle bırakıp gitmeyin. Çok güzel söz söyledim be!
Evet, ayı yavrusunu severken öldürürmüş ama siz onlardan olmayın. Dedektif Sherlock Holmes’a dönüşmeden önce endişe ettiğiniz durumları açık bir şekilde paylaşın. Kuru iftiralara meyil vermeyin. O sinsirellalar her yerdeler unutmayın. Şu koca dünyada birbirinizi seçmiş almışsınız, daha ne diye hayatı zindan edersiniz ki kendinize. Sevilmeye layık olduğunuzu da sakın ama sakın unutmayın!
Hadi bakalım, elemtere fiş, kem gözlere şiş.
Yazan: Tuğba Badal